İnsanın yeryüzündeki eylemlerinden doğan ilişkilerinin düzey

noktası nasıl düzenlenebilir Düzen deyince hemen akla otorite geliyor. Otorite

bizi otomatik olarak güce götürüyor. Güç eskiden kaba kuvvetle sağlanan bir

yaptırım aracıyken günümüzde ise ellerinde kapital bulunanlar anlamına geliyor.

Aslında ellerinde kapital bulunduranlar da o kapitali kaba kuvvetle elde

etiklerinden ve yine kaba kuvvetle koruduklarından dolayı eskiyle günümüz

arasındaki farklılık sadece biçimden ileri geliyor. Şuraya gelmek istiyorum;

toplumda sosyal adalet nasıl sağlanabilir Hani her vergi dairesinin önünde

asılı olan bir söz var; “Adalet mülkün temelidir.” Peki, mülk yoksa adalet

nasıl tecelli edecektir Öyle ya olmayan bir ilişkide denge unsuru nasıl

meydana gelecek Kaldı ki adalet denge demek değildir. Adalet insanın insanca

toplumda yer almasıdır. Toplumda diğer insanlarla eşit şekilde yer alacak

insanın bu eşitliği nasıl sağlanabilir Daha doğrusu günümüzde bu

sağlanabiliyor mu

Avrupa’nın en büyük adliye sarayı Türkiye’de bulunuyor. Oysa

halkı Müslüman bir ülkede adliye sarayının bırakın en büyük olmasını varlığı

bile anormal bir durum değil mi Demek ki Türkiye’de insanlar o kadar çok suç

işliyor ki bu suçların çözüm yerinin büyüklüğü devasa bir hâl alıyor. Yani

ülkemiz insanın üçte dördü adliyelik bir suç işleyen potansiyel suçlu. Ve

Türkiye hükümeti büyük adliye sarayları ile övünüyor. Şimdi, adalet neyin

temeli idi Mülkün mü Mülk hani Cevap yok! Sosyal adaleti sağlamakla görevli

olan devlet yöneticileri, sosyal adaletsizliğin göstergesi olan adliye yapmakla

adalet dağıttıklarını sanıyorlar. Peki, kapitalist sistemde sosyal adalet

mümkün mü

Sanayi Devrimi ile feodalitenin yıkıldığını sananlar fena

halde yanılıyorlar. Avrupa nasıl ki Sanayi Devrimi’nden önce kral ya da

derebeylerin tahakkümü altında inliyorduysa, günümüzde de patronların tahakkümü

altında inliyor. Dünya sosyal tarihinde işçilerle patronlar -Asr-ı Saadet

dönemi hariç- hiçbir dönemde eşit haklara yani aynı adalete sahip

olamamışlardır. Bu yüzden dünya tarihi işçilerle patronların mücadelesinden

ibaret; patronların işçileri ezdiği adaletsizlikler panayırıdır. Bu durum

sadece Avrupa’da değil, Türkiye’de de böyledir. Osmanlı iktisat tarihini

inceleyenler görecektir; durum üç aşağı beş yukarı aynı. Elinde kapitali olan

her zaman güçlü, her zaman haklı, her zaman itibarlı olmuştur. Oysa İslam’ın

adalet anlayışı bu değil.

Günümüze dönersek; adliye saraylarının (bu saray kelimesinin

sanıyorum en komik olduğu yer adliye kelimesiyle birlikte kullanılmasıdır; buna

kırılıyorum, gülmekten) çok ve büyük olmasıyla övünmek adaletin tesis edildiği

anlamına gelmiyor. Bilakis adalet adliyesiz tesis edilmelidir. Nasıl Adliyelik

suçu ortadan kaldırdığınızda adliyenin büyük olmasını bırakın adliyeye gerek

bile kalmayacaktır. Sosyal adaleti tam anlamıyla sağladığınızda adliye

kelimesine bile lüzum kalmaz. Örneğin gelir dağılımını eşit hale getirdiğinizde

toplumsal suçların yüzde doksanını ortadan kaldırırsınız. İslam’ı sosyal hayata

tamı tamına uyguladığınızda suç diye bir kelime bile kalmaz.

Gelelim bir başka konuya; geçenlerde hastanelere bir dizi

ambulans alındı ve devlet yöneticileri alınan bu ambulansları övünçle

karşıladı. Oysa adaleti sağlama mevkiinde bulunan yöneticilerin, hastanelere

ambulans alınmasıyla övünmesi gerçekten korkunç bir durum. Yani bu şu demek

oluyor; ey halkım acil bir şekilde hepiniz hastalanın, bakın ambulanslar hazır

sizi hemen hastanelere yetiştirir. Bir an evvel hasta olmanız için ülkenin dört

bir tarafını zaten koca koca hastanelerle donattık. Elinizi çabuk tutun ve kısa

zamanda hastalanın. Karada, havada, denizde ambulanslarımız hazır. Bir an önce

sizin hasta olmanızı bekliyor. Beklemeyelim hemen hasta olalım hem de acil

tarafından. Çünkü ambulanslarımız hazır kıta sizi bekliyor.     

Devlet yöneticileri büyük hastaneler yapmakla, hastanelere

çeşitli ambulans almakla övünüyorlar; oysa insani olan halkın hasta olmamasını

sağlayacak önlemlerdir. Sosyal adalet çok çeşitli ambulans almakla sağlanamaz;

sosyal adalet ambulansa gerek kalmayacak durumları oluşturmakla sağlanabilir.

Örneğin yerlerde sürünen asgari ücreti bir ailenin bütün fertlerinin insan gibi

yaşamasını sağlayacak düzeye getiririsiniz o zaman ambulansa gerek kalmaz.

Hastanelere gidin bakın (ben zaman zaman gider bakarım) hastaların üçte ikisi

yoksul kesime mensup insanlardan oluşuyor. Çoğu asgari ücretle çalışan

insanlar… Hastalıkların temel sebebi sıkıntıdır; sıkıntının temel sebebi ise

yoksulluk. Yoksulluğu ortadan kaldırmadan hastane yapmak ve o hastanelere

ambulans almak halkla dalga geçmektir.

Egemenlerin çözümü böyledir; sizi önce muhtaç eder sonra

ihtiyacınıza çözüm bulduğunu söyleyerek övünür; övünmekle kalmaz bir de

kendisini alkışlamanızı ister. Ne diyelim; hapiste ve hasta olmasam

alkışlayacağım ama kusura kalma patron dediğinizi duyar gibiyim! Adalet mülkün

temeli de, mülk nerede! Adalet avukatların, savcıların ve hâkimlerin cebinde!

Ve adalet ambulansların tekerinde!

Adalet bu dünyada sahiden yaşadı mı patron!