Felsefe tarihinde, ortaya koyduğu bir takım örnekler bağlamında başlattığı tartışmalarıyla ünlü olan Zenon (M.Ö. Ykl. 5. yüzyıl)‘un "Ok" örneği özetle şöyledir:

Yayı gerip fırlattığımız ok, hareket etmesine rağmen, durmaktadır. Kısaca, "hareket eden ok durmaktadır."

Çünkü uzam (hâlâ, mekan)‘ın herhangi bir noktasında oku görürüz. Ok bir cisim olduğu için, uzamda yer kaplar. Yer kaplamaysa hareketsizlik demektir. Ok uzamda hareket ediyor, ama aynı zamanda yer kaplıyor. Yer kapladığından görüyoruz, tersi de doğru. Gördüğümüz anda ok uzamın belli bir noktasında durmaktadır.

Zenon‘un bu ve diğer başka örnekleri, ilk bakışta "saçma" nitelemesini çağrıştırır, ki çağrıştırmıştır. "Saçma" nitelendirmesi bu örnekler üzerinde yüzyıllarca yapılan tartışmaların anlamsız olduğu anlamına da gelmemektedir. Kaldı ki, felsefede her kavramın, konunun, sorunun ve dolayısıyla tartışmaların bir takım bağlamları vardır. Elbette yöneldiği amaçları da.

Zenon‘un, "hareket eden ok durmaktadır", kısaca "ok örneği" başlı başına konu, sorun ya da amaç (telos) olarak görülmemelidir. Öyle olsaydı, kıt akıllı olduğunu varsaysak bile Zenon‘un da en azından bizim ilk bakışta verdiğimiz tepkiyi hesaba katacağını öngörmemiz yerinde olur. "Ok örneği" üzerinde sürdürülmüş onca tartışmaların doğru anlaşılmasına yardımcı olması için şu hususların akılda tutulması şarttır. Zenon mensubu olduğu Elea okulu‘nun kurucusu Parmenides‘in "Bir varlık vardır" ilkesi ve öğretisi temeli üzerindedir. "Bir varlık" ilkesinin kabulü ve açıklaması, hareket, değişim ve oluşum kiplerini (modes) sorun olarak tartışılmasını zorunlu kılmaktadır. Bir başka deyişle Herakleitos, Pythagoras ve Pythagerasçıların hareketi, değişimi, oluşumu ve bölünmeyi, yani varlıktaki çokluğu öngören, temel alan öğretilerinin açmazlarını tartışılır, çelişkili bulur.

Bu kadar açıklama yeter. Zenon‘un "hareket eden ok durmaktadır" önermesini ödünç alarak, bugün yaşadığımız, karşılaştığımız, tartıştığımız ve çözdüğümüzü sandığımız ekonomik, siyasal, toplumsal olay ya da sorunları anlamada kullanabiliriz (miyiz?) gibi geliyor. En azından olayları, sorunları açıklanabilir bir düzeye çekmede yardımcı olabilir, diye düşünebiliriz.

Mesela, konuşulması ve tartışılması mümkün olduğunca örtülmeye, geçiştirilmeye, mecbur kalındığında en fazla "-miş gibi yapılmaya" çalışılan ekonomi alanı. İşsizlik çığ gibi büyüyerek toplumsal yapıyı, kemirmenin ötesinde çürütmeye (kültürel, ahlâkî) hızla başlamış görünürken, alınan, daha doğrusu alındığı söylenen tedbirleri hatırlayın. Geçici beşyüz bin kişiye iş imkanı sağlanacak haberi üfürülüveriyor. İş denilen neymiş? Karayollarının temizliği, çevre atıklarının toplanması vb. Bir kaç hafta sonra üfürülen beşyüz bin elli bine, bir süre sonra bu elli bin yüz yirmi bine indirilip bindiriliyor gibi savrulup saçılıyor. Nihayetinde buharlaşıyor. Yani hareket eden, sürekli yükselen işsizlik oranı ortada duruyor.

Sanıyorum enflasyon, fiyat artışları, tam da Zenon‘un "hareket eden ok durmaktadır" paradoksunun yerini, aynı zamanda nasıl gerçeklik kazanabileceğini tamı tamına somutlaştırıyor. Enflasyon ve faizler düşüyor mu? Düşüyor. İyi. Öyleyse benzin fiyatlarındaki bir adım geri on adım ileri sıçramalarını dünyadaki petrol fiyatlarının yükselmesine hamledelim, çarşı-pazardaki zaruri ihtiyaç maddelerinin, öğrenim harçlarının, sağlık giderlerinin, araç ve bina vergilerinin, say sayabilirsen, artmalarını nasıl anlamamız gerekiyor? Otomobil ve beyaz eşyada KDV bir süreliğine indirilmiş gibi gözükürken, bunlardaki fiyat artışlarını, aslında tartışmaya bile gerek yok. Bunlar bastırınca hükümet indirilen KDV miktarını sus payı olarak bahşetmiş değil mi?

Zenon‘un örnekleri üzerinde yapılan ve bıktırıcılık duygusu veren tartışmalar uzun vadede düşünce ve bilim alanında dev atılımların gerçekleştirilmesine zemin hazırlamıştır, denebilir. Bugün, siyasette, iktidarın, mesela ekonomi politikalarında karşılaşılan paradokslar, toplumun yoksullaşmasına, düşmanlık tohumlarının ekilmesine (işsiz, işi olana, gecekonduda değil, apartmanlarda oturanlar site ve rezidanslar ile köşklerde oturanlara, aldatıldığı inkısarına kapılmış "duraktaki başörtülü", "dabbetül arz" timsali cip süren "başörtülü hacıhatun"a, genel lisede okuyanın İHL okuyana, mesleğini kurallarına göre yapmaya çalışan basın emekçisinin, "yandaş medya" yandaşlarına vb. nasıl bir duygu içinde olduklarına zemin oluşturur hale gelmesi, herhalde hayırla değerlendirilemez.

Muhabir: Haber Merkezi