Malum, yeni seçilen belediye başkanlarına “hayırlı olsun” ziyaretleri yapılıyor.
Şimdi anlatacağım fotoğraf, o ziyaretlerden birinde gerçekleşiyor.
Burası, İstanbul’un çok bilinen, konuşulan, sosyetenin de merkezi olarak kabul edilen ilçesi.
Yer; belediye başkanının makam odası.
Belediye Başkanı CHP’li.
İlçedeki bazı okul müdürleri CHP’li yeni Başkan’a “yeni görevinde başarılar dilemek üzere” makamdalar.
Sohbet esnasında bir ara okul müdürü, “inşallah hayırlı hizmetlere vesile olursunuz…” temennisinde bulunuyor.
Zira belediye yönetimlerinin okullarla her daim sıkı ilişkileri, işbirliği, ortak faaliyetleri, icraatları biliniyor.
Fakat okul müdürünün Başkan beyden alığı cevap son derece şaşırtıcıdır;
- Bizim hayırla mayırla işimiz olmaz. Bu türden kavramları kullanmayalım lütfen!
Ortam bir anda buz kesiliyor.
Eğitimciler, “Ne umuyorduk, ne bulduk!” diyerek Başkanlık makamından ayrılıyor.
***
Bu anekdotu dinleyince, Milli Şef İsmet İnönü’nün “Allah” kelimesini kullanmamaktaki ısrarı geldi birden hatırıma.
Evet, şunu biliyoruz; önceki Genel Başkan Deniz Baykal, “Biz İmam Hatipli gençlerle diskoya giden gençleri aynı potada değerlendireceğiz” dedi. Ama bu çıkış, CHP’li bir vekilin, mezarlığın girişinde bulunan, “Küllü nefsün zâigatül mevt- Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.” ayetinden rahatsızlık duymasını engelleyemedi.
Evet, şunu biliyoruz; yine aynı Baykal, çarşaf açılımı yapmış ve çarşaflı kadınlara rozet takmıştı… Fakat aynı zihniyet, üniversitelerde başörtüsünü çıkarttırmak için “ikna odaları” kuranları parlamentoya milletvekili olarak taşımıştı.
Evet şunu biliyoruz; eski Genel Başkanlardan Milli Şef İsmet İnönü, parti kurmaylarının “Efendim Anadolu’daki mitinglerde Allah kelimesini telaffuz etseniz..” önerisini getirdiklerinde bir toplantıda sadece “Allahaısmarladık” demişti...
Evet şunu biliyoruz; aynı partinin önemli bir ismi, “İsmet Paşa o kadar laik bir devlet adamı idi ki Köşk’te Cuma namazlarını kimseye göstermeden tek başına kılardı..” ünlü vecizesini tarihe altın harflerle yazdırmıştı..
İşte bunun içindir ki, bu parti;
Ne kadar “çarşaf açılımı” yaparsa yapsın,
Seçimlerde istediği kadar başörtülü aday çıkarsın,
Muhafazakar isimleri istediği kadar Büyükşehir Belediye Başkan adayı göstersin,
Sonuna kadar dini kavram ve argümanları dilinden düşürmesin…
Zamanı ve yeri geldiğinde, içinden bir türlü uzaklaştıramadığı dine olan o mesafesi hemen ortaya çıkıyor ya, hani!
Hemen hemen hiçbir zaman içselleştiremediği “dine yakın olma çabası” zaman zaman hoyrat bir şekilde, gerçeklikten uzak bir biçimde sırıtıyor ya, hani!
CHP işte bu yüzden hep kaybediyor, hep kaybediyor, hiç kazanamıyor.
CHP işte bu yüzden normal yollardan iktidara gelemediği için de anormal yollar keşfederek, geçilmiş yolları/yılları deneyerek “tarih tekerrür etsin” istiyor.
Oysa tüm aklı başına olanlar da bilir ki tarih tekerrür etmez, tevali eder.
Ama o bile normal değil…
GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Anayasa Mahkemesi törenindeki bir bakışı dikkatlerden kaçmadı.
Kameralar olmasaydı, bu bakışı orada bulunan birkaç kişi dışında fark eden kimse olmayacaktı belki de. Abdullah Gül, bu bakışı yorumlayanlardan rahatsızlığını belli etse de birçok kişi merak ediyor; Gül neden böyle bir bakış fırlattı!
