Ülkemizde bazı şeylerin yerinde gitmediğine dönük genel bir kanaat olduğu muhakkak. Yolunda gitmeyen meselelerin tartışıldığı ortamlarda ve zamanlarda gençleri de bu tartışmanın içine katmak zorundayız. Belki de “neler yapabiliriz” sorusunun cevabı, gençler üzerinde daha dikkatli düşünmekten geçiyor. Bu yüzden gençler ve sorunlarını her zaman gündemde tutmamız önemlidir. Bu noktadan hareketle gençlerin karşılaştığı sorunları üç ana başlık altında değerlendirebiliriz.

Gençliğin karşısındaki sorunların ilki belki de en önemlisi eğitimdir. Gençler homojenleştiren, sığlaştıran ve hayatını çalan bir eğitimden geçiyor. Gençler maalesef eğitilmiyor ehlileştiriliyor, hayata hazırlanmıyor sınavlara hazırlanıyor. Eğitim sistemimiz aynı düşünen ve yaşayan tek tip insan üretmeyi amaçlıyor. Sistemin işlerliği bakımından defolu olarak çıkan üretim hatalarını ise sistemin dışına atıyor.

Devlet eğitim için on iki yılını ayırmaktadır. Psikolojik zorunluluk olan üniversite ile bu on yedi yıla çıkmakta. Yine de gençlerin hayata hazırlanamadığını görüyoruz. On yedi yıllık eğitimi tamamlayanların büyük çoğunluğunun vasıfsız olarak mezun olduğu acı bir gerçek. Bunun yanında eğitimdeki seviyenin düşük, yetersiz ve şuurdan yoksun olması sorunu daha da derinleştiriyor. Doğal olarak karşımıza amaçsız, vasıfsız ve gayretsiz bir gençlik türüyor.

İkinci temel sorun gençlere dayatılan kurgulanmış geleceklerdir. Gençlere sunulan ideal gelecek tasavvuru iyi bir iş ve lükse konfora dayalı zahmetsiz yaşam koşullarıdır. Aslında bu yeni yetişen neslin değil, bu nesli yetiştiren ebeveynlerin temel sorunudur. Ebeveynler insani olgunluk bakımından ve ahlaki yönden yetişmiş bir evlattan daha çok; bol maaşlı bir iş ve kariyer sahibi evlat arzuluyorlar. Bu da gençlerin hakikatle bağını koparıyor. Bununla birlikte dünya ile olan münasebetlerini dünyevi arzular noktasında artırıyor.

Yeni karşılaştığı bir çocuğa sorulan ilk soru, büyüyünce ne olacaksın sorusudur. Bu sorulara verilen cevap kısmen aynıdır. Ya doktor, ya mühendis ya da yöneticidir. Bu cevaplar aslında kurgulanmış geleceğin bugüne yansıyan yüzüdür. 

Bir diğer sorun ise aileden bağımsız özgür alan beklentisidir. Gençler hem eğitim dönemlerinde hem de evlilik sonrası hayatlarında ebeveynlerinden bağımsız bir yaşam alanı arzuluyorlar. Daha çocukluk döneminde ayrı odalarda aileden bağımsız yaşamaya alışıyorlar. Çünkü modern dünya geniş aileyi tukaka gösteriyor. Günümüzde sosyal dayanışma kurumsallaşırken, karşılıklı muhtaçlık ve minnet duygusu olumsuzlaştırılmıştır. Aile ve akrabalık bağları zayıflarken kendine yetebilme, kimseye itimat etmeme duygusu ağır basmaya başlamıştır.

Geleneksel toplum yapısının çözülmesiyle birlikte bireyselleşme ön plana çıkmıştır. Bireyler aileden koptuğu için, yeni yetişen nesiller ile tecrübeli kuşak arasındaki irtibat kaybolmuştur. Tecrübeli kuşaklar ile genç nesiller arasında tecrübe ve bilgi aktarımı gitmiş, tecrübe kuşağı yeni neslin zihinlerinde nostaljiye dönüşmüştür.

Yazının başında ifade ettiğimiz gibi ülkenin temel sorunlarıyla gençliğin sorunları birbirinden çok bağımsız değil. Bizim sorunları başkasına yükleme alışkanlığımız gençliğin karşılaştığı sorunlarda da kendini gösteriyor. Sorumluluğu yüklenmiyor sorunun kaynağını gençlere yüklüyoruz. Artık şunu kabul edelim, gençler bugünün sebebi değil sonucudur.