Tarihe baktığımızda, bazı devirlerde zâlim bir tâife

çıkıp ortalığı kasıp kavurmuş. Masum insanları ezmiş. Onların estirdiği bu

terör havasından ürken bazı insanlar, Bunlar güçlü, bunlara boyun eğelim!

demişler. Git gide, Güçlü ve gàlip olan haklıdır   prensibi, zâlimlerin temel felsefesi olarak

yerleşmiş ve bütün zâlimler bu prensibin gölgesi altında hüküm sürmüşler.

Kur ân-ı Azimüşşân ise, Kuvvet Haktadır düsturunu vaz etmiş. Gerçekte haklı

olan kuvvetlidir. Kur an ın bu adâletli prensibine dayanan ehl-i iman, azlık

olmalarına rağmen nice zâlim tâifelere galip gelmişlerdir. Moğollara, Haçlılara

karşı kazanılan zaferlerde olduğu gibi. Bu vatanı işgàl için yola çıkan son

Haçlı sürülerinden bir topluluğa karşı Çanakkale de ve daha sonra Kurtuluş

Savaşı nda kazanılan zaferler gibi.

İslâmiyet, güçlü olanın haklı olduğu prensibini

şiddetle reddeder. İslâmiyet hak kı üstün tutar. Haklı olanın hukukunu müdafaa

eder. Hakkı çiğneyen kim olursa olsun ondan hesap sorar. İslâm tarihi bunun

örnekleriyle doludur. Bir Yahudi Hz. Ali den (ra) şikayetçi olmuş, mahkemeye

vermiş ve hakkını almıştır. Bir Hıristiyan Selahaddin Eyyubi yi mahkemeye

vermiş ve hakkını almıştır. Bir Hıristiyan usta Fatih Sultan Mehmed i mahkemeye

vermiş, hakkını almıştır.

İslâmiyet te, hak mevzubahis olduğunda, dokunulmazlık

olmaz. Kim olursa olsun ona dokunulur.

İslâmiyet karıncanın hukukunu bile koruma altına

almıştır. Bir karınca çiğnenemez, hatta onun minicik ayağı incitilemez.

İslâmiyete göre, hukuk önünde şahla gedâ yani padişahla köle eşittir.

Kur an ın verdiği dersle, hakkı üstün tutan ve kuvvetin

hakta olduğuna inanan ehl-i hak, Allah ın izniyle her devirde galip gelmiştir.

Geçici mağlubiyetler imtihan içindir.

Cengiz ve Hülagu zulmü ortalığı kasıp kavururken, nice

âlimler ve kendilerine hoca denilen kimseler, güçlü ve galip olan haklıdır

zâlim düsturunu şiâr edinip zâlimlerin eteğini öpmüş, onlara yanaşmışlardır.

Sonunda o zâlimler o hâinleri kullandıktan sonra çuvallara koyup atların

ayakları altına atmışlardır.

İngiliz zâlimi İstanbul u işgal ettiğinde aynı

propagandayı yapmıştı. Ben galip geldim. Demek ki ben haklıyım. Şimdi bana

boyun eğeceksiniz. Bundan sonra bütün Müslümanlar bana itaat edecek! demişti.

Bediüzzaman gibi âlimler ise bu sinsi propagandaya karşı çıkmış, tükürün

İngiliz lâininin o hayasız yüzüne! demiş ve kuvvetin hak ta olduğunu, eninde

sonunda Hakkın üstün geleceğini haykırmışlardı. Neticede de öyle oldu.

Ehl-i Hak kın, mağlubiyet görüntüsü geçicidir. Bu bir

imtihan gereğidir. Zâlimlerin galip göründüğü devrelerde ehl-i hak haksızlardan

ayrılır. Çektikleri eza ve cefalara mükâfat olarak da Cenab-ı Hak dünyada

onları Mansur ve muzaffer eder. Şu anda, âlem-i İslâm perişan vaziyette. İslâm

düşmanı şerirler İslam yurdunda at koşturmakta. Bu manzara karşısında, güçlü

ve gàlip olan haklıdır düsturuyla hareket edip zâlimlere yanaşanlar sonunda

yaptıklarına pişman olacaklar. Geçmiş devirlerde olduğu gibi günümüzde de bütün

herkes, kuvvetin hakta olduğunu, hakkın üstün ve galip geldiğini görecek.

Cenab-ı Hak (cc) sevgili Habibine (asm) hitaben şöyle

buyurmaktadır: Senin dinini, bütün dinlere ve devletlere gàlip edeceğim.

(Tevbe Suresi / 33; Fetih Sûresi / 28; Saf Suresi / 9 Meâline ve tefsirlerine

bakınız. Özeti budur.) Peygamber Efendimiz (asm) ve sahabeleri pek çok ezâ ve

cefaya, zulüm ve işkenceye mâruz kaldı. Neticede kuvvetin hak ta olduğu bir

kere daha tahakkuk etti ve İslâmiyet bütün bâtıl ve muharref dinlere ve bütün

devletlere karşı galip geldi.

Şunu aslâ unutmayalım; hak kuvvette değil, kuvvet

haktadır. Dün de öyleydi. Bugün de böyle. Yarınlarda da böyle olacaktır.

Allah ın izniyle