Kadınıyla erkeğiyle bizi farklı kılan imanımızdır. Mü min

olduğumuz için sıradan insanlar arasından seçilip `Ümmeti Muhammed olma vasfı

kazandık. Bu imanımızın gerekleri ile ne kadar uyumlu bir hayat yaşayabilirsek

o kadar `iyi insan olmamız söz konusu olacaktır. Erkekler için de kadınlar

için de geçerli bir kuraldır bu; kim ne kadar mü mince yaşayabiliyorsa netice

de onun iyiliği de o kadar olacaktır. İmanla birinci derecede alakalı olamayan

hususlardaki iyi olmalarımız ya geçici ya da ikinci dereceden görülebilecek

işleri temsil edecektir.

İmanı ne olarak anladığımızı ise çok iyi tahlil etmek

durumundayız. Camilerde çocuklara saydırılan iman şartlarını biliyor olmayı

imanlı olmak için yeterli kabul ediyorsak iman adına bir şey konuşmaya da gerek

yok demektir. İman, bir iki diye birkaç kelimeyi sıralamaktan daha derin bir

idraki ifade ediyorsa o takdirde de erkek veya kadın, bütün mü minler iman

kavramını yeniden ele almalıdırlar. `Mü min ailelerin sorunlarını ele almadan

önce `mü min insanın imanını ele almamız gerekir. Erkek ve kadın, imanın içini

ne kadar doldurmuşlardır ki, iman edenlerin evlerindeki sorunları veya

erkeklerin mü min insan olmalarına rağmen kadınlara reva gördükleri eziyetleri

ya da aksini konuşabilelim.

`Kadın kelimesinin ifade ettiği anlam ile `mü min kadın

deyiminin ifade ettiği anlam asla aynı değildir. Aynı şekilde `erkek

kelimesinin iade ettiği anlam ile `mü min erkek deyiminin ifadeleri aynı

değildir.

Kadının tevhid düşüncesini yüreğinde kökleştirmiş olması,

o kadının Asiye olma gayretine her an ve her durumda gösterebileceğinin

işaretidir. İmanın ve imanın en bariz sonucu olan tevhide iman etmenin hayata

yansıyan bölümleri bir anlamda, hayatı tabii mecrasında yaşayabilmektir. Tevhid

akidesinin yer almadığı veya eksik kaldığı bir bünyede ise beşeri zafiyetler

güçlenecektir. Bu da kadını ile erkeği ile insanın sınırsız bir ihtirasla,

ebedî kalacakmış gibi sarıldığı dünya hayatı yaşaması sonucunu verecektir.

Kadın esas alındığında bir ailede, hayatın tabii seyretmesi, sabır gerektiğinde

sabrın devrede olması, takvanın öne çıkması gereken durumda önde olması gibi

beklentilerin tamamı iman idrakinin yerini bulması ile mümkündür.

İmanın altı esasını saymayı sadece bir alfa kabul edip daha

sonra o altı esasın temel olduğu bir düşünce tarzı gerekmektedir. Ahirete iman

etmeyi bir kelimede ifade ederken, Kur an ın ve hadislerin ahirete dair bize

öğrettiklerini, yol levhaları gibi görebildiğimiz zaman kadın kadın olacak,

erkek de erkek olacaktır. Ne erkek ne de kadın sınırlarını aşamayacak, herkes

Allah ın çizdiği çizgileri koruyacaktır. Buna biz, Allah tan korkma diye bir

isim de verebiliriz. Buradaki `Allah tan korkma , bir işi yapmadan önce

`Allah a göre onu yapma seviyesini yansıtmalıdır.

Şehvetlere esir bir hayat yaşamanın nedeni de bu iman

zafiyetidir. Akılların şehvetlere esir edilmesi, her şeyin uğruna feda

edilebileceği bir şehvet dalgası içinde boğulup gitmede böyle bir eksiklik göze

çarpmaktadır. Nefis terbiyesi olarak zikredebileceğimiz çalışmayı da imanın

gereği olan işimiz olarak söyleyebiliriz. Zira iman, terbiye edilmiş nefislerin

sahiplerince yerine oturtulabilir bir hakikattir.

Kadın Gözüyle Bakınca

Maalesef, şirk ve benzeri imanla ters düşen hatalar

kadınlar arasında daha yaygındır. Gerek şirk gibi en ağır tehlikeden

bakıldığında ve gerekse bid at düzeyinden bakıldığında kadınlar arasında imanla

uyumlu olmayan tavırların daha çabuk yaygınlaştığını söylememiz zor

olmayacaktır. Bid atler ve hurafeler kadınların duygusal yönünden de istifade

ile çok çabuk taraftar bulabilmektedir.

Gerek bid atler ve gerekse hurafeler kimi zaman imanın

içini oyan amellere dönüşmekte kimi zaman da, işe yarara bir iş yapamaz kadın

portreleri çizmektedir. Kadınların sımsıkı tutundukları pek çok `ibadet kılıklı

iş esasen fukahanın sakıncalı bulduğu, ulemanın tehlikeli dediği şeylerden

oluşmaktadır. Onlar ise bu tür işleri, örnek görmeye çalıştıkları Aişe ve

Fatıma valideler düzeyinde, onlarla beraber olmayı sağlayacak işler arasında

görmektedirler. Kadının zihin altyapısında `imanın altı şartını çocukluk

günlerinden beri ezber biliyor olmak zaten vardır. İlave olarak da, ulemanın

bid at gördüğü bir iki iş veya toplantı icra edildi mi imanın gereği yerine

oturmuş olacaktır! Burada bir çelişki olduğu gayet rahat anlaşılmaktadır. Bu

çelişki imanın, şekilciliğe ve görselliğe dönüşmesidir. İman, gözyaşını

gerektiriyorsa kadın zaten mevlit toplantılarında gözyaşı akıtmaktadır. Sesi

güzel bir ilahicinin etkisi ile gözyaşı akıtma, Allah korkusu ile akan gözyaşına

denk olunca herkes açısından sorun kalkmış olmaktadır.

