PENCERE ÖNÜNDE KOLTUK GÜNLERİNİ YAŞARKEN

Yorum yapmadan bir anıyı naklederek başlamak istiyorum. 1957 yılında 82 yaşında vefat eden Hüseyin Cahit Yalçın’ın, 65 ve üstü yaş günlerine erdiğinde bir soruya verdiği cevapta bugün yaşadıklarımızdan izler var gibi.

“Cahit bey, Malta’da boş durmamıştı. İki yeni dil öğrenmişti: İngilizce, İtalyanca..

Dönüşte, hayatını bu dillerden eserler çevirerek kazanmaya çalışmıştır.

Seksen yılın içindeki bu çevik zekaya şaşanlara, o “Benim yaşımda olanlar için yapacak iki şey vardır, diyordu: Ya, pencere önünde bir koltuğa gömülüp ölümü düşünmek, ya durmadan çalışmak… Ben ikinci yolu seçtim.” (Y.Z.Ortaç – Portreler)

Tek tercih günlerini yaşarken, pazar gününe mahsus birkaç saatlik dışarı iznine de seviniyoruz şimdi.

TWİTİNE BANDIM BEDAVA MI SANDIN

İki olayı karşılaştıracağız..

Olay bir:

Sabancı Üniversitesi Finans Kürsü Başkanı Prof. Dr. Özgür Demirtaş “Gün gelecek: Bu paralı troller, kaçacak delik arayacak. Parti farketmeksizin, siyasi görüş farketmeksizin trollük feci kötü bir şey. Sosyal medyada zevk bırakmadılar. Hiç bir şeyi adam akıllı tartışamıyoruz, konuşamıyoruz” demiş.

Cevap Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan’dan gelmiş: “Sabancı Üniversitesi yönetimi, akademisyeniniz trollüğün hasını yapıp burda kendince giyotin kuruyor. Söyleyin, aklını başına toplasın.”

2020 yılının mayıs ayında medyaya yansıyan olay bu.

Gelelim “Halk Partisi iktidar zamanında” yaşanmış başka bir olaya.

“Halk partisi iktidar zamanında, bir yüksek memur gazetelerden birine bir yazı yazıyordu. Bu yazılar savcılıkça siyasi mahiyette görüldü.

Memurun siyasi yazı yazması yasak olduğundan, yazar mahkemeye verildi. Savcı, yazıların siyasi olduğunu, memur da olmadığını iddia ediyordu. Üç professor bilirkişi getirildi. Profesörlerden ikisi yazılar siyasidir, dedi. Sanık siyasi olduğu nerden belli, diye sordu. Profesörün biri, günlük olduğundan siyasidir, dedi. Sanık, siyasi yazı günlük yumurta değildir, günlükle, haftalıkla yazının siyasi olduğu anlaşılmaz, dedi. Bu sefer profesör, devamlı çıktığından siyasidir, dedi. Sanık, öyleyse roman tefrikaları da siyasi yazı sayılmalı, dedi. Profesör, her gün gazetenin aynı yerinde çıktığı için bu yazılar siyasidir, dedi. Sanık, gazetelerin her gün aynı yerinde çıkan raryo programları da siyasi midir diye sordu. Profesör, aktualiteye dokunduğu için yazılar siyasi sayılır, dedi. Sanık, öyleyse futbol maçlarına ait yazılar da siyasi olmalı, dedi.

Bu söz düellosu böylece sürdü. Sonunda yazılar siyasi sayıldı, memur da mahkum oldu.”

Halk partisi iktidarı zamanındaki profesörden günümüz de isteniyorki, iktidarın yarı resmi gazetesinin bir yazarı, bir profesörünü beğenmediği bir üniversitemizi hizaya davet ediyor. “Söyleyin, aklını başına toplasın!”

