Mü’minin Mü’mine yaptığı en güzel duâlardan biri de; “Allah yuvanıza dirlik, düzenlik versin” duasıdır. Ne var ki, nice zamandır, Mü’minler olarak hepimizin ağzının tadı yok. İslâm âleminde dirlik yok, düzen yok. Dirlik için birlik gerek. Ne var ki aramızda birlik yok. Birliğin sembolü Halife-i Müslimin yok. Yani ümmetin bir başı yok. İmamesi kopmuş tespih taneleri gibiyiz. Bu yüzden gelen vuruyor, giden vuruyor. Küffâr gülüyor, izhâr-ı şâdümânî eylemekten çekinmiyor. BOP dediler, Büyük İsrail Projesi dediler, İslâm yurdunu târumar eylediler. Şimdi Kudüs’ü Yahudilerin başşehri olarak ilan etmek istiyorlar. Bir de son kaleyi, yani ülkemizi düşürmek…

Âcilen toparlanmamız gerek. Ne var ki, dirlik için de birlik gerek. İslâm âlemi paramparça. Biri altmışa böldüler. Yetmedi, ırkçılık mikrobunu ektiler yüz altmışa böldüler. O da yetmedi, kardeşi kardeşe düşman ettiler.

Geçenlerde bir tanıdıkla konuşuyorduk. Bizim kardeşlerimizle ayda bir bir araya geldiğimizi söyleyince; “Bizler kardeşler olarak birbirimizle konuşmuyoruz.” Dedi. Yüreğim dağlandı. Bu husus, yani kat’ı sılâ-i rahim, yani sılâi rahmin kesilmesi, Âlem-i İslâmı içten içe çökerten umûmî bir bela haline gelmiştir. Oysa sılâ-i rahim en başta gelen farzlardandır. Sıla-i rahmi kesmek, tıpkı adam öldürmek gibi, “ekberü’l kebâir” günahlardandır.

Ümmet-i Muhammed olarak, şu zilletten kurtulmak için ilk adımı işte bu noktada atmalıyız. Yani evvela sılâ-i rahmi tesis etmeliyiz. Kardeşlerimizle, akrabalarımızla aramızı düzeltmeliyiz. Ondan sonra bütün Müslümanları kardeş bilmeliyiz, kucaklaşmalıyız, kenetlenmeliyiz. Birbirimize duâ etmeliyiz.

Müslüman Müslümana kılıç çekmek şöyle dursun, suratını ekşitemez. Doğrusu budur. Aksi tutum, İslâm’a aykırıdır ve o sakat davranış cehâletten kaynaklanmaktadır. Öyle ise en başta şu cehâlet engelini ortadan kaldıracağız.

Tahdis-i nimet olarak söylüyorum. Biz kardeşler olarak şimdiye kadar birbirimizi kıracak en ufak davranışta bulunmadık. Beş kardeşiz. Anamız hayatta iken, onun şefkat kanatları altında toplanıyorduk. Anamaz rahmet-i Rahmâna kavuşunca dedik ki; “Kardeşler, geliniz, ayda bir araya gelelim!” Önceleri sabah kahvaltısında bir araya gelirken, son zamanlarda akşam yemeğinde bir araya geliyoruz. Bütün çocuklarımız, damatlarımız, gelinlerimiz, torunlarımız, her ay birimizin evinde bir araya geliyoruz. Hanımlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde oturuyoruz. Böylece aile efradı birbirini yakından tanıyor, muhabbet devam ediyor. Bunu, güzel bir örnek olduğunu düşündüğüm için yazıyorum. Bu en dar halkayı alabildiğine genişletebiliriz. Bütün kardeşlerimizle gönül bağı kurabiliriz. Gıyâben birbirimize duâ edebiliriz.

Bunu tesis etmek zor değil. Âyet-i Kerimelere, Hadis-i şeriflere bakalım, yeter. Rabbim bizi, yani bütün Mü’minleri birbirine kardeş kılmış. Asr-ı Saadet’te bunun en güzel örneği sergilenmiş. Bu kardeşlik devam ettiği müddetçe, Âlem-i İslâm’da birlik olmuş. Birlik olunca da dirlik, yani huzur olmuş.

Dirliğe, yani huzura, refaha, saâdete kavuşmanın yolu da; küffârı İslâm yurtlarından defetmenin yolu da; İslâm yurtlarına yönelik küffâr hücumlarını durdurup onları mağlup etmenin yolu da birlikten geçmekte… Birliğin yolu da sılâ-i rahimden geçmekte.

Formül basit: Evvelâ, kardeşler olarak birbirimizi seveceğiz. Sonra, en yakın akrabalarımızdan başlayarak bütün akrabalarımızı seveceğiz ve sevgimizi göstereceğiz. Sonra bütün Müslüman kardeşlerimizi seveceğiz ve sevgimizi göstereceğiz. Böylece birlik olursak, dirlik, yani huzur kendiliğinden gelir. Yürekler toplu vurdukça, onu top sindiremez. Allah’ın izniyle, hiçbir küffâr –isterse topu birlikte gelsin- bizi mağlup edemez…