7 Ekim günü İsrail’in propaganda yoluyla erişilemez, ulaşılamaz gibi gösterdiği emniyet ve istihbarat birimleri Filistin Direnişinin karşısında büyük bir şoka uğradı. İsrail içinde konuya dair yürütülen soruşturmalar ise her gün yeni bir zafiyeti ortaya çıkarıyor ve Siyonist yönetimdeki siyasi tabloyu etkilemeye devam ediyor.
Konuyla alakalı Milli Gazete için yazı kaleme alan Filistinli yazar Dr. Emira Fuad Nahhal önemli değerlendirmelerde bulundu. Yazının tamamı şu şekilde;
‘’ İsrail, 7 Ekim saldırısının ardından kendisini güç dengelerini değiştiren ve uzun süredir sağlamlığıyla övündüğü güvenlik doktrininin temellerini sarsan eşi benzeri görülmemiş bir güvenlik ve siyasi depremle karşı karşıya buldu. Siyonistlerin bu konudaki soruşturmalarının sonuçları ortaya çıktıkça, yaşananların sadece bir istihbarat hatası ya da savunma sistemindeki bir boşluk olmadığı, üst düzey güvenlik ve askeri yetkililerin de kabul ettiği ve Siyonist raporlardan birinde belirtildiği gibi caydırıcılık ve teyakkuz sisteminin kapsamlı bir çöküşü olduğu anlaşıldı. Bu raporda şöyle deniyordu: “İçimize daldılar; ‘güvenli’ kelimesini kafamızdan sildiler; zihnimizde kaçma fikrini uyandırdılar; bize karşı modern insanlık tarihinde bilinen en büyük ve en korkunç aldatmacayı uyguladılar; tüm bunlar olurken biz derin bir uykudaydık; bilgi uykusu; güvenlik uykusu; askeri uyku…. Bu, aptallar gibi gözlerimizi kendi ellerimizle oymayı kabul ettiğimiz bir komplodan başka bir şey değildi ...’’
Bu soruşturmalar sadece askeri gerçeklerin gözden geçirilmesi anlamına gelmenin ötesine geçerek İsrail'deki farklı kanatlar arasında bir siyasi mücadele arenasına dönüşmekte, her iki taraf da mezkur bulguları ya kendini korumak ya da muhalifleriyle hesaplaşmak için kullanmaya çalışmaktadır. Bu soruşturmaların yansımaları Siyonist rejimin içiyle sınırlı kalmayıp bölgesel ve uluslararası ortamı yeniden şekillendirmeye kadar uzanmakta ve bölgedeki güvenlik ve stratejik politikaların geleceğine ilişkin temel soruları gündeme getirmektedir.
Soruşturmaların sadece gerçeklere ulaşmaya yönelik bir girişim olmayacağı, aksine partisel çıkarlar ve güvenlik kaygılarının iç içe geçtiği şiddetli bir siyasi mücadele alanı olacağı açıktır. Nitekim bu soruşturmaları çevreleyen siyasi bağlamlar, Siyonist siyasi sistemdeki krizin büyüklüğünü yansıtmaktadır. Hükümet, Ekim 1973 savaşından bu yana en büyük güvenlik başarısızlığı suçlamaları ışığında sokaktan gelen benzeri görülmemiş bir baskıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu baskılar ışığında, iktidardaki müesses düzen, başarısızlığı belirli taraflara yükleyen bir anlatı sunarak halkın öfkesini kontrol altına almaya çalışırken, muhalefet de hükümeti devirme noktasına varabilecek köklü değişiklikleri dayatmak için bu andan faydalanmaya çalışmaktadır.
Ancak en önemli soru, soruşturma komitelerinin bağımsızlık derecesi ve siyasi gerilimleri aşma kabiliyetleri ile ilgilidir. Her ne kadar bu komitelerde asker, güvenlik ve yargı mensupları yer alsa da, üyelerinin geçmişleri ve siyasi elitlerle ilişkileri, çalışmalarını iç dengelerden ayırmayı zorlaştırmaktadır. Başlangıçtan itibaren soruşturmaların niteliği konusunda temel bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır: Bunlar gerçek bir hesap verebilirliğe yol açabilecek resmi, bağlayıcı soruşturmalar mı yoksa sadece siyasi mücadelede bir araç olarak kullanılacak tavsiye raporları mı olacaktır? Baskı arttıkça, hükümetin siyasi liderliğin doğrudan sorumlu tutulmamasını sağlamak için soruşturmaların gidişatını kontrol etmeye çalıştığı, muhalefetin ise istifalara ve radikal değişikliklere yol açacak bağımsız bir soruşturma talep ettiği anlaşılmıştır.
