Son günlerde Devlet-i Aliye’nin başı Sayın Cumhurbaşkanımız, her fırsatta kültürel bir iktidar sağlayamadıklarından dert yanar oldu. Uzun zamandır ülkeyi yönetenlerin herhangi bir konuda iktidar olup olmadıkları bir yana, gerçekten sanat ve kültürde dibi görmüş durumdayız. Bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerin bazıları iktidar olanların idrakleri ile ilgiliyken, bazıları da modernleşme sürecinin henüz aşılamamasıyla ilgilidir. Kültürel iktidarın imkânını birkaç yazı konusu yaparak değerlendirmek istiyoruz. Daha doğru bir ifade ile kültürel iktidarsızlığın sebeplerini ve çıkış noktalarını ifade etmeye çalışacağız.
Tarihi tecrübemiz; toplumların sanat ortaya koyabilmelerinin imkânını; başka medeniyetlerle irtibat kurmalarına ve bu medeniyetleri dönüştürecek öz güvene sahip olmalarına bağlamaktadır. Kendi geleneklerine bağlı olmaksızın ve bu geleneklerin gerçekliğini ve doğrululuğu kabul etmeksizin başka kültürlerle irtibat kurmak sizi ancak köleleştirir. Bu bağlamda başka medeniyetlerle irtibat kurmadan önce toplumların kendi geleneklerini iyi bilmeleri ve güncellemeleri gerekir. İslam düşüncesinin medeniyete doğru yolculuğu çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar insan olmanın ve medeniyet kurmanın tabii seyridir. Hz. Peygamberin şahsında yeniden ortaya konulan tevhid inancının bir medeniyet doğurması diğer medeniyetleri yeniden bünyesine katması ile mümkün olmuştur.
Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra, hiçte yakın olmadıkları sahabenin birçoğunun bilmediği bir din geleneğinin tarihsel taşıyıcıları ile yani Yahudiler ile karşılaşmaları İslam düşüncesi için ilk hesaplaşma sayılabilir. Hz. Peygamberin hayatta olması ve buna bağlı olarak karşı karşıya kalınan 3500 yıllık din geleneğinin son varisi olması bu hesaplaşmayı kolaylaştırdı. Sahabe efendilerimiz kendilerinde olan öz güven ve iman sayesinde Yahudi kültüründen lüzumlu gördükleri malzemeleri dini geleneğe eklemlediler. Böylece ilk dönem kaynaklarımızda bolca israiliyat malzemesi görünür oldu. Bu dini metinler açısında bir zarurete işaret eder. Kur›an’da ismi geçen Peygamberlerin birçoğunun ismi dahi Mekkeliler tarafından bilinmiyordu. Bu isimlerin hayat hikâyelerin açıklanması ve bu isimlerin tarihsel olarak konumlandırılması kaçınılmaz olarak israiliyata başvurmayı zaruri kıldı. Yahudi geleneği ile hesaplaşmak ve dinin esasına muhalif olmayan unsurları devralmak bizlere; devlet ve toplum idaresinde, şehirleşme ve ticarette ciddi bir kültür aktarımını doğurmuştur.
İslam düşüncesi için ikinci hesaplaşma süreci bugünkü Bağdat, Şam, Mardin ve Bistam bölgesinin fetih edilmesi ile başlamıştır. İslam dini için erken bir dönem kabul edilmesi gereken -Emeviler’in sonu Abbasiler’in- başında bu coğrafyada askeri üstünlük sağlanmıştır. Toplumun tanınması ve binlerce yıllık ilim ve edebiyat geleneklerinin devir alınması süreci ciddi bir tercüme hareketini beraberinde getirmiştir. Bu tercüme hareketleri beklenin aksine var olan yapıya eklemlenmenin ötesinde var olan yapıların dönüşümüne de neden olmuştur. İslam tarihinde ilk defa filozof zümresi ortaya çıkmıştır.
Başta ilimler sistemi ve edebiyat olmak üzere İslam düşüncesi için kültürel bir dönüşüm neredeyse 13. yy. başına kadar sürdü. İslam düşüncesi için 13. yy. sonrası ikinci hesaplaşmanın bitişi ve bünyeye alınan gıdaların yeni filizler verme dönemidir. Bu çağdan sonra Konya havzası başta olmak üzere İslam düşüncesinin birinci sınıf düşünürleri ve filozofları tarih sahnesine çıkmıştır. Bu yıllar için İslam medeniyeti yahut kültürü mutlak hâkimiyet sahibidir. Artık Batı da Arapça konuşmak ve Arap kıyafetleri ile gezmek bir seviyeye işret etmektedir.
İslam düşüncesi için üçüncü hesaplaşma modernleşme sürecidir. 17. yy. sonlarında Batıda görülen yeni idrak biçimleri ve bilme tarzları yeni bir uygarlık doğurmuştur. Bu uygarlık tarihsel medeniyetlerin aksine komşu medeniyetleri bağlarından koparmış ve kendisine malzeme yapmıştır. Her medeniyetin başka bir medeniyetle dönüşüm yaşaması tabiidir. Modernleşme sürecinin problemli olmasının nedeni Batı uygarlığının diğer medeniyetlerinin varlığını kabul etmemesidir. Bu kabul etmeyiz vahşi bir saldırganlığı beraberinde getirmiştir.
İslam medeniyetinin canlı bir yapı olduğu düşünüldüğünde Medine’ye hicretle bu canlı yapı Yahudi kültürünü yutmuş ve esasa muhalif olmayan meseleleri kendi varlık anlayışına göre bünyesine katmış posasını zorlama olmaksızın dışarı atmıştır. Süreç Abbasiler dönemine geldiğinde aynı yutma fiili bu sefer kadim dünya için uygulamaya konulmuş ve 13. yy. başlarına kadar süren sancılı bir hazım süreci ile kadim medeniyetlerin posası dışarıya atılmıştır. Artık İslam medeniyeti tam ve canlı bir bünye halini almıştır. 17. yy. başlarında bu sefer farklı bir denemeye giren İslam düşüncesi, Batı uygarlığını yutma girişiminde bulunmuştur. Ancak yutulmaya çalışılan uygarlığın kendi sorunları ve tarzı başta olmak üzere İslam dünyasının içerisinde bulunduğu dönemim şartları hazım meselesinin hala bitmemesine neden olmuştur. Bugün her alanda ortaya çıkan bütün sorunların temel nedeni yutma ve posasını dışarı atma sürecinin nihayete ermemesi ile alakalıdır.
İslam düşüncesi son hesaplaşmasını başarı ile bitirememiştir. Kültürel iktidarsızlığımızın birinci sebebi budur. Dolayısı ile kültürel iktidarın birinci saç ayağı Batı ile ciddi bir hesaplaşmanın karara bağlanması olmadır.