Böyle bir gidişatın sonucu olarak da iman ehli olmak,

anti Hristiyanlık veya Yahudilik olarak anlaşılabilmektedir. Bir kadın veya

erkek mü min olarak anılıyorsa o, Yahudi veya Hristiyan değildir mesajı

anlaşılmaktadır. Elbette, hiç kimse böyle bir beyanda bulunmuyor, bulunmaz da

ama gözle izlenebilecek bir sonuç olarak bu bir hakikattir ne yazık ki!

Kadının imanın gereği olarak yetiştirilmesini, onu batıl

düşüncelerden arındırmak olarak anlaşılamaz. Ya da kadının haram olarak

adlandırdığımız çirkinliklerden korunmuş olması, imanı açısından yetiştirilmiş

olduğunu göstermez. Önümüzdeki sonuçlar itibariyle de göstermemiştir zaten.

Kadın, batıl ve haramdan uzak tutulduğu kadar, hak olarak bilinen açısından da

eğitilmiş olmalıdır. Yanlıştan korunmuş olmak doğruyu eda etmek olmuyor. Doğru

eğer doğru ise, onu doğru kabul edenlerin içinde hayat bulmalıdır. Kadınlar da

erkekler kadar Allah ın Kur an ına muhataptırlar. Onlar da Kur an muhtevası ile

mücehhez olmalıdırlar. İlimden de bunu anlamalıdırlar.

Kadınların Kur an dan yüzeysel olarak bildikleri konular

arasında bile, bizzat onları alakadar eden meseleler yerli yerine oturmuş

değildir. Evlenmeden boşanmaya, üretmekten tüketmeye kadar kadın, Allah ı ve

Peygamber aleyhisselamı, uzmanlaşmayı gerektirecek kadar olmasa da bilme

kelimesinin ifade ettiği kadarı ile bilmelidir ki, imanının içini

doldurabileceği ameller yapabilsin. Kadının kör bir taklide mahkûm edilmesinin

anlamı yoktur. Birilerinin tesettür gerekçesi ile kadınlarımızı ilimden ve

pratikten yoksun bırakmasına karşı bizim mü minler olarak, kendi kısır

görüşümüzden ötürü imanı, mezarlık kültürüne ya da üçü beşi geçmeyen konulara

daraltmamız kadına zulüm olduğu kadar, imanımızın gereklerine de aykırıdır.

Kadınların arasından bir Asiye çıkmasına da engel yoktur, ilmi ile iman

dünyasını kuşatan aişe çıkmasına da engel yoktur. Kadınlıkları aynı olduğuna

göre, gerekler ve ameller neden aynı olmasın

Kadınlar, oturdukları meclislerinde Mescidi Aksa

meselemizi en az erkekler kadar konuşabilmelidirler. Onlar da çözüm

üretebilmelidirler. Keşke tüketim ve israf konusunda önü kadınlar çekseler de

israfa ekmeği çöpe atmanın ötesinde asıl anlamını yükleyebilseler. Erkekler de

kadınlardan kaynaklanan bu anlayışı meydanlara taşıyabilseler. Keşke

kadınlarımız, eğitimin diplomanın ötesinde bir şey olduğunu erkeklere bile izah

edecek şuuru sembolleştirebilseler. Bunlara keşke deyişimiz, gelecek açısından

gerçekleşmesine karşı umutsuz oluşumuzdan değil, şu ana kadar ki

gördüklerimizin içimizi açmadığındandır.

Kadınlar arasındaki toplantıların bir ev ortamında

yapıldığında gıybet ve nemime ile özdeşleştirilmesi onlar adına gayet üzücü bir

durumdur. Bir salon toplantısının kadınlara mahsusu olarak yapılması hâlinde

de, toplantı içeriğinden çok ne demekse `kadınsı konular içerikli olarak

yapılması da gayet üzücüdür.

Böyle bir ortamda kadınlardan ne annelik ne de eşlik

görevlerini icra etmede imanlarının gerektirdiği düzeyi beklememiz makul

değildir. Kadınlar, ya duygusallık ya da seviyesizlik ehli olarak bilindiği

sürece bizim onlardan, `nerede Asiyeliğiniz, nerede Meryemliğiniz gibi bir

sonuç beklememiz anlamlı olmayacaktır. Asiyelik de, Meryemlik de her şeyden

önce bir iman meselesidir; hayata, mala, insana, şehvete, umuda, siyasete,

zulme ve her şeye Allah ın nazarı ile bakmaktır. Bu bakış elde edilmedikçe

kimse kimseyi oyalamasın, kimse gökten inecek bir Asiye beklemesin. Asiye için

her yer, Firavun sarayı oldu ama hâlâ Asiye mantığını yakalayacak Kur an ile

yoğrulmuş genç kızlar meydanlara çıkmadı. Meselemiz budur.