Rabbimiz (C.C.) Mâlike’l Mülk’tür. Yani mülkün gerçek mâliki O’dur. Rahman ve Hâkim isminin bir tecellisi olarak devletlerin kurulmasına izin vermektedir. Mutlak hüküm sahibi Allah-u Azimüşşan’dır. Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil eder. Kendisine itaat edenleri her daim izzetli eylemiştir. İnsanlık tarihinde kurulan yüzlerce, binlerce devletlerden bir kısmı İslam devletidir. Bu İslam devletlerinden Allah-u Teâlâ’nın emirlerine itaat edenler yücelmiş, zaferler kazanmış, tarihte güzel bir ad bırakmıştır. Bu İslam devletlerinden iki tanesi bütün yeryüzünde İslamı hâkim kılmıştır. Bunlardan biri Hz. Süleyman Aleyhisselam’ın kurduğu devlet, diğeri de Hz. Zülkarneyn’in kurduğu devlet. Hz. Zülkarneyn bir peygamber değildi, ancak salih bir zattı. Hayatını Allah’ın hükümlerini hâkim kılmaya adamıştı. Allah-u Teâlâ da ona şanlı bir ordu ve cihatta pek çok kolaylıklar nasip etti. O da Allah-u Azimüşşan’ın yardımı ile İslamiyet’i bütün dünyaya hâkim eyledi.
Peygamberlerin maceralarına baktığımızda şunu görmekteyiz. Allah-u Teâlâya bağlanan, itaat eden bu şanlı kullar, Allah tarafından güçlü kılınmakta, onlara pek çok mucizeler verilmektedir. Hz. Süleyman Aleyhisselama verilen mucizelerin bir kısmına bakalım: Rüzgârın emrine verilmesi: Kendisi ve ordusu rüzgâr vasıtasıyla aylarca gidilecek yolu çok kısa zamanda gitmekteydi. Hayvanların lisanını bilmekteydi. İnsanların cinleri görmesi mümkün değildi. Hz. Süleyman (A.S.) ise cinleri gördüğü gibi, bütün cinlere hükmetme gücü ve selahiyeti verilmişti. Bu cinleri bilhassa cihatta hizmetkâr olarak kullanmaktaydı.
Hz. Süleyman Aleyhisselam’ın ordusunun bir benzeri daha görülmemişti. İnsanlardan, cinlerden, hayvanlardan muhteşem bir ordu. Dünyanın en güçlü devletleri bu ordunun resmigeçidini görünce dizlerinin bağı çözülmekte ve teslim olmaktaydı.
Hz. Süleyman Aleyhisselam’a verilen bu mucizelerden haber veren ayet-i kerimelere mealen bakalım:
“Süleymân’a da şiddetli esen rüzgârı (boyun eğdirdik); (rüzgâr) onun emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere (Şam’a) akıp giderdi. Ve (biz) her şeyi bilenleriz.
Şeytanlardan da, onun için dalgıçlık yapanları ve bundan başka iş görenleri (emrine verdik.) Ve onları koruyanlar (biz) idik.” (Enbiya Suresi / 81 ve 82. ayet-i kerimeler)
“Süleyman da, Davut’a vâris oldu ve dedi ki: ‘Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden verildi. Doğrusu bu, gerçekten apaçık lütuftur.
Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman’ın hizmetine toplandı: hepsi bir arada (onun tarafından)düzenli olarak sevk ediliyordu.
Nihayet neml (karınca) vadisine geldiklerinde, (içlerinde reis olan) bir karınca: ‘Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin! Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesin!’ dedi.
Bunun üzerine (Süleyman) onun sözünden dolayı gülercesine tebessüm etti ve dedi ki: ‘Rabbim! Beni ve ana-babamı nimetlendirdiğin nimetine şükretmemi ve razı olacağın sâlih ameller işlememi bana ilham eyle ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat!’” (Neml Suresi / 16-19)
“Süleyman’a da rüzgârı (boyun eğdirdik)! (Öyle ki) sabah gidişi bir ay(lık mesafe), akşam dönüşü de bir ay(lık mesafe)dir. Ve erimiş bakır menbaını onun için (sel gibi) akıttık. Rabbinin izniyle onun önünde çalışan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli ateş azabından tattırırız.
(O cinnîler) ona saraylardan, timsallerden (üzerinde nakış ve süsleme bulunan şeylerden), havuzlar gibi (geniş) leğenlerden ve (çok büyük) sabit kazanlardan (o) ne dilerse yaparlardı. (Onlara buyurduk ki:) “Ey Davut ailesi, şükür için çalışın!” Fakat kullarımdan çokça şükreden azdır.” (Sebe Suresi / 12. ve 13. ayet-i kerimeler)
“Bir de Davut’a (oğlu) Süleyman’ı ihsan ettik. (O Süleyman) ne iyi kuldu! Hakikaten o, daima (Allah’a) yönelen bir kimseydi!” (Sâd Suresi / 30)