60 lı yıllarda sanıyorum Kahramanmaraş ın nüfusu altmış

binden biraz fazlaydı. Günlük hayatın akışı, Ulu Cami, hemen kuzeyinde kimlikli

taş yapısıyla Belediye binasından yukarıya doğru çıkan Boğazkesen caddesinden,

sol tarafta PTT yi geçip Uzunoluk Caddesine bağlanan ve Uğrak Pastanesinin sağından

yukarı Çocuk Bahçesine uzanan güzergâh üzerinde yoğunlaşırdı. Çocuk Bahçesinin

kuzeyine doğru Kışla Caddesi Ahır Dağına yönelirken Maraş Lisesini sağda

bırakıp Askeri Bölgeye varırdı. Çocuk Bahçesinin doğu-güneyinde caddenin

üzerinde Kız Enstitüsü, onu geçer geçmez sağdaki sokak Abarabaşı ndaki (halk

arasındaki adıyla it tepesi) Ortaokula çıkardı. Buradan Kale başta olmak üzere,

biraz önce belirttiğim caddeleri, Boğazkesen Camii ni, Belediyeyi, Ulu Cami yi,

Kanlıdere Köprüsünü, hemen doğu tarafında yükselen Haydarlı ve Divanlı

Mahallelerini, elbette Mercimek Tepeyi, Kıbrıs Meydanına doğru akan dükkânları

ve hali seyredebilirdiniz.

Sinemalar Boğazkesen ve Çocuk Bahçesi caddeleri

üzerindeydi. Bir yenisi 60 lı yılların sonuna doğru PTT nin üst tarafında

Kale nin adeta böğründe açıldı. Adı  Şan olmalıydı. Çocuk Bahçesinden Kız Enstitüsüne giden cadde

üzerindeki rahmetli Şeref TURHAN ın kitap evi, sonraki yıllarda PTT nin hemen

karşısına taşınmıştı. Vitrine konulmuş çoğunluğu roman ve çeviri olan kitapları

seyretmek ayrı bir mutluluk anlarıydı benim için. Fakat daha çok, Ulu Cami nin

cadde karşısında bulunan rahmetli Hilmi Vakkasoğlu nun  Uhuvvet Kitabevi uğrak yerimizdi. Çıktığı

zamanlarda Büyük Doğu yu, rahmetli Nurettin Topçu nun Hareket dergisini

farkında olmadan gökte ararken yerde bulduğumuz Sezai KARAKOÇ un  Diriliş dergisini arada bulur ve alırdık.

Tabi daha başkalarını da.

İmam-Hatip Okulu (lise adını almış olsa da okul a olan

bağımı korumak istiyorum) Batı Park taydı. Sanıyorum, rahmetli Ali Haydar

Kireççi hoca beşinci, yani lise kısmında derslerimize girmeye başladı.

Öğrenimini Bağdat Üniversitesinde tamamlamıştı. Arap ülkelerinde öğrenim görmüş

olanlarda, ihtimal eğitim formasyonu farklılığı dolayısıyla, beklenmedik

anlarda öğrenciye bilgi aktarmada bir uyumsuzluk ortaya çıkabiliyordu.

Özellikle Ezher den gelen ve Nuri Pakdil ile akrabalık bağı da olan, nazik ve

titiz, aynı zamanda iç derinliğe sahip Abdullah Edip Güven (gani gani rahmet)

hocayla benzer hali birkaç defa sınıf olarak yaşamıştık.

Fakat Ali Haydar hoca, öğrencilere babam diye

başladığında, önce laubaliliği çağrıştıracak bir tavır beklenirken, aksine

doğal bir saygı ve sevgi sürgününün uç verdiği sezinlenirdi. Bağdat taki

öğrencilik yılları, bir öğrencilik hatırası izlenimi uyandırsa da, o zamanın

(ki 50 li yıllar) toplumsal ve siyasal Irak ın dünyasına düşündürücü bir

pencere açmaktan geri kalmadı. En azından sonraki yıllarda bölük-pörçük

anlattığı hatıraları tahlil ve değerlendirmelerimde bir tutamak işlevi görmüş

olmalı. İhtilaller, darbeler, siyasi çekişmeler, vahşete varan uygulamaları

dikkatli bir gözlemci olarak anlatması, bir mahalle kavgası atmosferine

büründürürdü. Fakat... İhtilal ile iktidarı ele geçirip bir darbeyle iktidardan

uzaklaştırılan Nuri Sait Paşa nın maruz kaldığı muamele, iktidar mücadelesinin

hâlâ insanlık dışı bir düzeyde seyrettiğinin somut bir örneği olarak hafızama

yerleşmişti. Ayaklarına ip bağlanıp cadde ve sokaklarda sürüklenip

öldürüldükten sonra bile günlerce tekrarlanmış.

Irak ta daha sonra, 60 lı yılların sonu 70 li yılların

başında gerçekleştirilen ihtilal ile Saddam Hüseyin tüm otoriterliğine, şiddet

ve zulüm içerikli yönetimine rağmen, 70 li yıllar boyunca ekonomik kalkınmada,

petrol gelirlerinin yatırıma yönlendirilmesinde azımsanmayacak bir gelişme

gerçekleştirilmişti. Kuşkusuz özgürlük yoktu. Hukuk, baskı ve şiddeti, hukukun

yok edilmesi demek olan. Aldatıcı bir meşruiyet aracına dönüştürülerek söz

konusu olabiliyordu. Hukuk kültürünün içselleştirilip geliştirilmediği, devlet

denilen kurumun, salt iktidar değil, aksine manevi olandan kaynaklanan

hâkimiyet öznesi olduğu bilgi ve bilinci yeterince bir ağuya dönüşmesinin

kaçınılmazlığı kestirilemez ve önlenemez. Nitekim Basra Körfezindeki avuç içi

kadar bir toprak parçası olan Bender Abbas Adası, Irak ın İran ile savaşa

tutuşmasında gerekçe edildi ve ağuya dönüştü sonunda. Bir ara Irak ın Kuveyt i,

Amerika Büyükelçiliğinde görevli bir bayanın fıştıklamasıyla işgali, iktidar

bilinç altısının libidosu olarak nitelenebilir ancak. Müslüman halkların

yöneticileri, bırakınız yönettiklerini iddia ettikleri ve sandıkları halklara

karşı düşmanlıklarını, bizzat bencillik gereği bile olsa, bizzat kendi varlık

ve kişiliklerine dostça davranabilmeden yoksun görünüyorlar.