Bilgi önemlidir ama heyecan daha da önemlidir. Öğrenme heyecanı taşımayan bilgiye ulaşamaz. O halde; eğitim "şart" ise de heyecan "ön-şart"tır. Heyecan duyulmadan yapılan her iş, sadece kayıtlara geçecek ama asla kayda değer bulunmayacaktır. Çünkü bu değeri oluşturan heyecandır.

Canlı olmak dünya ile irtibatlı bulunmaktır. Bu hususta insanla böcek aynı seviyededir. Ancak, insana bahşedilmiş olan bilinç hali, onu, böcekten daha farklı taleplerde bulunmaya sevk ediyor. Bunu başlatmak için insana "hey" diye bir ikazda bulunmak gerekiyor. Bu ikazı (hey), dünya ile olan irtibatı (can) ile buluşturan insan, yerinde duramayan bir insandır. Bu da, insanın, insan olma halidir. Ancak insan, "hey"den anlar ve insanlığının farkına varır. İşte bu "insanlık" hali, ona sorumluluk yükler. Sorumluluksa sorguya çekilmeyi gerektirir. "Hey" bu sorgunun genel adıdır.

İnsan için imtihanın anlamı da budur: Yüklendiği emanetin hakkını yerine getirip getirmediğinin sorulması halinde, bu sorgulamada aklanabilip aklanamadığının belirlenmesi Bu bağlamda sorgulanma, sorguya çekilme yalnızca insan için geçerlidir, hayvan için değil, melek için de değil Çünkü sadece insan heyecan duyabilir. Hayat, insan için, işte bu yüzden anlam taşır. Ve aynı sebeple hayvan için hayatın, canlı kalma dışında herhangi bir anlamı yoktur. "Hey"den anlamaz "deh"den anlar. Bu yüzden makine kullanılır, hayvan güdülür, insan yönetilir.

Kendisini sorgulayarak hayatının anlamını yakalamaya başlayan insan heyecan duymaya başlar. Her an, heyecan için fırsattır, zaman bir sermayedir artık onun için. "Can"la "baş"la çalışmaya koyulur. Sorumlu olduğu alanda var gücüyle koşturur. Durması için heyecanının durması, bıkması için heyecanının bitmesi gerekir. Eğer "can dost"lara sahipse böyle olumsuz bir ihtimali de kalmamıştır artık. Etrafındaki her şey canlanmaya başlar, ölü toprağı kalkar üzerlerinden. Geleceğe yönelik hayalleri canlanır, planlarını canlandırır adeta sinema perdesinde. Gönlünde ve zihninde yürümüş ve yol almıştır. "Ben bu yolu nasıl aşarım " korkusundan kurtularak, yolun zor da olsa bir müddet sonra aşılmış, yürünmüş ve gidilmiş olduğunu görür.

Yaptıklarımıza dönüp baktığımızda eğer, "hey gidi günler hey" diyemiyorsak heyecansız geçen zamana acımaktan başka bir şey kalmaz elimizde. Binlerce keşkenin beş kuruş etmediğini anlarız da "hey"lerin yerini "ah"lar alır, peşini "vah"lar takip eder. Sonra da kaybetmemek için reel-politik düşünmeye başlarız. İşte o an yıkıldığın andır aslında.

Günümüzde bilgi ekonomisi, bilgi yönetimi gibi tanımlamaların arkası heyecanı olmadığı için hep boştur. Düşünün ki, internette her türlü bilgi var, raflar kitap dolu, binlerce yayın var ama bir tuşa basma ya da bir sayfa çevirme heyecanı duymayan insana ne faydası var Sadece yüzüstü sürünmesini arttırır. Bunun yerine heyecan ekonomisi, heyecan yönetimi, heyecan toplumu neden gündeme gelmez ki Bunları konuşabilmek bile ne kadar heyecan verici değil midir

Bize ise sadece istemek düşüyor. İstemek, kavuşmanın müjdecisidir: vermek istemeseydi, istek vermezdi ki Heyhat! Bu heyecanı duymayan, bu yüzden hayvanlarla aynı seviyede yaşamayı isteyen insanlara ne demeli Onları da heyecanlandıracak son bir cümle: aranızda çikolatalı gofreti olan var mı