Özel sohbetlerde Sürmenelinin (ki Sürmene benim doğum yerim) at hırsızlığı esprisi sıkça yapılır. At hırsızlığı hikâyesi nedir diye soranlara verilecek cevap çok basittir aslında. Sürmeneli atı çalmış, nallarını ters çakmış, bu şekilde de atını arayan adam, tam tersi istikamette iz sürüp atı aramak zorunda kaldığı için de bir türlü atını bulamamış. Zekice düşünülmüş bir hırsızlık örneği olarak da bazılarında espri konusu olmaya hâlâ devam ediyor.

Sürmeneliler olarak at hırsızlığı ile itham edilmek kanımıza dokunsa da, zekâ ürünü bir hırsızlık yapmak bizde gizli bir gurur hissi uyandırıyor. Bir yanımız hırsızlığı kerih görürken; öteki yanımız hırsızın zekâsını zımnen de olsa ödüllendirmiyor mu bu ülkede? Türkiye olarak birinci gün hırsız, ikinci gün hırsız, üçüncü gün beyefendi olduğumuz bir ülke burası...  Şükür ki, bu ülkede hırsızın suratına ‘sen hırsızsın‘ diye kelimeler patlatan şairler, yazarlar var.

Devriye nöbeti tutan şairimiz İsmet Özel‘e Yazarlar Birliği‘nin önünde sordum: "Ne olacak bu hırsızlık, yolsuzluk davaları?"

El cevap: "Bu adamlar doymak için çalmıyor. Bunlar karınlarını doyurmuyor, sadece karınlarını dolduruyor." Cevabın da İsmet Özelcesi böyle oluyormuş.

Altına imzamı atarak söyleyeyim ki, kıtlıktan çıkmış gibi dünya malına saldıran bir sonradan görmelik var bu ülkenin muhafazakâr çevrelerinde...  Söz konusu ekmeğimse, üslubum sertleşmek zorundadır. Kolay kazanılmış lüks arabalar, villalar benim çenemi değil, zihnimi yoracak ve ben buna alkış değil, insanların kirli taraflarına ışık tutmalıyım.

Yine herkesin kirlendiğinden bahis açan İsmet Özel; "Tok Kurda Puslu Hava" derken, aslında kurdun, yaptığı melanetlerin farkına varılmaması için havayı bulandırdığını ifade eder. Kurdun havamızı nasıl bulandırdığına gelince, size somut bir pencere açma ihtiyacı da hissediyorum. Bilmem hiç dikkat ettiniz mi, Türkiye‘de dış mihraklı bir kanun çıkacağı günlerin öncesinde hemen bir karışıklık veya bir tartışma üretiliyor. Petrol yasasında olduğu gibi ‘cambaza bak‘ denilerek Türkiye‘nin dikkatleri başka taraflara çekiliyor ve bir gece yarısı operasyonu ile istenilen kanun, istenildiği şekliyle çıkarılıyor. Tam da İsmet Özel‘in altını çizdiği gibi; kurt hep kritik zamanlarda havayı dumanlatıyor.

Havanın bilerek dumanlatıldığının farkındaysak, bizim de buna karşı tedbirimiz olmalı. Bu tedbir temiz havayı korumak için uyanık ve tetikte bir nöbet tutmaktır. Anlık bir gafletin telafisi imkânsız yaralar açacağından hiçbirimizin kuşkusu yoktur. Ben askere giderken annem ve bilcümle akrabalarım benden dua istiyordu. Önceleri şaşırdım, ben dua beklerken, benden dua beklenmesi tuhafıma gitmişti. Sebebini sorunca öğrendim ki; nöbet sırasında yapacağımız dualar kabul olurmuş. Bizim inancımızda nöbetin kutsala açılan/ bakan bir tarafı var. Kutsaldan bağımsız düşünülen bir nöbetin de anlam boşluğuna düşeceği hiç kuşkusuzdur. Biz millet olarak nöbeti kutsallaştırıp, kutsalın nöbetini tutmuşuz.  Eskiye dair şeyler modası geçmiş gibi dursa da, bizler bu eski üzerine bir yeni dünya kurmak zorunda olduğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz.  Devlet bizim, nöbet bizim ve bu nöbet kutsaldır.

Eski dostlarımız bizim bıraktığımız yerde değil, bize de hâlâ "bıraktığımız yerde otluyorsunuz" deme cüretini gösterebiliyorlar. Bırakıldığımız yerde otlamanın adına biz yeni bir isim bulduk şükür: Devriye nöbeti...  Bu ülkede birileri devriye nöbeti tutarken; birileri de atlara ters nal çakmakla meşguller. Geçen zaman ve edindiğimiz tecrübe, bize atların gittiği ters istikamete bakmayı da öğretti. Biz artık inadına ve ısrarla at izlerini ters yönde okumaya devam edeceğiz. Bir kere atı çaldırdık diye hiç kimse kendini Sürmeneli kadar zeki zannetmesin; Müslüman bir delikten iki defa sokulmaz.

Muhabir: Haber Merkezi