Medya da soruşturmaların sonuçları hakkında kamuoyunun yönlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Gazeteler ve TV kanalları, yorum savaşları ve anlatı manipülasyonu için platformlar haline gelmiştir. Hükümet yanlısı medya istihbarat ve askeri başarısızlıklara odaklanarak bunları başbakan ve savunma bakanının doğrudan sorumluluğundan ziyade kurumsal başarısızlıklar olarak göstermeye çalışmaktadır. Öte yandan, muhalefet medyası bu soruşturmaları siyasi liderliğin yeterliliği ve başarısızlıklardan sorumlu tutulma olasılığı hakkında sorular sormak için kullanmaktadır. Bazı güvenlik ve askeri tanıklıklar, bu soruşturmaların sadece gerçeği aramak için değil, aynı zamanda İsrail içindeki siyasi ortamı yeniden şekillendirmek için bir araç olduğunu yansıtacak şekilde, iç bölünmeyi körüklemek için kullanılmıştır.
Siyonist güvenlik ve askeri kurum düzeyinde bu başarısızlık sadece bir istihbarat açığı ya da lojistik bir başarısızlık değil, mutlak caydırıcılık ve istihbarat üstünlüğü ilkesi üzerine inşa edilen ulusal güvenlik doktrinine indirilmiş temel bir darbe olmuştur. Başlangıcından bu yana Siyonist güvenlik doktrini, herhangi bir tehdidin önleyici operasyonlarla erkenden kontrol altına alınabileceği ve herhangi bir ihlalin hızlı ve kararlı bir şekilde ele alınabileceği varsayımına dayanmaktadır. 7 Ekim’deki saldırı bu dayanakların kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Direniş güçleri savunmaları atlatmayı, istihbarat gözetiminden kaçmayı ve saha güçleriyle beklenmedik bir etkinlikle başa çıkmayı başarmıştır. Bu durum, askeri liderliği, özellikle birden fazla cephede artan riskler ışığında, stratejilerinin etkinliğini yeniden değerlendirmeye zorlamıştır. Bu sonuçlar ışığında İsrail içinde ordunun ve güvenlik kurumlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik çağrılar artmıştır. Demir Kubbe ve elektronik duvarlar gibi teknoloji ve savunma sistemlerine aşırı güvenin bu tür saldırıları önlemek için yeterli olmadığı ortaya çıkmış ve yeniden yapılanma ihtiyacı tartışılmaya başlanmıştır. Kara kuvvetlerine ve saha eğitimine yeniden odaklanılması, ordunun sürpriz sızma senaryolarıyla başa çıkma kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve düşmanca niyet ve hareketlerin değerlendirilmesindeki istihbarat başarısızlıklarının tekrarlanmamasını sağlamak için güvenlik servislerinin, özellikle de Şin Bet ve Askeri İstihbaratın yapısında değişiklik talepleri hakkında tartışmalar başlamıştır.
7 Ekim’e ilişkin yürütülen soruşturmalar zaten çalkantılı olan Siyonist siyaset sahnesinde ise, her iki tarafın da bunu kendi siyasi çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanma girişimleriyle, hükümet ve muhalefet arasında bir çatışma aracı haline gelmiştir. Hükümet için asıl zorluk, özellikle Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'a yönelik yaygın eleştiriler ışığında, halkın öfkesini kontrol altına almak ve güvenlik felaketinin siyasi yansımalarını en aza indirmek olmuştur. Başarısızlığın doğrudan siyasi kararlardan ziyade istihbarat ve askeri kurumlardan kaynaklandığı söylemini destekleme yönündeki girişimlere rağmen muhalefet, hesap verebilirlik talep etmek ve başarısızlıktan liderliği sorumlu tutmak için sonuçları kullanmakta gecikmemiş ve giderek büyüyen bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya olan hükümet üzerindeki baskıyı arttırmıştır. İsrail siyasi eliti içindeki bölünmelerin derinleştiği görülmektedir. Hükümet içindeki bazı kanatlar kendilerini sorumluluktan uzak tutmaya çalışırken, muhalefet liderleri de soruşturmanın sonuçlarını kendi konumlarını güçlendirmek ve radikal değişiklikler için bastırmak, hatta erken seçim çağrısı yapmak için kullanmışlardır. İsrail son derece kutuplaşmış bir siyasi ortamda yaşadığından, soruşturmalar sadece gerçeklerin ortaya çıkarılması meselesi olmaktan ziyade, ister iktidar koalisyonu içinde ister hükümet ve muhalefet arasında olsun, her partinin rakipleriyle hesaplaşmak için kullandığı bir silah olmuştur.
