Bizler bu karmakarışık dünyanın, karmakarışık
varlıklarıyız. İmtihan gereği iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, faydalı ile
zararlıyı, adalet ile zulmü bir arada yaşarız. Belki 60-70 kiloluk bir bedenden
ibaret gibi görünürüz. Fakat içimizde sakladığımız şeylerin çok nadir
zamanlarda farkına varırız.
Evet, Rabbimiz bizi yarattığı ve kendi ruhundan bize
bahşettiği zaman hem Rahmanî hem şeytanî duyguları da içimize yerleştirmiştir.
Mutluluk ve hüzün, güzellik ve çirkinlik, kibir ve tevazu, sevgi ve nefret,
zarafet ve kabalık aynı kapta birleştirilmiş duygular gibi doğumumuzdan bu yana
bizim içimizde vardır. Bu yüzden insanın hiç günah işlemeden, içindeki zararlı
duyguları gün yüzüne çıkarmadan yaşaması olasılığı yoktur. Olanları da Zelle
dediğimiz küçük günahlarıyla peygamberlerdir. Zaten şeytan ve nefsimiz olanca
gücüyle bizi kötülüğe teşvik ederek günah bataklığına sürüklemek derdindedir.
Farz edelim tertemiz, günahsız bir şekilde evimizden
çıktık, daha sokağa adımımızı atar atmaz günah sebepleri gözümüzün önüne bir
bir gelmeye başlar. Karşı cinse bakılmaması gereken küçük bir bakış,
karşılaştığımız arkadaşımızla gıybetini yaptığımız bir başka dostumuz,
üzerimize su sıçratan arabanın arkasından bir Müslümanın ağzına yakışmayacak
sözler sarf etmemiz... Ya da şeytana karşı koyamayıp yapmamamız gereken şeyler
yapmamız, gitmememiz gereken yerlere gitmemiz, anne babamızı üzüp incitmemiz,
bir acılı anımızda Rabbimize isyan etmemiz... Unuttuğumuz namazlarımız,
tutmadığımız oruçlarımız, ağzımıza sürdüğümüz içki... Günah adına ne gelirse
aklımıza bizi hayatımızın her anında çepeçevre kuşatır ve şeytan, kendi
boğulduğu günah bataklığına bizi de çekmek için tüm fırsatları değerlendirir.
Şimdi, tam da bu anda, hepimiz bir anlık hesaba çeksek
kendimizi ortaya nasıl bir sonuç çıkar acaba Yaşadığımız yıllar boyunca
yaptığımız, yapmadığımız işleri düşünsek ve tek tek listelesek ne olur Acaba
hangi duygu ve düşüncemizden dolayı kabarır yüreğimiz Hangi eylemimizden
dolayı kızarır ve yere düşer yüzümüz Ben bunu nasıl yapmışım diye
utandığımız kaç şey çıkar Kendimizden nefret etmemize sebep olacak kaç günah
belirir zihnimizde Ya da Bir daha bunu yapmayacağım diye söz verdiğimiz
halde tekrar tekrar aynı hatalara düştüğümüzü görmemiz nasıl bir umutsuzluğa,
yılgınlığa sürükler bizi ..
Evet, biz nefes alıp verdiğimiz müddetçe yanlışlar
yaparız, günahlar işleriz, şeytana ve nefsimize uyarız. Çünkü yaratılışımız
gereği günahlara meyilliyizdir ve en büyük imtihanımız günahlara düşmemek için
verdiğimiz mücadeledir. Ama şeytan öylesine gayretle çalışır ki ne yapar eder
her seferinde kandırır bizi. Ve zamanla kara lekeler eklendikçe, kalbimiz
tamamen kararır ve bir önlem almazsak bir süre sonra doğruları göremez, duyamaz
hale geliriz. Alabileceğimiz en büyük önlem ise hiç şüphesiz ki tevbedir.
Mü min; kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında onu
tövbeyle yamayandır (Mu cemu s-Sağir: 123) buyuruyor Allah Rasulü (s.a.v.)