Akıllar başlara toplansın diye bir hatırlatma da biz yapacağız. “Halk partisi iktidarı zamanında” yaşanmış o olay hangi tarihte medyada yer aldı, biliyor musunuz? 1957 Eylülünde ancak yazılmış, CHP yayın organı bir dergiye. (Akbaba)

Zamanı, zamana böyle benzetiyorlar.

CUMHURİYET, O CUMHURİYETTİR

60’lı yıllarda keçisi çalınan bir kasaba müftüsünü “Müftü keçi çaldı” diye haberleştirmesinin reklamıyla babalardan oğulların takibine devredilen o Cumhuriyet gazetesinin bir yazarından bahis açacağız şimdi de. Mecburen tanık olmuştuk.

“Yıllar yılı yerden yere vurduğumuz, üstünde tepindiğimiz Şevket Kazan’a nasıl kızacağız? Bakan olmasına nasıl kızacağız?”

Halk tv’de 04 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanan, Emver Aysever’in sunduğu “Ayrıntılar” programında bir Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat’ın ağzından çıktı yukarıya yazdığımız cümle.

Rahmetli Şevket Kazan ağabeyin adını, kendine yakın bulduklarını anlatırken kullandığı üslupla anmasına sayın yazar Kırıkkanat’ın, elbette bir itirazımız olacak.

Mafya avukatlarıyla dahi röportaj yapmakla övünen ahlak restorasyoncusu ve tutarlılığı yegane ahlak kuralı olarak kabul ettiğini ilan eden sayın Kırıkkanat’ın rahmetli Şevket Kazan’ı kendine has kelimelerle anlatmasındaki tutarsızlığı da bilinsin isteriz.

Bu ülkede güçlülerin her sıkıştıklarında gündeme düşürdükleri Sivas olaylarını salyangoz takipçiliğiyle değerlendiren ittifakçı bir partiye destek amaçlı mıdır sayın Kırıkkanat’ın Halk tv konuşması, sorusuna cevap aramayız.

Fakat sayın Kırıkkanat’a hangi soruları sormamız gerektiğini biliriz. Sivas olayları olduğunda, Madımak katliamı gerkçekleştiğinde CHP’nin Çankaya’ya taşıdığı Demirel Cumhurbaşkanı idi. Hükumet ortağı Erdal İnönü, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin adlı arkadaşlarıyla başbakan yardımcısı idiler.

Neden onlara sormadınız merak ettiğimiz herşeyi?

Mesulleri anmayan sayın Kırıkkanat, içi yakılan Madımak’ın, içini yaktığı insanlarımızdan Şevket Kazan’ın savunma avukatlığını ve sonra Adalet Bakanı olmasını hazmedememiş.

Baro Başkanlığı adaylığına karşı çıktığı Avukat Uğur Poyraz’ı da savunduklarıyla vurmaya kalkınca, ondan, “Vesayet makamı Kırıkkanat’a danışırız, ondan onay alırız” alayını hakeden sayın Kırıkkanat aslında bilir, kandırma gücünün olduğunu, fakat Şevket Kazan gibi örnek ağırlıklı bir siyasetçiyi kaldıramayacağını..

“Üstünde tepindiğimiz” de diyen sayın Kırıkkanat’a sormak gerek.. O kadar yüksekliğe çıkma, erişme kabiliyetinizin olmadığı tescilli iken, hangi tepinmelerini anlattın? Av. Uğur Poyraz’ın mecburen “Biz ona 2.Cumhuriyetçisin, Sorosçusun, şusun, busun” diyor muyuz diye yakındığı sıfatların hangisinin kazanımındaki tepinmelerini..

İyi bir hukukçu olduğuna inandığım Babadan Cumhuriyetçi Av. Uğur Poyraz’ın “Şevket Kazan’a burada yapılan eleştirileri haklı bulmuyorum” vurgusunu, programcı Aysever’in, cevap hakkını kullanacak insanların burada olmasını sağlayacağız taahhüdüne karşılık saysak mı acaba?