Seçim düzeyinde, soruşturmaların yansımalarının siyasi haritayı yeniden çizmesi muhtemeldir. Hükümet popülaritesinin büyük bir kısmını kaybederken, muhalefet yeni bir ivme kazanmıştır. Halk protestoları arttıkça ve üst düzey liderlerin hesap vermesine yönelik talepler yükseldikçe, erken seçim olasılığı daha gerçekçi görünmektedir. Hükümetin bu senaryodan kaçınma çabalarına rağmen, her halükarda, soruşturmaların sonuçları, siyasi koalisyonları yeniden şekillendirerek, politika önceliklerini değiştirerek veya hatta bazı önde gelen siyasi figürleri devirebilecek bir seçim depremine neden olarak İsrail'deki yönetimin geleceği üzerinde derin bir etki yaratmadan geçmeyecektir.
Burada Siyonist İsrail kendisini kritik bir kavşakta bulmaktadır. Bunun yansımaları sadece güvenlik zafiyetinden sorumlu olanların hesap vermesiyle sınırlı kalmayıp, güvenlik ve askeri politikalarını ve hatta siyasi yönelimlerini yeniden şekillendirmeye kadar uzanacaktır. En olası senaryolardan biri, ciddi şekilde zarar gören caydırıcılığı yeniden tesis etmek amacıyla ister Gazze'de ister Batı Şeria'da olsun geniş çaplı bir askeri tırmanışa gidilmesidir. İçeride meşruiyet krizi yaşayan Siyonist hükümet, halkın öfkesini yatıştırmak ve dikkatleri içerideki başarısızlıklardan başka yöne çekmek için askeri operasyonları tırmandırma yoluna gidebilir. Öte yandan, siyasi ve güvenlik önceliklerinin yeniden sıralanmasına dayanan bir başka senaryo daha var. Bu kriz İsrail'in güvenlik stratejilerini gözden geçirmesine ve Filistin meselesini daha temkinli bir bakış açısıyla ele almasına yol açabilir. Uluslararası ve yerel baskılar arttıkça, önümüzdeki dönem bu başarısızlığın tekrarlanmaması için güvenlik servislerinin yeniden yapılandırılması ve askeri doktrinin değiştirilmesi girişimlerine tanık olabilir ve soruşturmaların etkisi bölgesel ilişkilerin seyrine kadar uzanabilir. İsrail, saldırının yankılarının üstesinden gelmek için bazı ülkelerle ittifaklarını güçlendirmeye çalışacak, normalleşme stratejilerini ve bölgesel tehditlerle başa çıkma yöntemlerini yeniden gözden geçirme olasılığı doğacaktır.
Sonuç olarak, 7 Ekim soruşturmalarının sonuçlarının Siyonist işgal tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak yer alacağından şüphe yoktur. Şöyle ki bu soruşturmalar güvenlik ve siyasi sistemdeki eşi benzeri görülmemiş zayıflıkları ortaya çıkarmıştır. İsrail, yaklaşan zorluklarla yüzleşmek için güvenlik ve siyaset sahnesini yeniden tasarlamaya çalışırken, en önemli soru hala ortada durmaktadır: Bu soruşturmalar gerçek bir reformun başlangıcı mı olacak, yoksa sadece siyasi hesapları kapatmak ve krizi bir süreliğine ertelemek için bir araç mı olacak? Her halükarda, bunların yansımaları Siyonist sahnede varlığını sürdürecek, yeni bir kargaşa ve derin değişim aşaması oluşturacaktır.’’
Tercüme: Hamza Korkmaz
Muhabir: Haber Merkezi





