Sorumluluk makamında olan herkesin elini vicdanına koyarak dershanelerin getiri ve götürülerini enine boyuna tartışması gerekir. “Duygusal Taraf” olursanız mâkul ve mantıklı bir çözüm üretmeniz mümkün olmaz. Her şeyden önce “vebali” büyük olan böyle bir konuda doğruya “doğru”, eğriye de “eğri” deyip soruna “ayna olmak” gerekir. Çünkü “eğri”si de “doğru”su da aynı derecede vebal değeri taşımaktadır. Hiç kuşkusuz dershaneler “eğitim” açısından belli bir dönemde hayatî görev ifa ettiler. Toplumda meydana gelen siyasî ve ideolojik kutuplaşmalar sırasındaki etki-tepki neticesinde dinî ve millî değerleri önemseyen kesimlere can simidi oldu. Bu yüzden “dershaneler” siyasî bakımdan “kaos dönemi”nin bir çözüm ürünüdür demek hiç de yanlış olmaz.

Dershaneler bu kaos döneminde, eğitim sisteminde toplumsal değerlerle örtüşmeyen “laikçiler”in dayatmacı anlayış ve uygulamalarına karşı bir kamuflaj görevi ifa ettiler. “Mânevî değerler”in eğitim hayatından dışlandığı ve çok erken yaşlardan itibaren öğrencilerin sigara, uyuşturucu, anarşi gibi istenmeyen davranışlara yönelmeye başladıkları bir dönemde, bu tür olumsuzlukların önüne geçmek için “moral değerleri” de kendine dert edinen kesimlerin açıp işlettikleri “dershaneler”, toplumun önemli bir kesiminin can simidi haline geldi. Bu bir vâkıadır ve doğrudur. Özellikle başarıdan çok, çocuğun moral değerleri önemseyen “emin bir ortam”da bulunmasını isteyen velilerin önemli bir teveccüh olmuştur dershanelere!

Bu hal, dershanecileri umduklarının ve planladıklarının ötesinde bir olguyla karşı karşıya getirmiştir. Vatan sathındaki okullar, diploma veren “formalite” mekânlara dönüşürken, bütün umutlar dershanelere yönelmiştir. Çocukları her türlü “şer”den koruyan moral beklentiler umutları kamçılarken, ardından “öğretim” beklentileri “iyi okulları” kazandırma umuduyla bütünleşmiştir.

Her iki hususu birbirine rapteden dershaneciler, halkın teveccühünü “öğretim”de de gerçekleştirebileceklerini, “mânevî reklamlar”la sağlama başarısını göstermişlerdir. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, Allah onlara “yürü kulum” demiştir. Onlar da şartların kendilerine gülmesi sayesinde bu fırsatı iyi değerlendirmişlerdir.

İnsanlar çocuklarını “markalaşan dershaneler”e yazdırabilmek için sıraya girmiş ve önemli meblağlar ödemek zorunda kalmışlardır. “Okullar” tamamen unutulmuş, devlet okulundaki öğretmen görmezden gelinirken, aynı öğretmen, okul dışında gittiği dershanede test tekniği ve sınavlarda başarı adına destan yazmıştır. “Ek gelir” öğretmeni coşturmuştur. “Dershaneler” bir taşla birçok kuşu vurmayı başarmıştır. Devletin okullarda bedava verdiği kitaplar yerlerde sürünürken, dershanelerin hazırladığı “test kitapları” öğrencilerin ellerinden düşmez olmuştur. “Başarı için” verilen formüllerden biri, belki de en önemlisi “test çözme sayısı”dır. Günde üç yüz - beş yüz test çözdürme isteği, kitap talebinde tavan yaptırırken, öğrencilerin kitaplıkları test kitaplarıyla dolup taşmıştır. Bir taraftan dershane parası bir taraftan test kitapları, diğer taraftan “moral kitapları”, dergi ve gazete abonelikleri dershanecileri, maddî bakımdan önemli ölçüde besleyip ihya ederken, diğer taraftan bu imkânlar sayesinde siyasette söz sahibi haline getirmiştir. Çünkü artık onlar sözleri dinlenmesi gereken bir güç olmuşlardır.

