Taksim Gezi Parkı, bir anda uluslararası güç

dengelerinin adeta çekim merkezi haline gelmişken, bu vahim gidişatın

karşısında Başbakan ın, geçmişteki kamu belleğini (public memory) hiçe sayarak

muğlâk faiz baronları göndermesiyle keskin bir politika virajına girmesi

dikkat çekici olmuştur. Gezi Parkı, içsel bir kriz odağı konumunu

sürdürdükçe, Türkiye için sıkıntı kaynağı olmaya devam edecek ve olası

alevlenme potansiyeli karşısında, telafisi mümkün olmayacak yeni sorunları da

tetikleyerek bir çığ etkisi (snow ball effect) ile ortaya çıkması muhtemel

ekonomik ve sosyal boyutlu krizi kontrol altına almak şimdikinden daha güç

olacaktır.

Başbakan, bu krizi siyasi fırsata dönüştürüp iki kutuplu

bir yolu ihtiyar edip, şah-mat yaklaşımını sürdürecek olursa, siyasi

cerahatin iyileşmesine imkân sağlamamış olacaktır. Sadece iki cepheli

çözümlerle sorunun halledilmeye çalışılması, bu siyasi ikilemin ileride yeniden

sorunlu bir durum ortaya çıkarması olağan sayılmalıdır.

Türkiye de olayların hızlı bir ivme kazandığı ve izlediği

seyir göz önüne alındığında, ABD ve İsrail cephesinin bölgede çıkarlarını

korumak adına nasıl bir tutum izleyecekleri herkes tarafından merak konusu

olmuştur doğrusu. Mevcut güç dengeleri arasında, iktidar partisine muhtemel alternatiflerin

henüz istenen kıvamda olmaması ve şu anda başarılı olma zorlukları, ABD ve

İsrail deki tüm çatlak seslere rağmen, Erdoğan a duyulan güven ve desteğin

aynen sürdürülmesi ve ilişkilerin daha da güçlenmesi fikri ağırlık

kazanmaktadır.

Nitekim Bar-Ilan Üniversitesi, Menahem Begin-Enver Sedat

Stratejik Araştırmalar Merkezi Türk siyaseti uzmanı Efrat Aviv, Bizler

Erdoğan ın gücünü ve zaaflarını çok iyi biliyoruz. Onunla nasıl ilişki

kuracağımızı da biliyoruz. İktidara hiç bilmediğimiz yeni bir simanın gelmesi

bizim açımızdan çok zor olur şeklindeki ifadesiyle konuyu kısa ve özlü şekilde

ifade etmiştir.

Bu arada, İsrail in eski Türkiye büyükelçisi Alon Liel

de, Muhalifler Erdoğan dan kurtulamazlar. Herhangi bir değişimin olabileceğini

düşünmüyorum. Aynı partinin başındaki aynı isimdir diyor. Aviv sözlerini şu

çarpıcı ifadelerle devam etmektedir, Türkiye de içsel gücün zayıflaması

durumunda, Erdoğan dış ilişkileri geliştirme yoluna gidecek ve bu da onu

İsrail e daha da yakınlaştıracaktır. Liel, Erdoğan a karşı yapılan gösteriler

en çok Suriye-İran-Hizbullah sacayağını sevindirmekte, İsrail i ise üzmektedir

şeklindeki yaklaşımıyla, İsrail in tutumunu da ortaya koymaya çalışmaktadır.

İsrail yetkilileri de son Taksim Gezi Parkı olaylarından dolayı İsrailli

gazetecilerin Erdoğan konusunda daha dikkatli olmaları hususunda uyarması

müphem soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.

Burada dikkat çeken bir diğer önemli konu, Erdoğan ın

Gezi Parkı olaylarını faiz lobisi ne dayandırması ve bu konudaki demecinin,

The Economist ve The Financial Times de geniş yankı bulmasıdır. The

Economist in dünya faiz lobisinin en önde gelen Siyonist Rothschilds ailesine

ait olması ve bu ailenin dolaylı olarak Erdoğan ın tepkisini çekmesi ister

istemez kafalarda birçok denklemin oluşmasına neden olmaktadır.

Büyük ihtimalle Rothschids ailesi, Gezi Parkı olayları

sırasında Meclis ten geçen petrol yasası ile iktidarı zorlamaya çalışırken,

İsrail yönetimi ise, Başbakan Erdoğan ile ilişkileri daha da sıklaştırarak bir

bakıma Türkiye den istediğini daha rahat elde etme yoluna gitmektedir.

Aslında, kendilerinden menkul (self-referential) dik

durduk, dikleşmedik yakıştırmaları karşısında, bu sefer muhaliflerin duran

adam (standing man) mantığı ön plana çıkmaktadır. Bu tip yaklaşımlarla

Türkiye nin kaybetme tahammülü kalmamıştır artık.

Bizden sonra tufan (aprés nous le déluge) mantığıyla

hareket etmek hiç kimseye bir fayda getirmeyecektir. Bu bağlamda, tüm siyasi

parti liderlerinin bir araya gelerek kalıcı ve yapıcı çözüm konusunda ortak

irade ortaya koymaları sorumlulukları gereğidir.