Kelime Pusuda

Kelimeleri anlamlı kılan zihinsel faaliyetlerle duygulardır. Harflerden oluşan kelimeler dünyasına rastgele girilmez.

“Karanlık kelimeler vardır arılar gibi vızıldayan kelimeler. Taşıdıkları hiç bir düşünce yoktur, kimse tarafından anlaşılmazlar. Ama yine de herkesin ağzındadırlar. Onlar için yaşanır, onlar için ölünür. Hayalimizi rengine bürünürler. Göremeyiz onları, pusudadırlar. Ve bir atılışta parçalar bizi. Dilimizin her kelimesi başka bir dilden gelmiştir. Nice ülkeler dolaşmıştır bize gelinceye kadar... Her dilden lügatlar bulunmalı kütüphanemizde okuduğunuz metinde hiç bir karanlık kelime kalmamalı” (Bu Ülke, 108) diyen rahmetli Meriç’i anlayalım ve bu değerli düşünceleri irfan yolunun işaret levhası olarak analım.

Yaşadığımız günlerde tanımı yapılmayarak kitle üzerinde terör havası estirilen kelimelerin puslu havasına son verelim. Milletin kaderiyle oynayan insanlar kelimelerle oynarken aslında ateşle oynuyorlar. Son yüzyılımızı gözden geçirdiğimiz de hayatın akışına öyle ya da böyle damga vuran anlamsız, pıtrak, ısırıcı kelimelerin varlığından neler çektik. Örneğin ‘ilerleme’ kelimesi son yüzyılımıza neler getirdi. Milletlerin ilerlemesinin ölçüsü nedir Maddi refah mı Teknik buluşlar mı Yeraltı ve yerüstü madenlerin kullanımı mı Ahlak mı Daha onlarca yazacağım şıklar var ama bu garipliğe dikkat çekmek yeter sanırım.

Kendileri için yaşadığımız kelimeler bilin ki bizleri ölümlere de götürebilir, lütfen kelimelere dikkat.

Hacegan Hanedanı

Evliya menkıbeleri içerisinde değişik üslubu olan kitaplar zaman geçse de kıymetinden bir şey kaybetmez. Örnek alınan kamil fertlerin dünden yarına süren hayatın karanlık noktalarında bir ışık olduğu görülür. Devamlı yaşayan ve yaşatan insanı kamilleri hayata taşımanın erdem olduğu hakikatine varmak lâzım.

İSLÂM TASAVVUFUNDA HÂCEGÂN HANEDANI adlı kitabın müellifi Merhum Hasan Lütfi Şuşud’dur. “Bu kitapla bir arifler câmiası tanıtılmaya ve İslâm-Türk tasavvufunun altın çağından alınma- hurafesiz bir manzarası arza çalışılmıştır... İslãm’da Sofiyye iki ana koldur... Hâcegan hazeratı bu kolun esas unsuru olmuşlardır... Hâce unvanı Orta Asya’da ilim ve irfan büyüklerine, eşraf ve a’yana verilmiştir” (sh.2) Şeklinde başlanılan kitap sizlerin de anladığı gibi tasavvuf pirlerinden bahsetmektedir. Hâce Yusuf Hemedani, Hâce Ahmed Yesevi, Tac Hâce, Zengi Ata, Hâce Abdülhâlık Gucdüvani, Seyyid Emir Külal, Hâce Muhammed Bahaüddin “Şah” Nakşibend, Hâce Muhammed Parsa, Seyyid Şerif Cücani, Şeyh Fazli-i İlahi bu kitapta bahsedilen erenlerden sadece bir kaçı. Hâce Muhammed Bahaüdddin “Şah” Nakşibend şöyle anlatılmaktadır: “Nakşıbendiyye pirlerindendir. Türkistan sofilerinin mümtazlarından, büyük fasılalarla zuhur eden ekmelin ve zatıyyundandırlar. Veraset-i Muhammadiye sahibidirler. İsimleri Muhammed bin Muhammedül Buharidir. Buharaya yakın Kasr-ı Hindüvan Köyünde Hicri 718 muhareminde (m. 1318) doğmuş bilahare Kasr-ı Arifan adını alan bu köyde 791 Rebiülevveli’nin üçüncü gecesi irtihal buyurmuşlardır. (m 1389) kabirleri oradadır... Daha çocukluğunda simalarında velayet ve asalet eserleri aşikar imiş, hallerinde kemal ve keramet görülürmüş... “Bizim tarikimiz sohbettir. Halvette şöhret vardır ve şöhrette afet vardır. Hayır cemiyettedir. Bu tarikin talipleri cemaat sohbetinde çok hayır ve bereket bulurlar” (s. 42) Sizin de gördüğünüz gibi kitabın dili ve anlatımı nezih anlaşılması ise biraz müşkilce. Şöyle zor bir kitap olsada kendimi tartsam diye söylenenlere bu kitabı hatırlatmakta yarar var.

Kitabın yüz yirminci sayfasından sonrası ISTILÂHLAR’a ayrılmış. Tasavvuf ilminin kendine mahsus ıstılahlarından özellikle söz edilmiş olması bu kitabın değerini daha bir artırmış, onlarca kavram okuru bu sayfalarda bekliyor. Marifet: “şeriat sözlerimdir, tarikat etvârımdır, mârifet nakd-ı hâlimdir, hakikat re’sül-mâlimdir, hadisi ile Tasavvuf derecelendirilmiştir. Bunda (marifet) safhası: Taklid ile tahkik arasında vaki tevhid, vahidiyyet ve vahdeti vucûd anlayışıdır. Tahkike erişilmeden görülen nazari ve zihni (yakin) derecesidir. Muhakkikler indinde bu, aşılması icâb eden bir menzildir. Zira (tecelli) makamıdır, (teselli) mertebesi değil. (sh. 150) şeklinde tanımlanıyor. Hayırlı okumalar.

HÂCEGÂN HANEDANI - Hasan Lütfi Şuşud Boğaziçi Yayınları P.K. 1379 Sirkeci / İSTANBUL