“Profesyonel” kelimesini en iyi olarak futboldan biliriz.
A takımında futbol oynayan bir profesyonel, B takımına geçince A takımına neden gol atıyorsun diye soru soran olmaz.
İkinci yıl C takımına geçmişse, A ve B takımına gol atacak ki satış parasını yükseltebilsin, pazarlıkta elini güçlendirsin.
Dördüncü yılda tekrar A takımına geçebiliyor ve diğer takımlara gol atıyor.
Basında da bu devam ediyor.
Sağcıyla solcu arasında da pek bir fark yok.
A gazetesinde yayın yönetmeni iken yazılarında B gazetesinin patronunun kirli ilişkilerini yazan gazeteci, B gazetesi tarafından satın alınabiliyor ve A gazetesinin patronunun kirli işlerini anlatmaya başlıyor.
Eski gazetelerde yazı yazanlar ve onların patronları bu durumdan fazla etkilenmiyorlar. Çünkü işlerini profesyonelce yapıyorlar.
Da bizim tarafa da bu hastalığı bulaştırdıklarına şahit oluyoruz.
İki gemi savaşırken biri aldığı yaralarla yalpalamaya başlayınca geminin kaptanı ve tayfaları karşı gemiye atlayıvermelerini karada da görüyoruz.
Bir müftünün şakasını anlatıvereyim.
Müftüyü ben tanırım. Arapçası çok iyiydi ama din bilgisi zayıftı.
Olur mu öyle şey demeyin.
On beş yıl medresede Arapça gramer bilgisiyle doldurup salıvermişler.
Beyrut’taki papazların Arapça bilgisi ayarında bilgimiz yok.
Veya Mısır Kıptilerinden edebiyat hocası kadar Arapça bilgimiz yok ama onlar Arapçayı iyi bilmekle İslam dinini iyi bilmiş sayılmazlar.
Müftü efendi, Ankara’ya gelirken otobüste yanında oturan hacıyla sohbete dalarlar.
Hacı, yol arkadaşının mesleğini sorar. Arkadaşı, “Papaz” olduğunu söyleyince hacı ilk defa gördüğü papazı Müslüman etmeye karar verir. Ona çok nazik davranır. Dinlenme tesislerinde yemekler hacıdan yenir. Arkadaş arada bir İslam dininin gerçek din olduğu konusunda arada bir gönlünden geçtiğini söyler ve hacıya ümit verir.
Ankara garajında ayrılırlar. Birkaç yıl sonra bir camide papazın namaz kıldığını görünce hacı, namaz sonrası boynuna sarılır ve “O gün, ben senin Müslüman olacağını bilmiştim” der.
Müftü efendi hacının sevincini boğazında bırakmamak için gerçeği yine de söylemez.
Bizim halkımızın mayası sağlam.
Biz, okumuşlar, bozulabiliriz ama halkın mayası sağlam kalmaya ve devamlı bozulmaları tamir etmeye devam ediyor.
Bu türden yer değiştirmeleri Rabbimiz, şöyle haber verir:
(52) Kalplerinde hastalık bulunanların, “Bize bir belâ gelmesinden korkarız” diyerek onların (Yahudi ve Hıristiyanların) arasında koşuşturduklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih veya kendi katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
(53) (Münafıklar açığa çıkınca) iman edenler, “Bütün güçleriyle mü’minlerle beraber olduklarına yemin edenler bunlar mı derler. Bütün amelleri boşa gitmiş ve zarara uğrayanlardan oldular.” (Maide süresi ayet 52-53)
Medine’de Müslümanların fazla güçlü olmadıkları dönemde münafıklar, hem Yahudi ve Hıristiyanlarla hem de Müslümanlarla hoş geçinmeye çalışıyorlar.
Terazinin dili gibi kim ağır basarsa o tarafa meylediyorlar.
Allah’ımız bunun da bir hastalık olduğunu haber veriyor.
Reçetesi, ihlâsla imana sarılmak,
Geçmişe pişman olarak tevbe etmek,
Rızkın Allah’a ait olduğunu hatırdan çıkarmamak,
İzzetin Allah ve Resulüne ait olduğunu, gönlünün orta yerine yerleştirmektir.