İslam, kelime anlamı olarak “esleme” kökünden gelir ve anlamlarından birisi de “barış yapmak” demektir. Tabi ki burada barış derken sadece siyasi ya da askeri anlamda savaşın neticesinde sağlanması gereken “sulh”u kastetmediğini ifade etmek gerekir. Asıl barış daha kapsayıcı olarak insanın içine ve dışına sunduğu değerlerde ortaya çıkıyor. İslam’ın barış dini olması demek; insanın kendisiyle, insanın tabiatla, insanın başka insanlarla ve en önemlisi de insanın Allah ile barışı sağlaması demektir.

İnsan, iç dünyasındaki karmaşadan ancak kendisiyle barışarak kurtulabilir. Bu barış imkânı “tevhit” inancının kalplerde yerini almasıyla sağlanır. İnsanın duyguları, hissiyatı ve aklı parçalanmışlık içerisinde insanın iç dünyasında kaosu yaşatabilir. Çünkü parçalanmışlık dengeyi bozarak kaosu doğurur. İnsanı şirke, günaha, sapkınlığa ve kötülüğe götüren temel gerekçe budur. İnsanın iç dünyasında yaşadığı karmaşanın dış âleme yansıması neticesinde, hayatın her alanına hâkim olan zulüm ortaya çıkar. Bu kaos düzeni ve toplumsal sapkınlık hali, insanın kendisiyle barışmasını zorunlu kılar.

İnsan hayatta kalmak için tabiatla bir savaşın içerisine girmiştir. Bu savaştan, insanoğlunun tabiatın sunduğu imkânları elde etmek için verdiği mücadelesini anlamamız gerekiyor. İnsanın tabiatla bu savaşı, insanın doymayan iştahı ve hükmetme arzusu nedeniyle bir istilaya dönüşmüştür. Bu istilanın ortadan kalkması ve tabiatla barışın sağlanması “emanet” bilinci ile gerçekleştirilebilir. İnsan, tabiatı Allah’ın bir emaneti olarak kabul ederse, bu emanete sahip çıkacak ve gelecek nesillere emaneti teslim etmek için azami hassasiyet gösterecektir.

İnsanlar yaratılışları gereği birbirlerine muhtaç olarak yaratılmıştır. O yüzden birlikte yaşamak temel bir zarurettir. Fakat tarihe baktığımız zaman aynı mekânı veya aynı zamanı paylaşan insanlar ve toplumlar arasında sürekli bir savaşın olduğunu görüyoruz. İnsanlığı zulme ve şiddete başvurmadan belli bir düzen ve barış içerisinde yaşatma imkânı “adaletle” sağlanabilir. Adaletin tesisi ise “siyasetle” gerçekleşebilir. İnsanın diğer insanlarla barışı ancak adaleti tesis etmeyi vazife edinmiş siyasetle mümkündür.

Allah insanları bir sorumluluk üzerine yaratmıştır. Kendine hakkıyla kulluk yapması için sürekli insana verdiği söz hatırlatılmıştır. Fakat bazı insanlar Allah’ın verdiği bu sorumluluğu hatırlamamakta gayret göstererek yaratıcısıyla bir savaşa girmiştir. Bu savaşı sürdüren insanlar ziyanda olacaklardır. O yüzden insanların Allah ile barış yapması insanın faydasına olacağı kesindir. İnsanın Allah ile barışı “ubudiyet” bilincinin sağlanması ile gerçekleşir. Çünkü Allah, insanları ancak kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır. Tabi ki insanın Allah ile barış yapabilmesi için “kulluk” kavramının kapsamını iyi bir şekilde tahlil etmesi ve “ancak” vurgusuna dikkat etmesi gerekir.

Günümüz dünyasının içinde yaşadığı bu savaş ortamından kurtulmasının reçetesi İslam’dır. İslam’ın barış dini olduğu söylemlerinin haklılığını ortaya koyabilmek için öncelikle bu barışın yukarıda ifade ettiğimiz alanlarda Müslümanlarca gerçekleştirilmesi gerekir. Sonrasında insanlığa barış sunabilecek irade ve kudret bu barışın gölgesinde tüm insanlığa ulaşacaktır.