Wikileaks belgelerinde, İran Lideri Ahmedinecad "Hitler", Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy "Çıplak Kral", Afganistan Devlet Başkanı Karzai "paranoyak", Almanya Başbakanı Merkel "riskten kaçar, nadiren yaratıcıdır. Teflon", Rusya Devlet Başkanı Medvedev "kararsız", Rusya Başbakanı Putin "Kaba" lakapları ile anıldı.

Bir süredir Türkiyede de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gandi sıfatıyla anılır oldu!

Bu sıfatı Kılıçdaroğluna kim, ne zaman layık gördü, bilmiyorum.

Peki, gerçekte Kemal Kılıçdaroğlu, İngiliz sömürgeciliğine karşı Hint milli hareketinin lideri Mahatma Gandhiye ne kadar benziyor

Bence hiç ama hiç benzemiyor.

Kılıçdaroğluna verilen bu lakap kanaatimce büyük de bir haksızlık.

Neden mi

u Gandi, haksız bir şekilde ikinci mevki vagona bindirilmek istendiği için trenden atılmayı bile göze aldı.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlu kendi ailesini de ilgilendiren acılı döneme ilişkin bir soru önergesi bile vermedi. Meclis Grup Başkanvekili olduğu dönemde Güneydoğuda genel afla ilgili söyleminde geri adım zorunda kaldı, haksızlıklara karşı şöyle bir meydan okuyamadı.

u Gandi, mahkeme salonunda sarığını çıkar diyen İngiliz Hakime isyan edip mahkeme salonunu terketti.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlundan temel insan hakları ve özgürlükleri alanında bugüne kadar esaslı bir çıkış gelmedi. Mesela hâlâ, "Başörtüsü üniversitelerde serbest olmalı" diyemedi.

u Gandi, büyük bir milletin hürriyetini satın almış ve insanlara kardeşlik ve sulh yollarını göstermişti.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlundan bugüne kadar işte bu dedirten bir manifesto duymadık.

u Gandi, "Eğer bir insan gerçekten bir hakikati yakalayabilecek olursa, bunu kendi günlük hayatına ve başkalarıyla olan davranışlarına tatbik etmesi gerekir. İşte o zaman yaşayan bir hakikat olur" der.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlunun en azından bugüne kadar sergilediği tutum, hakikati yakalama erdemi ve çabasından ziyade, ne olursa olsun iktidarı yakalama pragmatizminden başka bir şey değil.

u Gandi, neşeli ve içi sevgi dolu bir savaşçı sıfatıyla, yeryüzündeki maceralı hayatını sanki gökten sadece bu maksatla kendisine emanet edilmiş gibi yaşamıştı.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlu, miting meydanlarında sergilediği agresif tutum ve satır aralarına yerleştirdiği hakaretamiz kelime ve kavramlarla başlangıçtaki ümitleri silip süpürdü.

u Gandi geldiği makamı makamı İngiliz sömürgeciliğine karşı gösterdiği amansız mücadele ile elde etti.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlu kim ne derse desin yalın ve çıplak haliyle Genel Başkanlık makamına konjoktürün ve şartların sonucu gelmiştir. Başına kaset hadisesi gelmemiş bir Deniz Baykalın karşısında Kılıçdaroğlunun Genel Başkan seçilmesi tek kelime ile hayaldi.

u Gandinin arkasından kalan hiçbir malı yoktu, yalnız eskimiş bir çift sandal ve gözlüğünden başka... Ama hiç kimse onun kadar mebzul hediyeler dağıtmamıştı.

Oysa Kemal Kılıçdaroğlunun mal beyanı belli. Hatırlatmak gerekirse;

Ankarada 15 bin liralık daire, İstanbul İçerenköyde 1993 yılında alınan daire: 25 bin lira.

Ankara Balgatta 2003 yılında alınan bir daire: 142 bin lira.

Ankara Akyurtta 2003 yılında alınan bir daire: 15 bin lira.

İzmir Seferihisar İpekkum Konut Yapı Kooperatifinde bedeli yazılmamış bir hisse.

Ankara Beytepedeki Akçalı Yapı Kooperatifinde hisse.

İli belli olmayan Gökyurt Konut Yapı Kooperatifinde bedeli yazılmamış bir hisse.

2009da İpekkum Konut Yapı Kooperatifine tahsis edilen 163 bin 500 bedelinde bir arsa.

Kılıçdaroğlunun mal beyanında, Cumhuriyet döneminin ünlü ressamlarının tabloları dikkat çekiyor. Koleksiyonda Nuri Abaç, Hüseyin Yüce, Güler Çakır, Fikret Otyam ve Ayetullah Sümere ait 8 tablosu bulunuyor.

Kemal Kılıçdaroğlunun mal beyanında ev fiyatlarının aldığı tarihteki fiyattan gösterildiğini ifade etmek gerekir.  Bugünün parasıyla Kılıçdaroğlunun gayrimenkullerinin değeri 800 bin lira dolayında..

Bütün bunların ardından sormak hakkımız;

Allah aşkına Gandinin Kemal Kılıçdaroğlu ile benzerliği nerede

Bakanla aynı kareye girmek istemeyen Ak Partili(!)

Seçim meydanlarında çok renkli sahneler yaşanıyor.

Bunlardan biri de seçim bölgesi kaydırılan bir AK Partili Bakanın çalışmaları sırasında gerçekleşti...

Foto muhabiri bir esnaf ziyaretinden dönen Bakan ve şürekâsını topluca görüntülemek isteyince içlerinden birisi foto muhabirinin kulağına çaktırmadan fısıldar:

- "Aman beni sakın fotoğraf karesine alma!"

Foto muhabiri şaşırır;

- "Peki ama neden "

- "Ya, benim CHPli belediye ile işlerim var. Sıkıntı olmasın!"

Sakın bana, "Bu hangi il " diye sormayın.

Haritaya bakın, siz de göreceksiniz..

Bu kaset iddiasını unutmayalım, unutturmayalım...

Kaset savaşları son hızla devam ederken...

Başbakanlık Basın Danışmanlığından sonra bir süre TV programları yapan gazeteci Ahmet Tezcan geçtiğimiz günlerde kurucusu olduğu Dördüncü kuvvet medya sitesinde 28 Şubata dair bir tanıklığını yazdı...

Tezcan, Hürriyet yazarı Ahmet Hakanın Kanal7de çalışırken elinde bir şantaj kaseti olduğunu söyledi.

Peki neydi o kaset

Medya İmparatoru Aydın Doğan, Dinç Bilgin ve Rahmi Koç bir özel görüşme yaparlar.

Görüşmenin konusu; Refah-Yol hükümetinin nasıl yıkılacağı, yerine Mesut Yılmaz hükümetinin nasıl dizayn edileceğidir. Ancak farketmedikleri bir şey vardır. Görüştükleri yerde açık kalmış bir ses kayıt cihazı. Kaset Kanal 7ye götürülür, satılır ve Doğan Grubu ile Kanal 7 Savaşı bıçak gibi kesilir. Kasetin götürüldüğü kişi, Kanal 7 Haber Müdürü Ahmet Hakandır.

Ahmet Tezcan o dönem ziyaret ettiği Ahmet Hakandan bu iddiayla ilgili şu cevabı alır: "O kaset satın alınmadı! Para falan verilmedi. O kaseti ben ele geçirdim. Orjinali bende ama kusura bakma abi veremem!"

Sahi, ne oldu bu kaset iddiasının encâmı