Türkiye Cumhuriyeti nin en başarılı hükümeti olan
Refah-Yol un kamu çalışanlarıyla yaptığı ücret pazarlığı süreci için o dönemin
bir bakanından şunları işitmiştim: İşçi sendikaları her zamanki gibi, yüzde 10
ila yüzde 20 aralığında bir pazarlık marjını barındıran tekliflerini
hazırlamışlar ve Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan ın başkanlığını
yürüttüğü pazarlık masasında bir araya gelmişler. Her birisi aklındaki
teklifleri sıralamış Toplantı bittikten sonra hepsi şok olup ne diyeceklerini
şaşırmışlar Çünkü en fazla yüzde 20 almayı umdukları pazarlık masasından
neredeyse yüzde 100 e yakın ücret zammıyla ayrılmışlar.
13 yıllık iktidarları boyunca ekonomiyi şaha
kaldırdıklarını iddia eden AKP hükümetinin, emeklilere 100 TL lik seyyanen zam
yapıp, bunu çok matah bir şeymiş gibi yandaş medya aracılığıyla pazarlamaya
çalışması çabalarını gördükçe aklıma hep bu anekdot geliyor. Yandaş
televizyonlar bas bas bağırıyor, 100 TL zam Yıllık 1200 TL zam İyi de,
zaten yerlerde sürünen emekli maaşlarını yükseltmek, asgari geçim standardını
sağlayabilmek ve kaliteli, nitelikli bir yaşamı emeklilerimize hediye edebilmek
için bu zam neye yarayacak Nitekim yılbaşının hemen ardından jet bir kararla,
köprü ve otoyol ücretlerine anında zammı bindirdiler. Elektrik zamları, su
zamları... Bekleyin, kış bitmeden doğalgaza da zammı bindireceklerdir Hani,
bir deyim vardır, Kaşıkla verip kepçeyle geri almak diye AKP hükümetinin
uygulamaları aynen bu 1300 lira asgari
ücret belirlediler ya, kaynağını üretemedikleri bu zammı çıkarabilmek için var
güçleriyle yine insanımızın üzerine abanmaya çalışıyorlar. Kaynak deyince, yine
Refah-Yol Hükümeti nin bu muhteşem işçi zamlarını yaptıktan sonra, dönemin
muhalefet liderlerinden Mesut Yılmaz ın, İyi de kaynak nerede diye açtığı
tartışmayı da hatırlamamız gerekir. Kaynak, devletin kendi içindeki
dinamiklerinde gizliydi ve yıllardır milletin sırtında asalak gibi, tufeyli
gibi geçinen, devlet kurumlarına para satarak ceplerini şişiren rantiyecilerin
hortumlarını kesmek suretiyle bunu sağlamak gayet mümkündü. Bu konuda havuz
sisteminin emrini veren Prof. Dr. Necmettin Erbakan, birbirleriyle alışverişi
kesmiş, maddi imkânlarını kamu veya özel bankalardan kredilerle sağlamaya
çalışan tüm devlet kurumlarının tek bir havuzdan kaynaklarını sağlayabilmesi
ilkesini getirmişti. Aylarca formül üzerinde çalışan Prof. Dr. Osman Altuğ, bu
hususta kendisiyle yaptığım röportajımızda diyordu ki, Türkiye, o günkü
itibariyle bütçesi açık. Bütçe açığını kapatmak lazım, denk bütçe yapılması
lazım. Dediler ki, denk bütçe hayal. Türkiye Cumhuriyeti nin parası özel
bankalarda ortalama yüzde 10 gibi resmi mevduat olarak yatıyordu. Biz aynı
banka sisteminden yüzde 135 olarak borç alıyorduk. Ne yapalım Benim önerim
buydu Kamutek hesabı , devletin bütün parası tek bir hesapta toplansın.
Hocamız dedi ki, Kamutek hesabından millet anlamaz. Ben buna havuz diyeceğim
Siz nasıl uygun görürseniz, ama mevzuata ben böyle yazacağım dedim.
Uygulamasına gittik 6 aylık süreç içinde yüzde 135 olan faiz, yüzde 70 e
düştü. Ne yapacağız bu tasarrufu Halka dağıtacağız Nasıl dağıtacağız
Maaşlara yüzde yüz zam. Emekliye, çalışana. Birincisi hocanın özelliği, her ne
kadar hocanın bilim adamı kimliği var, siyaset kimliği var, bir de insani
kimliği var. Demek ki, hocanın birinci özelliği paylaşma. Kimle paylaşma
Halkla, milletle. Kimden alıp paylaştıracağız Dolayısıyla sermayenin ayağına
basmak zorunda kalındı. Havuz sistemi banka sisteminin, sermayenin ayağına
basma operasyonuydu. Hocanın kişiliği, söylemci değil, eylemci bir kişilik. Bu
eylemciliği de akılcı bir eylemcilik, rasyonel Kimisi, komünisttir, kimisi
kapitalisttir. Hoca ise rasyonelisttir. Uygulanan politikaların görünümleri
değil, kendisi akılcı ve rasyonelisttir
Üç kuruş verip, bas bas bağıranlar devlet yönetimi dersi
alsın!