Birileri, darbeler tarihini yazar, Osmanlının yükseliş dönemlerine kadar götürür, birileri, yeniçerilerinin basit, yağlı çay isteruk çığlıklarında düğümler… Kazan kaldıran askerler geleneği, Osmanlı’nın zayıf dönemlerinde daha çok görülmüştür.

Neden bu askeri vesayet dediğimizde, ne var canım, bu ülkenin kurucu iradesi, askerler ve askeri ruh değil midir diye cevap verilirdi.

Hâlbuki bir toplumda ne kadar açıklık, o kadar gelişmişlik ve huzur söz konusudur.

Bir yerde, silahın dayatmacılığı ne kadar yaygınsa, o ülke, gerilemeye, elde ettiği insanlık değerlerini yitirmeye mahkûmdur.

Bizde, askeri darbe alışkanlığı ne yazık ki bir türlü bitmedi.

En son, bizim kuşak 12 Eylül 1980 darbesini yaşarken, herhalde, bu sondu, diye düşünmüştük. Olmadı.

Yine kutsal adamlar, kutsal gayeler uğruna, milletin bağrına tankları, tüfekleri dayadılar…

Gidişatı sevmiyorlarmış… Mevcut durumu istemiyorlarmış… Peki, siz kimsiniz? Milletin memurları, devletin içindeki vazifeli insanlar… Yani atanmışlar.

Atanmışlar, seçilmişleri beğenmez ve eline verilen silahı, millete dayatırsa, orada anarşi olur, kaos olur.

Aslında,27 Mayıs darbesi, millete savaştır.

12 Mart, milletin seçtiklerini alaşağı etmektir.

12 Eylül, milletin geleceğini ipotek altına almaktır.

28 Şubat, milletin değerlerini değiştirmek, yok etme, onlara savaş açma tarihidir.

15 Temmuz, milletin seçtiklerine silah çekme, onları görevlerinden etme… Milletin silahını, gücünü çalmaktır.

Güney Amerika’nın kimi ülkelerinde, sabah kalkanın, yönetimi ele geçirdiği alışkanlıklar, bizde sabah akşam olmadı… Lakin alışkanlıklar genetik hale dönüştü.

Normalleşmemiz gerekiyor.

Toplum olarak, millet olarak, artık tabi seyir halinde, geleceği planlamamız kaçınılmaz.

Darbeler, insanların ve milletlerin yarınlarını, zamanlarını çalmaktadır.

Oyunun adı demokrasi ise… Milletin seçtikleri, milleti yönetecekse, dışardan silah zoruyla, gidişatı değiştirmeye çalışmak, düpedüz eşkıyalıktır, anarşidir.

Ne acıdır ki, bu milletin, gözbebeğim dediği ordu, bu alışkanlığından bir türlü vazgeçmedi.

Kendini, asıl, milleti tebaa sandı.

Kendini, bizim ağamız, paşamız, sahibimiz olarak gördü. 

Elbet, bu düşüncenin geçmişteki dayanakları vardır. Bu kodların artık kırılması ve ordunun, silahı eline verdiklerimizin, bize sadece güvenlik anlamında, huzur anlamında hizmet etmeleri gerekir.

Darbe bir hastalıktır.

Geri kalmış ülkelerde genellikle rastlanır.

Ucu ve dış destekçileri hep gizlidir. Yahut gizli kaldığı sanılmaktadır. Hâlbuki deve kuşu misali, kafaları hariç her yanı gözükmektedir bu canavarların.

Millet olarak, artık bu dönemleri kapatmak gerekir… Geleceği adam gibi kuracaksak… Ve kendimiz kalacaksak… büyüyüyecek, mazlumlara umut, zalimlere korku olacaksak… Adaletli bir medeniyet kuracaksak, bu tür hastalıklardan kurtulmamız mecburiyettir.