Medyanın temel işlevi, güzellikleri, doğruları, hayatın içinden gerçekleri güzel ve sahih bir dille insanlara aktarmaktır. İnsanları bilgilendirmek, enforme etmektir. Ama bugün özellikle televizyonların hayatımıza soktuğu kötülük dili, hayatımızı bir zehirli sarmaşık gibi sarmalayan yapıya ulaşmıştır. Televizyonlardaki diziler, ahlakı paramparça etmeye yöneliktir. İffeti değil şehveti başrole koyan bir anlayışla üretilen bu dizilerin yüreğimize saldığı kötülüklerden kurtulabilmek maalesef zor görünüyor.
İzlememek… Medyadan kaçmak… Televizyonu evlerimizden kaldırmak… Bütün bunlar birer yöntem… Fakat toplumun tamamını kuşatan, yaptığı yayınlarla ahlakı dejenere eden çocuklarımızın zihinsel yapısını tarumar eden medyanın tüm olumsuz etkilerini tamamen ortadan kaldırabilmek, yok edebilmek mümkün mü? Tek başımıza yapacağımız bir eylem, bireysel olarak medyadan kendimizi korumuş olmamız aslında toplumsal çöküş için bir çare değil. Zira toplumun tamamı bu kötülük bataklıklarında debelenirken biz de bu toplumun parçası olduğumuz için, tek başımıza yapacağımız eylemler hiçbir anlam ifade etmiyor.
Medya, ürettiği değerlerle, ürettiği programlarla örfümüzü, ananemizi, geleneklerimizi, ahlak normlarımızı oluşturan tüm güzelliklerimizi yok etmek için bilinçli bir şekilde çabalıyor, toplumun manevi dinamiklerini bitirebilmek için sürekli zehir kusuyor. Bireysel olarak bu mekanizmaya vereceğimiz tepkilerin, elbette kendi içinde anlamı var, ama toplumun tamamını kuşatan bir başkaldırı ve isyan söz konusu olmadıktan sonra yapacağımız kalkışmanın sonucu nereye ulaşacak?
Zaman zaman televizyonlardaki dizilerle ilgili olarak RTÜK’e şikâyetler yağıyor.
Bireysel olarak bu tepki, elbette yerinde olarak değerlendirilmeli. Fakat milyonlarca bu dizilerin hayranları, bu dizinin reytingini sürekli yükselten izleyici kitlesinin böyle bir tepkiyi nasıl karşılayacağını da hesaba katmamız gerekiyor.
Geçtiğimiz yıllarda Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun çocukların televizyon seyretme eğilimleriyle ilgili, ilginç bir anketi yayınlanmıştı. Çocukların yüzde 65’i Örümcek Adam, yüzde 35’i de o günlerde yayında olan Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı olmak istiyordu. Varsayalım, herhangi birimiz evine televizyon sokmadı… Evdeki çocuklar da, bu kahramanlardan herhangi birisiyle tanışmadı. Peki, bu çocuklar sokakta, caddede, okulda, evde oyun oynamak için bir araya gelmeyecekler mi? Medyanın zehrinin enjekte olduğu toplumu nasıl kurtaracağız? Bu toplumun içinden yaşıyorsak, aynı geminin içindeysek kaygısını duymamız gereken asıl konumuz bu olmalı. Bireysel tepkilerimizi toplu tepkilere dönüştürmenin formüllerini aramalıyız…
Zehir kusan medya organlarına duyduğumuz öfkeyi, kartopunun çığa dönüşmesi gibi büyütebilmenin yöntemlerini aramalıyız. “Elinde kumanda aleti var, seyretme kardeşim…” Her türlü kepazeliklerini bize yutturmaya çalışanların minareye kılıf uydurma stratejisi olan bu tavsiyesine kanmayalım. Yapılan rezillikleri protesto edelim… İdealsiz, düşüncesiz, sorgulamayan, eleştirmeyen bir toplum oluşturmak için var güçleriyle çalışanlara daha etkili şekilde tepkimizi koyalım…
Televizyon ekranlarında yayınlanan diziler, programlar, yarışmalar aslında kötülüklerin içselleştirilmesi ve insanların zihinlerinin dönüştürülmesi için çabalıyorlar. Bundan kurtulmanın yolunu bir şekilde bulmamız gerekiyor.