Haz, insanın beşer yönüne hitap eder. Hazzın kınanın yönü
doyum değil, onu kontrol zafiyetidir. Haz, nefsin bir kamçısı olarak insanı
dinamik kılar. Yeryüzünde abad olması için insana verilmiş fıtri bir enerjidir.
İnsana lezzet veren duygular bir yandan kişiyi hayata bağlarken öte yandan
ölçüyü kaçıran kişi, haz nöbetleriyle
bazen hayattan kopacak hale gelir.
İnsanın haz sağlayan davranışa yönelmesi fıtrata kodlanmıştır.
Dünya denilen mekanizmanın çarkının dönmesinde, haz enerjisine ihtiyaç vardır.
İnsan onu dinamize eden güçlerle ileri atılır, çalışır, kazanır ve medeniyet
kurar. Hazzın kişiye sağladığı motivasyon sayesinde hayata nehir gibi akar.
Çalışır, çabalar ve ilerlemek ister.
Haz, bedenin muharrik gücüdür. Beyin kimyasallarından
böbrek üstü bezlere kadar, salgılarla davranışlar arasında ilişkiler vardır.
Vücut, lezzet aldığı davranışı kodlar. Benlik şehvet ya da öfke durumunda,
aktif olan kimyasallar neticesinde doyum sağlar.
Rahatlık arzusu, uyku, iştah ve cinsellik gibi haz ve
mutluluklar insanın tabiatında vardır. Fakat vücudun haz ve doyum arzusu sınır
tanımadığı için kontrol gerekir. Bilinçli şekilde kontrol edilmeyen dürtüler
bir süre sonra bağımlığa dönüşebilir. Bir tür ego bağımlılığı meydana gelir.
İbadetler bazı ruhi ve bedeni hazırlıkları gerektirmesi
sayesinde insanın irade ve azmini hem güçlendirir hem de belli bir düzene
koyar der İbni Sina. İbadetlerin özünü, gönülden Allah a inanıp bağlanma ve
her an o şuurla yaşama olarak tanımlar.
Ramazan dürtü ve bağımlılıklarda kendi irademizle elde
edemediğimizi bize verir. Bir kutlu el tarafından sadra şifa olacak dokunuşlar
yeryüzüne dağılır.
BAĞIMLI NEFSİN
AVUNMA ARAYIŞI
Nefsi emmare, vücut kimyasallarının yani mutluluk
hormonlarının sürekli aktive olmasını isteyen kişinin egosuna verilen addır.
İki yönü vardır; ilki bağımlı olan egonun yaşadığı keyifli anı sürekli kılma
arzusu. İkincisi ise, hayatın getirdiği tatsız sürprizlere karşı doyum esaslı bir
kaçış alanıdır.
Gerçek hayatın dokunuşları yakıcı olabilir. Buna
dayanamayan kişi kaçamaklar ve teselliler arar. Kişi ne zaman bir zorlanma ve
sıkıntıyla karşılaşsa üstesinden gelebilmek için mücadele göstermek yerine
halının altına süpürmeye çalışır. Bu,
gerçekle yüzleşmek yerine onu örtme girişimidir.
Teselli arayışları benliğini mutlu eden haz kaçamakları
ile buluşur; avunma mekanizması sürece dâhil olur. Sorumluluk almak ya da
sorunun kişiye verdiği gerilimden kurtulmak ve unutmak için oluşturulmuş piyasa
şartları, kişinin yanı başındadır. Mesela kısa süre haz veren, mutlu eden
şeyler yemeyi tercih eder, dolabında çikolata bulundurur. Etkisi geçtikten
sonra tekrar yemekten başka çare kalmaz.
Öyle kimseler de vardır ki, sorumluluğun bedelini ödemek
yerine uzak seyahatler yapar. Hatta yeri gelmişken söyleyelim; umre yolculuğuna çıkan kişiler vardır.
Halbuki daralan bu kişinin üzerinde başkalarının hakkı, gönül kırgınlığı
olabilir ve ödenmesi gereken yer yaşadığı yerdir. Zira Umre mekânında
bulunmanın karşılığı, arzulanan değişim değildir. Sığ mutluluk isteğidir
bu. Bunda öte Müslümanın talebi kalbin
itminanına yönelik olmalıdır. Fakat o
maddi imkânla elde ettiği umre ziyaretini, sanki iradesini zorlayarak deruhte
etmiş sayar.
Manevi yoğunlaşma yaşamayan kişi, eli boş halde döner.
Çünkü umrede hatalı bir noktada durmaktadır; çocuk gibi, bozulan düzenin
iyileşmesi yalvarıp durmaktan önce af ve tövbe ile meşruiyetini sağlamalıdır.
Tabii, döndüğünde üzerindeki maddi ve manevi hakları teslim ederek
HAZ, ERDEM,
MUTLULUK
Saadet kavramını esas alan akli ve ahlaki hayatın
erdemini ve bunu gerçekleştirmek için bedeni hazların kontrol altına alınması
gereğini ısrarla vurgulayan İslam ahlak filozofların bu meseleyle ilgili
düşüncelerini geliştirirken lezzet kavramı üzerinde durmuşlardır. Bilindiği
kadarıyla lezzet kavramı etrafında Er-Razi; lezzet ve elemi birbirine bağımlı
süreçler olarak ele alır. Acıkma ve yeme örneğinde görüldüğü gibi lezzet
elemden kurtulmanın bir sonucudur. Devam ettirdiğinde yine eleme dönüşen bir
süreçtir.
Lezzet ve elemin olmadığı hissizlik durumu ise tabiat
olarak adlandırılır. Razi bunu hayata dönüş şeklinde tanımlar. Ancak her
lezzetten önce mutlaka bir elem vardır. Dolayısıyla kendi başına lezzet algısı
yoktur. Razi için yaratılışın en yüksek
gayesi, bedeni lezzetlerin tatmini değil, bilgi ve adalet erdemlerine bağlanmış
ölümsüzlük aleminin kesintisiz lezzetlerdir. Bu dünyadaki sonlu lezzetler
tercih etmenin anlamsız olduğunu vurgular.
İlhan Kutluer in yaptığı araştırmada, beden duyularıyla
elde edilen lezzetlerle tatmin olmanın elemi unutturan bir yönü olduğu
vurgulanıyor. O halde baktığımızda adına avunma psikolojisi dediğimiz haz
ilkesi bir tür anti depresan etkisi yaparak kişiye teselli vermektedir. Modern zamanlarda elem ya da depresyon,
paketlenmiş haz imkânlarıyla ulaşılabilir sonuçlar sağlıyor.
Haz yönelişleri, modern insanı bir erdem le var olma
zorluğundan kurtararak; kısa süreli çözüm paketlerinde var olacağı bir alan
açıyor. Zira tadımlık mutluluk arzusunda olan kişinin aradığı şey şimdi ve
burada olmalıdır.