İş yapanlar konuşmaz. Çünkü iş yapmaktan konuşmaya zaman bulamazlar. Fazla konuşan da iş yapmaya zaman bulamaz.
Stüdyolarda, işadamlarının veya siyasilerin arkasında dolaşırken, üniversitedeki dersleri boş geçen profesörlerimiz, fakültesine uğrayamadığı için öğretim üyelerini tanıyamayan dekanlarımız, bu ülkenin gençlerini en iyi şekilde yetiştirmek yerine havanda su dövmeyi tercih ediveriyorlar.
Etkili ve yetkili kişiler kayıkçı kavgası yaparak kavga yaptığı insanla yeni bir hortum inşasına kalkmamalı.
Konuşma metnini yazanlar arkeolog gibi her kelimenin milletini, tarihini, tarih içinde yaptığı seyahatleri, gittiği yerlerde aldığı söz ve mana değişikliklerini, aynı kelimeye şairin yüklediği mana ile siyasinin yüklediği manayı bilen, ev içinde söylenecek sözle el içinde söylenecek sözü ayırt edebilen, horoz gibi sözün zamanını, bülbül gibi yerini seçmesini bilen söz sarrafı olmalıdırlar.
Yoksa ağızdan kaçırdığı bir sözle kişi tutulur da ağız değiştirmek, kalıptan kalıba girmek, tükürdüğünü yalamak zorunda kalır.
El ağzıyla çorba içilmediği gibi, lâf da edilmemelidir.
Allah, insana iki el vermiş, bir tane de dil vermiş. Elimiz, dilimizden fazla çalışmalıdır.
Laf ile peynir gemisinin yürümeyeceğini söylemiş atalarımız.
Okuma yazmayı sonradan öğrenen, hariçten ilkokul diploması alan ve milletvekili adayı olan biri, şehrin meydanında konuşma yapacağında lise mezunu eşi, onun konuşma metnini hazırlar.
Metinde konuşacakları yazılı olduğu gibi el kol hareketlerini de tarif ediverir. Mesela "Sevgili vatandaşlarım!" diyor ve parantez arasında bir sağa bak, bir de sola bak diye de tarif ediyormuş.
Milletvekili adayımız çıkmış meydana, koymuş metni önüne ve "Sevgili vatandaşlarım, bir sağa bak, bir sola bak" diye bütün gücüyle bağırırken sevgili eşi mahcubiyetinden başını yerlere eğmiş ama bir de ne görsün bu "Bir sağa bak, bir de sola bak" cümlesiyle yer yerinden oynamış. Alkışlar, ıslıklar, bravolar..
El aklıyla yola gidilmez.
Ehli keyf Mehmet ağa, bir gün padişaha ulaşmayı başarmış ve ehli keyf olduğunu, aylık bağlarsa, kırlarda gezip tozmak istediğini bildirir.
Padişah, onu imtihan için "Tavuk yerken neresini seversin " diye sorunca "Derisiyle gerisini" diye cevap verince maaş bağlanır.
Allah tan sağlık, padişahtan aylık olan Mehmet efendi aylak aylak dolaşırken komşusu bunun sırrını öğrenir.
Verdiği cevabı da ezberler ve Padişahın huzuruna çıkar ve ehli keyf olduğunu maaş bağlamasını ister.
Padişah "Dana yerken neresini seversin Diye sorduğunda "Derisiyle gerisini severim" diye cevap verince saraydan kovulur.
Laf salatası yapanları seyrettiğimiz zamanı, Rabbimizin Kur an da bize öğrettiği hukuki ve ahlaki kuralları öğrenmeye ayıralım.
Rabbimizin tabiata koyduğu kanunlarını da çok iyi öğrenelim.
Hem Kur an ın kanunlarına hem de tabiatın kanunlarına uygun hareket edersek, önce İslâm a gönül vermiş ama ayrı mezhep ve meşrepten olanları kendi vücudumuzun parçası bilir ve onları gözümüz gibi koruruz.
Sonra gözünü kan bürüdüğü için her yerde kan akıtmak isteyenlerin gözlerinin açılmasına da yardımcı oluruz.