Fakülteyi dört yılda bitirenler, yedi senelik öğrencilerle beraber olurlar.
Bizim Ahmet, 23 yılda mezun olduğu için arkadaşlarının hepsini bilemez ama, bütün arkadaşlar Ahmet’i bilirler.

Biz, birinci sınıfta iken ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıftaki arkadaşlarla okulda beraberdik.
Biz, dördüncü sınıfı okurken, birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarla beraber olduk.
Bir de bizim sınıf, oldu yedi.

Birinci sınıfta okuyanlar da birkaç şubeden meydana gelince sayı çoğalır.
Ben, bu sınıfların hepsindeki bütün öğrencilerin tamamıyla tanışmaya, kaynaşmaya çalıştım.
Çoğunluğu fakir, bekar olduklarından hemen hemen birçoğuna evimde yemek yedirme fırsatım oldu.
Ben, imamlık yapıyordum ve maaş aldığım için hepsinden zengindim.

Param herkese yetsin diye kooperatife filan girmedim.
Şimdi konferanslar vermek için gittiğim her ilçe ve ilde mutlaka birkaç tanesi karşıma çıkar.
Akşam onlardan birinin evinde veya otelin salonunda sohbet ederken öğretim üyelerinden hangisinin adı hatırlanır ona dikkat ettim.

En çok Arif Etik hocamızdan nakil yapılır.
Tanımayanlar için söyleyeyim, Arapça, Farsça, Fransızcayı kendi kendine öğrenen, Arapça ve Farsça ders kitapları yazan, ilkokul diplomasıyla fakülteden öğretim görevlisi olarak emekli olan tek nüsha, Arif Etik Hocam (1911-12/12/1992)
Hatırat olsun diye yazmıyorum.

Şu anda okulda okumakta olanlar, bütün sınıflardaki öğrencilerle arkadaş olmaya, hayırlı işler yapmaya, herkesin kabiliyeti doğrultusunda önünü açmaya ve sizde olan faydalı bilgiler, ona, onda olanları size nakletmeye, imkânı olmayanlarla kendi imkânınızı paylaşmaya çalışınız.
O sağcı, bu solcu, şu futbolcu ayrımını yapanların etkisiyle hareket etmeyiniz.
Biz okulda iken futboldan başka görevlerde olmayan bir arkadaşımızın öğretmen olarak gittiği her yerde kahraman mücahit olarak çalıştığını gördüm. Emekli olunca hızını daha da artırmış.
Sonra bu öğrencilerle aynı yaştasınız ve bilgi kabınızdakiler yüzde doksan, seksen aynıdır.
Birkaç tane içi boş sloganlarla bizi ayırmaya çalışıyorlar.

Oyuna gelmeyin.
Öğretim görevlileri, siz de “Ben doktor olduktan sonra, prof’luktan sonra” sözünü aklınızdan çıkarın.
Her nefes sizin o andaki ihtiyacınızı karşılamaktadır.
Siz, nefes gibi, yaşadığınız hayat içinde hem ses, hem nefes alıp veriyorsunuz.
Sesinize kulak arayınız.
Seslere kulak veriniz.

Kur’an-ı Kerim’deki “İsmeuuu/Dinleyiniz” ve “Kulü/Söyleyiniz” emirlerini yerine getiriniz.
Kulaklardan kalplerin yaratılışına uygun ses veriniz ve ses alınız.
Midenize zararlı maddeleri almadığınız gibi, gönül denizinizi bulandıracak leş gibi inkâr kokan seslere de kulak vermeyiniz.
Hayat yalnız nefesle değil, aldığımız nefes sayısınca biz ses de alıyoruz.
Şehrin her anında ses olduğundan farkında değiliz. Dağlı da, dağda her an rüzgârın, sığırların, eşeklerin, çam ağaçlarının, çınarlarının, ardıçların, ardıç kuşlarının sesini alır, nefes gibi faydalanır da, farkında olmayız.

Aynı şekilde akraba, arkadaş ve komşuların sevgi denizindesiniz ama deniz içindeki balıkların denizi bilmedikleri gibiyiz.
Kimi biliriz?
Balığa saplanan zıpkını, balığın bildiği gibi, biz de bize zarar verenleri biliriz, onları gözümüzde büyütürüz ve yayarız.

Sayın bakayım, mahalle veya köyünüzde kaç tane kötü adam adı sayabiliyorsunuz.
Beşi geçmez. Geri kalanların hepsi iyi insanlardırlar. Arif hocamız (Allah rahmet eylesin) Farsça dersimize başlarken bizim hayatımızı etkileyecek bir beyit okur ve derse başlardı.
Dersin içinde yine hayatımızda karşılaşacağımız olayların iyi yorumunu yapar ve bakış açımızı kolaya, iyiye, gönül hoşluğuna açılan kapılara işaret ederdi.
Onun için bütün arkadaşlar, yalnız ondan bir şeyler anlatıyorlar ve görevlerini yaparken her an hocayı yanlarında hissediyorlar.

Çocuk okulda matematik dersinde geometriyi çok iyi öğrenmiş, yüz üzerinden yüz puan da almış ama babasının tarlasının kaç metrekare olacağının hesabını bilememiş ve babasına “Bize tarla hesabı yaptırmadılar” demiş.

Çocuk o kare, üçgen, dikdörtgen, daire hesaplarının hepsini okuldaki kara tahtada olduğunu, dışarda öyle bir şey olmadığını zannediyor.
Yıllarca Arapçada en ünlü kitaplardan Kafiye isimli kitabı okutana, “Kur’an hatmi yaparken o nahv kaidelerini ve manasını da hatırdan geçiriyorsundur” dediğimde “Yooo, aklımdan geçmez, ben hatim eniyorum” dedi.