Güneşin doğuşunu, kültür ve uygarlık çatışmasında metafor olarak alma isteğini ifade ederken şu deyime sıkça başvurulduğunu biliyoruz: "Işık Doğu dan gelir!" buradaki "Doğu" vurgusu ilk elden güneşin doğduğu yönü hatırlatsa da, mecaza ve imaya dayanarak zihni bir niteliği hemen çağrıştırır. Böylece Batı kültür ve uygarlığının kadim olmayışından başlayarak bir takım eksiklikler içerdiğini belirtmiş sayarız kendimizi. Bir gerçeklik payı vardır bunda. Toplumsal ve siyasal örgütlenmeden tutun teknik buluşlar ve uygalamalara, ahlâk felsefeleri oluşturmadan sanatın ince işçiliğiyle gelişimine, doğa ve evren konusunda başat özelliği pratiğe ağırlık veren bir düşünce geleneğine varıncaya kadar Doğu nun Batı yı öncelediğini tarihsel veriler açıkça ortaya koyar.
Buna rağmen Doğu, bir metafor olarak sıkça başvurulan olduğu halde, bilgi, düşünce, bilinç ve çok yönlü araştırmanın konusu olma imkanına bir türlü kavuşamadan kalmıştır.
Beijing/Pekin 2008 Olimpiyatlarının açılış töreninin kısa bir bölümünü Eurosport kanalında izlerken dış sesin açıklama kabilinden ileri sürdüğü kısa bilgi notları, Çin bağlamında Doğu metaforuna ne kertede uzak, aynı zamanda duyarsız olunduğunu ikaz etti bana.
İzlediğim beş-on dakikalık bölümdeki gösteriler, binlerce yıllık Çin zihniyetinin (buna Doğu nun Çin unsuru da diyebiliriz) ciddiyet, temkin, sadakat, sabır, azim, mahremiyet, itidal vb. erdem (te)i de içkin Yol (Tao) un, bir bakıma XXI. yüzyılda o asıl gücünü(li) devindirme ve etkinleştirme (yang) yi işaret etme, şeklinde yorumlanabilir. Gösterilerdeki rikkat, dakiklik, disiplin ve uygum yumuşaklığı Yüce Son (Taiji) a, hem tikel (bireysel) hem de tümel bağlamda bilinç üzre adeta bir tapınmanın olmazsa olmaz kurallarını hatırlatıyorlardı.
Televizyondaki dış ses, bir ara, sergilenen dansların doğayı ve insanı temel olarak hareketi, devinmeyi simgelemektedir, şeklinde kırık dökük bir açıklama yapmaya çalıştı. Kuşkusuz Çin Hint inanç ve düşünce sistemleri hatırı sayılır uzmanlığı gerektirirler.Fakat bizdeki yayımcılık, özellikle görsel, dolayısıyla televizyon yayımcılığı uzmanına başvurmayı, bir tür onur meselesi yapagelmiş gibidir. Oysa Bejing/Pekin 2008 Olimpiyadı, sahnelenen gösterileriyle Çin in çok yönlü bir iddiasını beyan etme, en azından ima etme fırsatının vesilesi olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla sahnelenen gösterilerdeki hareketler, ritimler, ses, renk ve ışıklar, kullanılan araç-gereçler açıkça bir anlamı çağrıştırsın istenmekte olmalıdır. Mesela Yin-Yang kavram ve ilkelerini gösterilerin fonunda titizlikle vurgulama isteğini sezmek mümkündü. Yani durgunluk ve devingenlik, dinginlik ile canlılık, dolayımında karşıtlık ilkesi, Batı düşünce bağlamında söylenirse diyalektik, gösterilerdeki hareketlerde, mimiklerde, renklerde, seslerde ya da şarkılarda ifadesini buluyordu.
Elbette Olimpiyatlardaki spor etkinliklerini açıklama, yorumlama ve değerlendirme ilgi alanımızın ötesindedir. Zaten üzerinde durmak istediğimiz husus bu değildir. Spor, bütün dalları ayrı ayrı ele alınarak söz söylenecek bir uzmanlık alanlarına dönüşmüştür. Sadece bir tanıtım aracı olarak görmek, basit, günübirlik ve çıkarcı bir mantığı gösterir. Ne acıdır ki, Çin i hâlâ öyle görüp değerlendiriyoruz: Bir milyarı aşkın nüfusun yüzde birine portakal satsak şu kadar portakal eder gibi. Fakat şunu hiç hesaba katmadığımız ortadadır. Çin, Halk Cumhuriyetidir ve marksizmden resmen ayrıldığını ilan etmemiştir. Yani Mao Ze Tung öğreti ve felsefesi devletin temel ilkesi (Paradigma)sidir. Çin i hâlâ Konfüçyüs simgesi çerçevesinde değerlendirmek bile, onu tam olarak anlamaya imkan vermez. Yeni-Konfüçyüsçülük yanında, Batı düşüncesinin Çin zihniyetinde nasıl bir dönüşüme uğratıldığını yakından gözlemlemek şarttır. Çin, şimdilik ekonomik, yani maddî güç (qi) ilkesi yönünde varlığını dışlaştırmayı öne almış gözüküyor. Avrupa ve Amerika gözlüğü Çin in varlığını görmemizi çarpıtmanın ötesinde, kendi özeleştirimizi yapmamızı da erteletmektedir.
Özetle Çin, Olimpiyat ile varlığını ortaya sürüyor.