Bazı tartışmalar sadece edebi boyutu ile anlamlıdır. Aslında hakikat yönüyle pek bir karşılığı yoktur. Coğrafyanın kader olması tartışması buna bir örnektir. Zira böyle bir tartışma mantıken yersiz ve boştur. Kader dairesi dışında hiçbir şey yokken, kader midir sorusu elbette anlamsızdır. İnsanlar kader planı içerisinde imtihan verir. İmtihanına bakmak istemeyenler ya da imtihanından kaçmak isteyenler buna benzer edebi ve romantik açıklamalarla kafa dağıtmaktan başka bir iş yapmış olmaz.

Coğrafyanın kader olup olmadığından ziyade yaşadığımız coğrafyada bizim üzerimize düşen sorumluluklara odaklanmak emin olun çok daha verimli olacaktır. Hakikatin ta kendisi ile yüzleşmek gerçekten zordur, mangal gibi bir yürek, mantık ve muhakeme dolu bir akıl ister. Eğer çıkarlarınız yoksa kötü ve yanlış ilişkiler içerisinde boğulmamışsanız ancak o zaman hakikatle gerçekten yüzleşebilirsiniz. Aksi halde yaşadığınız hayat tam anlamıyla bir tiyatro sahnesine dönüşür. Zira sizin her gün başka bir maske ile farklı rollere bürünerek güçlü bir oyunculuk performansı ortaya koymaktan başka çareniz kalmamıştır. İsterseniz son dönemde yaşadığımız coğrafyada neler olup bitiyor şöyle bir hatırlamaya çalışalım.

Faiz dediğimiz bin bir türlü belanın müsebbibi olan dünyadaki egemen güçlerin bir numaralı sömürü aygıtının tanımının ne olduğunu bilen var mı? Üç ay önceki tanımı ile bugünkü arasındaki farkları çözebilen var mı? Uçuşa geçecek olan, adına Türkiye yüzyılı dedikleri dönemde açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlara milyonların eklenmesini nasıl izah edebilirsiniz? Mevcut asgari ücrete İstanbul gibi bir şehirde doğru düzgün ev bile kiralayamamak hangi akıl ile izah edilebilir? İnsanların adeta cinnet halinde yaşadığı sokaklarda özgür ve hür bir şekilde gerçekten kendinizi güvende hissederek gezip dolaşabiliyor musunuz? Bir ülke düşünün ki, adaletin varlığı konusunda adalet çalışanları bile güven kaybı yaşıyor. İnsanlar hayatlarından bezmiş. Geçim sıkıntısı had safhaya ulaşmış. Adalet saraylarında dosya koyacak yer kalmamış. İcra depoları ağzına kadar dolmuş. İnsanlar borç içerisinde. Kredi kartları cüzdanlardan taşar hale gelmiş. İşsizlik almış başını yürümüş. Borca esir olmuş kitleler psikolojik sorunlara boğulmuş. Gençler ülke geleceğine dair ümitlerini kaybetmiş. Toplumun en güvenilmez kitlesi din adamları olmuş. Özellikle genç nesil dininden uzaklaşmaya başlamış. Ateizm her yanımızı sarmış. Zamların hızına yetişebilene aşk olsun. Evet, coğrafya kaderdir çünkü kader olmayan bir şey yoktur. Kadere değil, kader planı içerisindeki cüzi iradeye odaklanmak çok daha önemlidir.

Kendi elimizle düzeltebileceğimiz şeyler dururken ne diye kadere sitem eder insan bilinmez. Kendi yapıp ettiklerimizi yaşadığımızı, insanın kendi kendine ettiğini dağların taşların edemeyeceğini ne diye bilmez insan. Bir toplum nasılsa öyle yönetilir. O zaman toplumun kendine dönüp bakması, sağa sola laf yetiştirmesinden daha önemli değil midir? Bu toplumu yönetenler ya da yönetemeyenler de bu toplumun bir parçası değil mi? Madem coğrafya kaderdir. O zaman bugün yaşadıklarımız da kaderdir. Madem hepsi kaderdir, işte o zaman ağlamak, sızlanmak yok.