Dershanelerin belli bir dönemde “eğitim” faaliyeti yaptığı doğrudur. Öğretime gelince, işte burada su götürür bir başarı söz konusudur. Çünkü dershanelerin “öğretim” dediği şey “ezber”dir. Buralarda öğrencilere formülleri ezberleterek “sınav engeli”nin aşılması tek gayedir. “Bilgi” adına hiçbir şey öğrenmeden de sınav kazanmak mümkündür. Test tekniğinde nasıl bir soru gelirse hangi şıkkı işaretleyeceğinizi öğrenmeniz yeterlidir. “Bu niçin böyledir” dediğinizde alacağınız cevap, “Bunun ‘niçin’i yok, bu formülü ezberleyeceksiniz ve şunları yan yana gördüğünüz de yapacağınız işlem, o şıkkı işaretlemektir!” denir. Bir ara İngilizce kursuna gittim, aynı durumu bizzat yaşadım: “Siz buraya öğrenmeye değil sınav kazanmaya geldiniz!” dediler. Maksat doğruydu, fakat amaç bu değildi. İşte amaç da bu, formül de bu!

Devlet okullarında ne öğrendiyseniz, dershanelerde onu ranta çevirmeyi öylesine güzel beceriyorlar ki şaşıp kalıyorsunuz. Zaten “başarılı bir öğrenci” değilseniz size “emek” verilmez, sizin paranız lâzımdır onlara! Her öğrencinin “başarı durumu”nu dershane öğretmenleri ve yöneticileri gayet iyi bilirler. Fakat hiçbir zaman veliye öğrencinin “başarısız” olduğunu söylemezler, tersine “başarılı” diye “gaz” verirler. Veli bile şaşırır ve fakat yine de inanır. İyi şeyler yalan da olsa insanı mutlu eder ya!

Veli de, “Demek ki çocuğumun benim görmediğim, fark edemediğim yönünü keşfettiler” diyerek yalanın üzerine yatar. Çocuğun da hoşuna gider bu yalancı ilgi! “An gelip” başarısızlık ortaya çıkınca da, cevap hazırdır, heyecandan kaynaklanan dikkatsizlikten dolayı “kaydırmış” derler. Bir dahaki sefere telâfi eder diyerek dershane “kaydı” garantiye alınır böylece! Dershanelerin vebali büyüktür, çünkü  “öğretim” adına “ezberci” yetiştirdiler, sorgulayıcı değil. Öğrenciler ezberleyerek sınavları başardılar, fakat kazandıkları okulların ipini çektiler, çünkü ortada “gerçek başarı” adına bir şey yoktu. Baskıcı tavırlarıyla “sorgulayıcı beyinleri” de bıktırdılar; onlar sadece itaat istediler.

Sorgulayan insanı idare etmek zordur, çünkü onlar “Bu niçin böyle ” ve “Bu nasıl oluyor” diye sorarlar. Sorgulamayan ise “Niçin böyledir” diyemez, ona “Bu böyledir” dendiğinde, “Evet öyledir” der sadece! Oysa bir şeyi, sebebiyle bilmek insanın tabiatında vardır. Onlar itaat ederken, birileri de yolunu bulup yükünü tuttu. Zaten hayat, aldananlar ile aldatanların oyun sahnesi değil midir

Devletin bunda suçu yok mu Var elbette, çünkü geçmiş dönemlerde iktidar gücünü ellerinde bulunduran laikçiler, “Halkı biçimlendireceğiz” diyerek ülkenin sorunlarına çözüm üretmediler, “her şey” kartopu gibi büyüdü de büyüdü. Yoksa ihtiyaca göre okullar açılsaydı, kapı önlerinde bu kadar yığılma olur muydu hiç

Birçok Avrupa ülkesinde okullar öğrenci beklerken bizim ülkemizde öğrenciler okul kapılarından kovuldular. Onların işlediği “ayıplar” yüzünden memleket sorunlar yumağı haline geldi. Bir müddet sonra okullar öğrenci aramaya başlarlar ve bugün sorun olarak görülüp kavga edilen hususlar gülünecek hale gelir. Bu böyle biline!