Demek ki bizler, küçük ya da büyük günahlar işledikçe, işlediğimizin şiddetince
pişmanlık duymalıyız. Pişman olmalı ve yine gidecek başka kapımız olmadığını
bilerek Rabbimize gitmeliyiz. Elbette şeytan pes etmeyecektir. Ve biz defalarca
kez tevbe de etsek, bizi yine de kandırmayı başaracaktır. Sonra da Hangi yüzle
Allah ın karşısına çıkacaksın gibi sözler söyleyerek içimize verdiği ardı
arkası kesilmeyen vesveseleriyle bir kez daha bizi kandırmaya ve Rabbimizden
uzaklaştırmaya çalışacaktır. Ama biz biliyoruz ki gerçek mü minler, şeytan
kendilerine vesvese verince hemen Allah ı anarak, O nun rahmetine sığınarak
gerçeği görürler. (7/201) Bu yüzden biz de kaç kez kapısını çalmış olursak
olalım, kaç kez affedilip yine aynı hatalara düşersek düşelim, yine her
fırsatta Rabbimize gider, O ndan bağışlanma dileriz. Başımız önde, yüzümüz
yerde, affedilmeme korkusuyla, cehennem telaşıyla ama umutla O na yalvarırız.
Çünkü Batı yönünde bir kapı vardır. Bir süvari kırk ya da yetmiş yıl yürüse de
o kadar mesafeye ulaşamaz. Allah gökleri ve yeri yarattığı gün o kapıyı da
yaratmış ve tevbe için devamlı olarak açık bırakmıştır. Güneş batıdan doğuncaya
kadar da o kapı kapanmayacaktır (Tirmizi/Tevbe: 3535) diyen Rasulümüzün sözüne
ve Yüce Yaratıcımızın merhametine güveniriz.
Velev ki günah bataklığına batmış olalım, velev ki bütün
kötülükleri işlemiş olalım, şeytan bizi her seferinde kandırmış ve yüzümüzü
yerden kaldıramayacağımız hataları bize işletmiş olsun, biz yine de affımızı
umarak tevbe kapısını çalarız. Şeytan bizi umutsuzluğa düşürmeye, Bu kadar
günahtan sonra sen iflah olmazsın diyerek bizi vaz geçirmeye çalışırsa da ona
Yüz kişiyi öldüren adamın hikâyesini anlatırız!
Sizden önceki ümmetlerden doksan dokuz kişiyi öldürmüş
bir adam vardı. Bu adam yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona
bir rahibi gösterdiler. Rahibe giderek: Doksan dokuz adam öldürdüm. Tevbe
etsem kabul olur mu diye sordu. Rahip: Hayır, kabul olmaz! deyince, adam
onu da öldürdü. Böylece öldürdüklerinin sayısını yüze tamamladı. Aradan bir
miktar zaman geçince yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu.
Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek yüz kişiyi öldürdüğünü
söyledi, tevbesinin kabul olup olmayacağını sordu. Âlim Elbette kabul olur.
İnsanla tevbe arasına kim girebilir ki Ancak sen, falan yere hicret etmelisin.
Orada Allah Teâla ya kulluk eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah a
ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir. dedi. Adam
denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli geldi ve vefat
etti. Rahmet melekleri ile azap melekleri, o adamı kimin alıp götüreceği
konusunda tartışmaya başladılar. Rahmet melekleri: O adam tevbe ederek ve
kalbiyle Allah a yönelerek yola düştü. dediler. Azap melekleri ise O adam
hayatında hiç iyilik yapmadı ki! dediler. Bu sırada insan kılığına girmiş bir
melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek:
Geldiği yer ile gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa adam o tarafa
aittir. dedi. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin
(Müslim in bir rivayetinde bir karış) daha yakın olduğunu gördüler. Bunun
üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü. (Tirmizi, Kıyamet: 48)
Görüyoruz ki bizim için umut kapısı, tevbe kapısı hep
açıktır. İşlediğimiz günahlar bile neticede bizi cennete götürür inşallah.
Çünkü Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: Mümin günah işler, günahından duyduğu
üzüntü sebebiyle de cennete girer. (Ahmed bin Hanbel: 1532)