Geçtiğimiz Cumartesi-Pazar günü 2.5 milyona yakın öğrenci Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS )’nda ter döktü. Heyecan her zamanki gibi doruktaydı. Gençlerin en büyük endişesi gelecek endişesi. Bir fakülteyi bitirmek, o alanda iş bulup geçimini sağlamakla eş anlamlı. Hâlâ bir meslek sahibi olmanın yolu herhangi bir fakülteyi bitirmekten geçiyor. Bu da yeterli değil, mezun olduktan sonra bir dizi sınava girmeden iş sahibi olabilmek zor. Sınavı da kazandığını farz edelim, ilk işe girişte alınan para gençlerin hayallerle süslü yaldızlı dünyasına hitap etmiyor. Söz dönüp dolaşıp ‘okuyup da ne yapacaksın?’ sorusuna gelip dayanıyor. Kanaatle tanışmamış gençlerden ‘hiç olmazsa bir işim var’ diyerek mutlu olmalarını beklemek safdillik olur. Geçtiğimiz hafta sonu sınava giren gençlerden birinin mikrofonlara söyledikleri gençlerin çoğunun içinde bulundukları durumun tercümesi gibiydi. Esenler’de sınava giren Görkem alışıldık heyecanlı genç tipinin çok ötesinde bir üslupla şöyle söylüyordu: “Kapasitem belli. Kendimi biliyorum. İnsanların burada kasmasını da anlamıyorum. Yok, işletme okuyacağım, yok yapamazsam, sınava giremezsem hayatım biter. Bu insanları anlamıyorum. İnsanlar o kadar bunalmış ki, hayalleri yok. Ben futbol kafasındayım. Bunun için uğraşıyorum. Hayatımı ona adamışım. Bu sınava adayacak değilim.” Görkem’in bu yaklaşımı basında haber olduğuna göre alışılmadık bir tepki saysak yeridir. Aslında farkında olmadan çok önemli bir gerçeğin altını çiziyor bu gencimiz: ‘İnsanlar o kadar bunalmış ki hayalleri yok’. Toplumda sevmediği işi yapan insanların sayısı o kadar çok ki. Geçimini sağlayıp yaşamını sürdürmenin ötesinde hiçbir ideal gayeye dayanmıyor artık çalışma hayatı. Kendini gördüğü rüya ve kurduğu hayaliyle gerçekleştiren gençlere rastlayamıyoruz öyle. Görkem ve onun gibiler yaşadıkları ortamda belli puanı tutturamamış, başarısız öğrenciler olarak tanımlanabilirler. Bu tanımın hiçbir geçerliliği yoktur. Asıl olan toplumsal karşılığına aldırış etmeksizin kişinin yaptığı işten haz alması, mutlu olması ve bu yolda kişiliğini kurup kendini gerçekleştirmesidir. Geleceğin mesleği şu mudur bu mudur diye bir sürü şey sıralayanlar şunu bilsinler ki, geleceğin en geçerli mesleği mutluluk, huzur ve hayal bereketi olacaktır. Gerisi gereksiz telaştır!

 

GÜÇ

Zor olan şeye tekabül eden bir kelime ‘güç’.

Zayıf insanlar için ilk akla gelen anlamı ‘kolay olmayan’dır.

Bir şey güç ise yani kolay değilse hem korku hem de gizli bir hayranlık vardır.

Hayranlığı besleyen acziyet ve korkudur.

Güç kimde ise o galip olmaya her zaman yakındır.

Zira güç, kişilere üstünlük ve haklılık vehmeder.

 Güçlü insanın zor tarafı sadece alt edilmezliği değil, aynı zamanda kolay kavranamazlığıdır.

Bu sebepten güçlü olan kişilerin her yaptığında bir hikmet aramaya kalkılır.

Haklı olanın haktan mütevellit gücü o kadar görmezden gelinir ki haklı olan kişi bile gücünün farkında olmaz.

Sıkleti ağır olan şeyler bünyelerinde güç yetirememezliği saklarlar.

Güçsüz bu güce teslim olup ağırlığın altında kalmaya razı olur.

Yaşadığımız dünya her fırsatta gücün hâkimiyetini bağırıyor.

 Kolay olanın kolaylığı güçsüz oluşuna hamlediliyor ne yazık ki. ‘Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz’ tavsiyesi çözülmez, anlaşılmaz, aşılmaz ve tanımlanmaz olanın ağırlıklarından arınması demektir aynı zamanda.

Güçlü insan gücünü dışarıdan topladığı ağırlıklara değil, içerideki rezervlerine borçlu olandır.

Kolaylaştıran kişi aynı zamanda gücünü silah olarak kullanmayan, anlaşılmamayı tahakküm haline getirmeyen demektir.

Teraziye bir de bu şekilde çıkmaya ne dersiniz?