"Din araç mıdır, din araç olarak kullanılabilir mi " şeklindeki soruların cevablarının, tıpkı sorular gibi, ülkemizde özgün (orijinal)lüğünü düşünenler var mıdır, sorusuna cevap araştırmak biraz aymazlık, dilim varmıyor ama hatta ahmaklık gibi geliyor bana. Çünkü, fazla geriye gitmeden, II. Meşrutiyet ten itibaren bu ve benzer konular o kadar çok tartışılmıştır ki bin kez daha tartışılsa varılacak olumlu, dört başı mamûr bir sonuca ulaşmak nerdeyse imkansızlaşmıştır. Alın, "din, ilerlemeye engel midir, din, moderniteyle çelişir mi " soru ve cevaplarını, ulaşılacak yer hep aynı olacaktır. Yani bu tarz sorular etrafında dönenip durmakla dinin anlaşılmasına, kavranılmasına yeni bir boyut getirme imkanı kendiliğinden safsataya dönüşecektir. Çünkü bu türden soru ve cevaplar, meğer ki dinin kendine özgü kavramları kullanılmış olsun, dinin mahiyetine ilişkin olmaktan çok, soru soranın ve cevap verenin zihni düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır.

İşte sözkonusu zihni düzeyin, aymazlık ya da ahmaklık görüşü altında soru sorup cevap aramasının yöneldiği asıl hedef saklı kılınmaktadır ki, çoğunlukla dikkatlerden kaçırılarak bilinçaltı yıkım ve çürümeye bu neden olmaktadır. Örneklendirirsek: "Din de bir araçtır, insanın mutluluğu için!"

Şimdi bu sözü sadece "din bir araç mıdır " sorusuna dönüştürerek tartışmaya başladığımızda, aslında içeriği olmayan bir konuya girmiş oluyoruz. Sözgelimi Durkheime sosyolojisini benimsediğimizde, dinin toplumsal yapıyı kurmada ve toplumsal hayatı düzenlemede belli bir payının bulunduğunu ifade etmiş, dolayısıyla din olgusunu pozitivist bir temele dayandırmış sayılırız. Ya da W.James in pragmatik felsefi yöntemini alarak dinin fayda sağlayabilir bir olgu niteliğine vurgu yapabiliriz. Pozitivist Durkheime ın toplumsal olanı temellendirmesinde tanımladığı din ile pragmatist James in faydayı hedef alan dini, elbette "araç" kategorisine yerleştirilebilir. Fakat herhangi bir müminin iman ettiği dini, bu kategoriye yerleştirebilir miyiz Hele bir müslümana inandığı dinin bu olduğunu söylersek, mutlaka reddedecektir.

Cümlenin ikinci bölümündeki "insanın mutluluğu için" ibaresi, sadece dinin "araç" kabul edilmesini değil, onun da ötesinde "dinin" özünü, anlamını bir çırpıda "dünyevileştirecek" (secularization)tir. Öyle bir dünyevileştirmedir ki bu, "mutlu insan" idolü dinin mutlak idesi, bir başka ifadeyle "künhü" haline gelecektir. "Mutluluk a yüklenilecek her anlam, hen nitelik, her boyut insana ilişkin olduğu ölçüde dinin "araç" olma işlevini de sürekli değiştirecek, dönüşüme uğratacak, son çözümlemede "insanın mutluluğu" adeta dinin varolmasının, geçerliliğinin ölçüsü olacaktır. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır ın vukufla belirttiği şu durum ortaya çıkacaktır:

"Filhakika, din mefhumu, ya sabit olan bir hakikatı ifade eder veya batıl, uydurma bir takım vehimlerden ibaret kalır. Eğer din, uydurma bir takım vehimlerden ibaret ise, yalancı mâbutlar ve nüfuzlu mugalâtacılar nisbetinde çok adette olur ve aralarında hiç bir birlik, benzerlik, birleştirici bir cihet bulunmaması tabii görülür. Bundan dolayıdır ki batıl dinlerin adedi çokçadır. Fakat dinin hakikî bir kanun olması lâzım geliyorsa, bu kanunun zaman ve mekân içindeki hususiyetlerle mukayyet olan fer i tecellileri ne kadar çok olursa olsun, bu hususiyetlerden ayrı sabit bir hakikati de ifade etmesi lâzım gelir." (Hak Dini Kur ân Dili, 3. cild, İstanbul (Tarihsiz), S. X)

Diğer yandan "mutluluk" kavramına girilmek istendiğinde, konunun nasıl dallanıp budaklanacağı açıktır, üstelik "mutluluk"un insanın varoluşu bakımından ne anlam ifade ettiğinin tartışması başlı başına bir sorundur. Sözgelimi ticaret erbabı, genel olarak kârlı bir satış yaptığında, hatta hileli malı elden çıkardığında kendini o an mutlu hissedebilir. Aynı ticaret erbabından bir başkası hileli malı satmayarak veya hilesini (defosu) söyleyerek mutlu olur. Çünkü mutluluk izafidir, değişken bir durumdur. Keza bir siyasetçi bol keseden vaadlerde bulunarak seçilirken bir başkası inandığı değerlere riayet ederek seçilemez ve her ikisi de kendisini mutlu sayabilirler.

Özetle dinin araç olarak nitelendirilmesi aymazlık ve cehaletten kaynaklanmıyorsa, vahim bir zihniyeti işaret ediyor demektir. İnsanın mutluluğu için olduğu ibaresi ancak vahameti perdelemeye yönelik olabilir.