ABD açısından beklentisi yüksek Erdoğan ın Batı yanlısı

politikalarının olumlu bir atmosfer içerisine girdiği bir süreçte, birdenbire

patlak veren Taksim Gezi Parkı olayları hiç kuşkusuz Türkiye yi yeniden en

çok konuşulan ülkeler konumuna getirmiştir. Bu beklenmedik durumun eski

kamplaşma ve çatışma ruhu nu yeniden alevlendirme trendi (eğilimi) karşısında,

bundan böyle asıl politik denge unsurunun biçimsel niteliğinin nasıl

şekilleneceği ve hangi dayanağa (pillar) tutunacağı yeni merak konusudur.

Aslında ABD, Ortadoğu daki çıkarlarını korumak ve

körfezde petrol akışını güvenli bir zemine oturtmak ve en önemlisi İsrail in

güvenliğini sağlayabilmek için bölge için büyük tehlike olarak gördüğü İran ın

nüfusunu kırmak amacıyla Türkiye ye büyük oranda sorumluluk yüklemeye çalıştığı

bir zamanda bu olayların ortaya çıkması manidardır.

Bu amaç için, ABD, Türkiye yi yeni bir Ortadoğu

macerasına sürükleyebilmek için son kozlarını oynarken, Başbakan Erdoğan, büyük

bir yanılgıyla, bölgede dengelerin en büyük belirleyicisi olduğu vehmine

kapılarak adeta Türkiye yi dünyanın en büyük on ekonomisinden birisi haline

getirebileceğini düşünürken, muhtemel politik çelmeleri göz ardı etmeyi

yeğlemiştir.

Hatırlanacağı üzere İran Şahı Rıza Pehlevi, kendisini

silaha boğan ABD nin gücüne güvenerek, büyük Pers İmparatorluğu nun yeniden

kurulması megalomanisine kapılarak, bölgedeki dengeleri belirleyici bir

düzlemde politika yapmaya başladığı bir anda, başta komünist eğimli Tudeh

Mücahidin-i Halk, Marksist-Leninist Fedayin-i Halk ve Milli Cephe Kuvvetleri

Birliği nin başlattığı siyasi hareket, Humeyni nin dümeni ele almasıyla farklı

bir seyir almıştı.

Türkiye, Batı nın hinterlandı (arka bahçesi) olmaya devam

ederken, hükümetin Capitol Hill ile birlikte hareket etmesine bir anlam vermek

güç olmasa gerek. AKP iktidarı, Ortadoğu da kendi ve İsrail in çıkarlarına

büyük önem veren Amerikan yönetimine bel bağlayarak, Gezi Parkı ile başlayan

ve bir anda vahim boyutlara ulaşan iç sorununu çözmeye kalkışması tehlikeli ve

kaygan bir zemin oluşturabileceği gibi, Türkiye açısından kabul edilmesi güç

bir durum olarak da görülmelidir.

Erdoğan ile Barack Obama arasındaki ilişki-sonuç

bağlantılarının doğurabileceği vahim sonuçları şimdiden iyi belirlemek gerekir

kanısındayız. Çünkü hükümet, bir yandan ABD nin politikası yanında yer alarak

belirleyici bir güç olmaya çalışırken, ileride Türkiye üzerinde ABD ve İsrail

nüfuzunun daha fazla güçlenmesine ve çıkarlarının daha da kuvvetlenmesine yol

açabilir.

Gezi Parkı gelişmeleri sırasında, aniden Türkiye yi

ziyaret eden MOSSAD Başkanı Tamir Pardo nun geliş amacını da bu düzlem

içerisinde değerlendirmek gerekir kanaatindeyiz.

Gezi Parkı ile bir anda siyasi sarsıntı geçiren AKP

hükümeti, ABD ve İsrail yöneticilerinin kafasındaki politik yaklaşımlara göre

yeni tavır belirleme hedefini gütmeye çalışmaktadır.

Türkiye yi Ortadoğu da büyük cenderenin içerisine sokmaya

çalışan dış güçler, Gezi Parkı sendromu ile Türkiye de huzur ve istikrarın

aynen devam ettirilmesinden çok, Türkiye de huzur ve istikrarın bozulması ve bu

huzursuz ve istikrarsız ortamda ortak hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

Bu bakımdan sanıyoruz ki, bundan böyle Erdoğan,

belirleyeceği politikalarını hiç ödünsüz ve pürüzsüz yürütemeyecektir. Bu

çerçevede, iç politikada, mağdur rolüyle klasik ve bayatlamış politikalarla

gücünü artırmaya çalışırken, dış politikada ise, gittikçe irtifa kaybetmeye

devam etmesi kuvvetle muhtemeldir.