Beş genç, depremin ikinci günü şehrin merkezine gidiyor. Gençler, biri şehrin merkezinde diğeri şehrin kenar mahallesinde oturan iki ailenin çocuğu. Kahramanmaraş’taki büyük yıkımın olduğu şehir merkezine gidiyorlar. Her yer enkaz olmuş. Koca koca binalar yerle bir olmuş. Enkazların yanından geçiyorlar. Beş genç, enkazların yanından geçerken enkazlardan “imdat”, “bizi kurtarın”, “biz buradayız”, “kurtarın”, “imdat yetişin”, “buradayız kimse yok mu” şeklinde sesler duyuyorlar. Gençlerden ikisi kız üçü erkek, kızlar enkazlardan öyle sesler geldiğini duydukları anda şok oluyorlar, yerlerinden bir süre kıpırdamıyorlar. Depremin üzerinden iki gün geçmiş enkazlara hiç dokunulmamış, insanlar enkazların altından sesleniyorlar. Düşünün bir, beton parçalarından oluşan bir enkaz var ve oradan “imdat”, “bizi kurtarın”, “biz buradayız”, “kurtarın”, “imdat yetişin”, “buradayız kimse yok mu” sesleri geliyor. Çok korkunç. Olayı yaşayan beş genç benim yeğenlerimdir, bizzat bana anlattılar. Günlerce aklımdan çıkmadı; sarhoş gibi oldum. Üç erkek genç, daha sonra yine enkazların olduğu yerlere gitmişler ama bu sefer iki genç kızı yanlarında götürmemişler. Kızlar erkeklerden tabiatıyla daha hassas olduğu için o korkunçluğa tekrar şahit olmalarını istememişler. İnsanlar enkazların altında “imdat” diye bağırırken devlet/hükümet neredeydi! İnsanlar can havliyle bağırırken devlet/hükümet ortada yok. Hangi devlet hangi hükümet kendi vatandaşlarının enkaz altında ölmesi için iki gün boyunca bekler! Daha sonra arama-kurtarma yapıldığında o enkazların altından binlerce ceset çıkarıldı. Bu, insanlık dışıdır.   

İlk sorulması gereken depremin saatini, şiddetini ve nerede olduğu bilgisini veren devletin hükümeti neden Kahramanmaraş depreminde iki gün boyunca arama-kurtarma yapmadı ve insanların neden ölmesini bekledi. Büyük Kahramanmaraş depreminde deprem olduktan sonra ilk iki gün arama-kurtarma yapılmamıştır. Oysa depremin saati dakikası saniyesinde haberi olan hükümet, arama kurtarmaya gelince bahane üretiyor. Hükümete bu ilk iki günün hesabı sorulmalı. Efendim deprem on ili etkiledi bilmem kaç kilometre alanda yıkım yarattı bahanesi geçerli bahane değil. Kalan yetmişbir ilde arama-kurtarma ekipleri ne iş yapıyordu o anda da deprem bölgesine gitmedi/gönderilmedi. Bu kasıtlı ve bilinçli değilse hükümetin organizasyon beceriksizliğidir. Karayoluyla ulaşılamadıysa havayoluyla ulaşılabilirdi. Depremden sonra yıkılan binalar için müteahhitlere sorulan hesap, belediyelerdeki yetkililerden başlanarak bu işle ilgili bütün bürokratlara, bakanlara ve devletin tepesine de sorulmalıdır. 40 binden fazla insanın ölümünün hesabı kırk müteahhide yıkılması adalet değil. Deprem olması engellenemez tamam. Deprem olduktan sonra yapılacaklar neden yapılmıyor. Yirmi yıllık iktidar iktidara geldiğinden beri depreme dayanıklı binalar yapılmasını sağlasaydı deprem bu kadar yıkıcı olmazdı. Lafını çok edip uygulamasını ranta çevirdikleri kentsel dönüşümü her şehirde uygulasalardı maddi-manevi yıkım bu kadar olmayacaktı muhtemelen. Depremden sonra geç müdahale edilmesi kasıtlı gibi geliyor. Bir önemli sorun da şu; neden deprem bölgesinden insanlar göç ettiriliyor. Hükümet depremzedeleri göç ettiriyor. Bu tuhaf bir durum. Bir şeyler dönüyor ama ne? İnsanlar neden yaşadıkları şehirleri terk etti, kaçanların arasında ajanlar var gibi geliyor, insanları şehri terk etmeye özendirmek için. Bu büyük göçün/kaçışın mantıklı açıklaması yok. Şehirlerin hayalet kentlere dönüşmesi niçin sağlanıyor. Bu kaçırmanın/göç ettirmenin altında çok ciddi planlar var gibi geliyor. Kimin nasıl bir projesidir bu. Bu zamana kadar deprem olan bir şehirden bu kadar kaç/göç olmamıştı, şimdi neden bu yaptırılıyor. İnsanları kendi şehrinde tutup toprağına şehrine sahip çıkması için özendirmek gerekmiyor muydu. Bu büyük göç kuşkulu bir olay. Deprem olduktan sonrası için sorulacak çok soru var. Sorulmalıdır.

Depreme çare yok ama depremden sonrasına binlerce çare var, uygulayıcılar uygularsa!