Bir uçak gemisi düşünün. Dünyanın en büyüğü olsun.

Üzerine onlarca değil, gerekirse yüzlerce, binlerce uçak yerleştirebilsin. Bir

kaç yüz asker değil, on binlercesi bir anda bu gemide olsun. Başta taze gıda

olmak üzere, iğneden ipliğe ihtiyaç duyulabilecek birçok şey on yıllarca karaya

çıkılmadan yine bu geminin sunduğu imkânlarla karşılanabilsin.

Üstelik herhangi bir saldırı ile batırılma, denizin

dibini boylama gibi bir korkunuz da olmasın. Yani, dünyanın en büyük, konforlu,

güvenli, sağlam ve ekonomik uçak gemisi olsun.

***

Ve siz bu uçak gemisiyle Cebelitarık, Boğazlar

(İstanbul-Çanakkale) ve Süveyş "Su Yolları Üçgeni" üzerinden dünyanın

en stratejik geçiş noktalarını kontrol edebilme,

Akdeniz-Karadeniz-Hazar-Basra-Kızıldeniz "Beşgen Havzası"na en az maliyetle,

her an çok daha etkin güç projeksiyonu yapabilme imkân ve inisiyatifine sahip

olun.

Üstelik bu uçak gemisine sahip olma, size bölgedeki

enerji güvenliği ve çevreleme politikalarında da iktisadi-ticari çıkarlarınızı

her an savunabilecek birer sabit askeri ve ticari üs boyutlarıyla da büyük bir

avantaj sağlasın.

***

Sanırım dünyanın en büyük uçak gemisinin doğudan batıya

doğru birer mızrak ucu gibi uzanan ve Avrasya merkezli "Yeni Büyük

Oyun"da önemi her geçen gün daha da artan Kıbrıs adası olduğunu

anlamışsınızdır. Anlamışsınızdır diye özellikle belirtiyorum, çünkü bu uçak

gemisinin öneminin halen farkında olmayan önemli bir kesim var.

Oysa adanın jeopolitiğinde çok hızlı bir değişim var. Bu

değişimi görenler, "Uzaktaki Yakın Çevreler Politikası" anlayışı

çerçevesinde bölgeye değişik gerekçeleri göstererek yerleşmeye başlamış

durumdalar. Örneğin, düne kadar bölgede Türkiye ve Yunanistan ikilisi arasında

ön plana çıkan, ABDnin ise doğrudan müdahil olmaktan çekindiği Kıbrıs

sorununda bugün Avrupa Birliği (AB), Rusya, İsrail, Çin ve hatta Suriye-Lübnan

boyutuyla İranın da "ben varım" dediği yeni bir mücadeleyle karşı

karşıyayız.

***

Değişen jeopolitik, çeşitlenen bu aktörler ile sınırlı

değil elbette. Bu aktörleri Doğu Akdenize, dolayısıyla da Kıbrısa çeken

nedenler, yeni unsurların üzerinde durmak çok daha önemli. Bu unsurların

başında ise, ABDnin BOP projesi ve tek başına uygulamada karşı karşıya kaldığı

sıkıntılar sonucu ortaya çıkan güç zafiyeti ve bunun bölgede yol açtığı güç

boşluğunu doldurma girişimleri yatıyor. ABD, Doğu Akdeniz merkezli bölgesel

hegemonyasında ilk defa bu kapsamda bir meydan okuma ile karşı karşıya.

Bunun dışında, Doğu Akdenizde keşfedilen hidrokarbon

kaynakları, enerji güzergâhlarının güvenliği, su, Suriyede dip yapan Arap

Baharı ve bunun yol açtığı çok boyutlu güvenlik sorunları, ABnin Annanı

telafi girişimleri ve Büyük İsrail Projesi ni de göz önünde bulundurmak

gerekiyor. Bu değişimi görmemek, Kıbrıs ile eşdeğerdir. Görmeyenler ise en

hafif ifadeyle "kör" olarak kabul edilebilir.

***

Türkiye açısından bakıldığında, "Kıbrıs

Gemisi"nin ciddi anlamda su almaya başladığı görülüyor. Arka planda büyük

ölçüde ABDnin destek verdiği ABnin Kıbrısa yönelik yumuşak güç politikasının

büyük ölçüde etkisini göstermeye başladığı görülüyor.

ABnin Kıbrıs sorununu "siyaseten çözüm" adı

altında başlattığı Türkiyeyi adadan "ABye üyelik vaadiyle"

sıfırlamaya çalıştığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan tamamen ya da büyük

ölçüde çekilmesini hedeflediği, bu kapsamda Kıbrıs Türklerine yönelik

"duygusal kopuş" hedefli "Kılcal Damarlar Operasyonu" ile

de Türkiye ile KKTC arasında derin bariyerler oluşturmaya başladığı politikada

çok önemli mesafeler kat ettiği görülüyor.

***

Bu kapsamda yazının başlığını oluşturan "Kıbrıs

Kaybediliyor mu" sorusu bugünlerde adada daha yüksek sesle

dillendiriliyor. Bir tespit mahiyeti taşıyan bu soruyu soranların başında ise,

KKTC 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs davasının iki sembol ismi olan

rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşın

oğulları olan Erbakan Vakfı Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan ve Demokrat Parti

Ulusal Güçleri Partisi, Denktaş Vakfı Genel Başkanı Serdar Denktaş ve KKTCnin

yıldızı parlayan ve milli duruşu ile dikkatleri çeken siyasi figürlerinden

Zorlu Türe geliyor.

"Erbakan Vakfı" tarafından 24 Ekim Cumartesi

günü Türk Maarif Kolejinde gerçekleştirilen "Uluslararası Kıbrıs

Sempozyumu"nda sadece bu sorular sorulmadı. Bu sorulara zemin teşkil eden

yukarıdaki jeopolitik tespitler de bir bir ortaya konularak, şu üç önemli mesaj

verildi: "(1) Kıbrıs milli davamızdır, bundan asla vazgeçilemez; (2) TSK

adadaki barışın garantisidir hiçbir kimse onu bir yere gönderemez; (3)

Kıbrıstan taviz, Peygamber Efendimizden vazgeçmedir."