Salondaki ışıklandırma sisteminden olabilir miydi
Elbette olabilir.
Ancak, göz bebeğimizin büyüklüğünü etkileyen tek faktör ışık değil. Işık aynı kaldığında da göz bebeğinde değişikliğe yol açan başka faktörler mevcut.
Mesela “duygu”lar…
Korktuğumuzda ya da sevindiğimizde göz bebeğimizin büyümesini bilinçsiz bir şekilde yönetilen sinir sistemi sağlıyor.
Göz bebekleri genişleyerek, daha kişi bunu sözle ifade etmeden içindeki heyecanı ortaya koyabiliyor. Ancak tam olarak hangi duyguların -korku ya da neşe- kişiyi harekete geçirdiği ise bilinmiyor.
Amsterdam Üniversitesi’nden bilim insanları Willem de Gee ve Tobias Donner, yaptıkları yeni bir çalışmada göz bebekleriyle ilgili yeni bir bulguya ulaştı.
Göz bebeklerinin büyüklüğüne göre, kişinin vereceği kararları önceden tespit etmek mümkün.
Yani, göz bebekleri bir kişinin bir soruya “evet“ ya da ”hayır“ yanıtı verip vermeyeceğini gösteriyor. Araştırmaya göre, “evet“ yanıtı öncesi göz bebekleri büyüyor.
Göz bebeklerinin büyümesinin büyük bir heyecan ya da rahatlamayı da gösterebileceğini belirtiyor.
Acaba Abdullah Gül’ün o andaki “his”leri neydi
O ANLAŞMALAR NE OLDU
Yıl; 2008.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir futbol karşılaşması için Ermenistan’a gitti.
Bu bir ilkti.
Ortam bir anda yumuşadı, “sözde soykırım” sebebi ile iki ülke arasında gergin olan ipler, yerini bir anda “önü açık ümitler”e bıraktı.
Taze bir bahar havası esmeye başladı.
2008’de, başlayan bu açılım süreci, Türkiye ile Ermenistan arasında, soykırım iddialarının da araştırılacağı bir komisyonun da aralarında bulunduğu, çeşitli işbirliği komisyonları kurulması konusunda anlaşmaların imzalanması ile sonuçlandı.
Ama garip “bir şeyler” oldu!
Ne Türkiye, ne de Ermenistan, üzerinde Dışişleri Bakanları’nın imzaları bulunan Ekim 2009 tarihli bu anlaşmaları, siyasi nedenlerle, parlamentolarından bir türlü geçiremedi.
Bunda gardaş olarak bildiğimiz “dost ve müttefik” ülke Azerbaycan’dan gelen mesajlar etkili oldu, elbette.
Türkiye, topraklarının üçte biri Ermeni işgali altındaki Azerbaycan’ın büyük baskısıyla karşılaşırken, Ermenistan da iç politika saikleri ve Ermeni diasporasının baskısıyla, bu anlaşmaları Meclisi’nden geçir(e)medi.
***
Geçtiğimiz günlerde T.C. Başbakanlık, son dönemlerin en dikkat çeken açıklamasını yaptı.
“Sözde Soykırım” iddialarının yenilendiği 24 Nisan’dan bir gün önce, 23 Nisan 2014 tarihli ve Başbakan Erdoğan’ın imzasını taşıyan bu açıklama, Cumhuriyet tarihinde önemli bir “kırılma”yı işaret ediyordu.
“Ortak acılar”dan söz ediyordu, örneğin açıklama.
Açıklamada önemli bir unsur ise, Türkiye’nin 2008 yılında yaptığı Ermeni açılımına atıfta bulunması idi.
Başbakan Erdoğan, 2008 süreci sonucunda üzerinde uzlaşmaya varılan, ancak sonradan kadük olan ortak tarih komisyonuna atıf yaparak, Ermenistan’a “açılım sürecini yeniden diriltelim” mesajı gönderdi.
Sahi, Ermeni tarihçiler ne zaman araştırmaya başlayacaklar bu belgeleri
NOT: Bugün 28 Nisan 2014, Pazartesi… 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!