Müslümanların karanlık çağı. Düşünmeme, anlamama, kavramama dönemi. Hazır kalıplar ve sloganlar ile var olma düşüncesi.
Hemen her gün tersyüz olan düşünceler, söyleyişler. Bir günün bir günü tutmaması. Dengesizliğin baş göstergesi, yaşama biçimi. İnsanların savruluşları. Bireysel yeteneklerin körelişi ve hep bir yöne bakışı. Anlayışsızlık, kabalık, hoyratlık, acımasızlık...
Çelişikler yumağında o kadar şey var ki. Daha dün Amerika’ya karşı “üst akıl” tanımlanması, darbenin asıl destekleyicisi olarak vurgulanması ve ABD dolarlarının bozma kampanyası, hamaseti, yaygarası. Çok kısa süre sonra Suriye’nin vurulmasının yetersizliği, onların daha çok etkin olması, işlerini yarım bırakmamasının istenmesi. Kendilerinin de onlarla birlikte olunacağının ifadesi.
Bu ve benzeri tutumlar insanları tersyüz ediyor. Düşünmelerine fırsat verilmiyor. Eleştiri ve kritik etmenin yolları kapalı tutuluyor.
İnsan çıkara bu kadar mı odaklanır, bu kadar mı düşüncesizliğe kapılır? Sonuçların ne olacağını neden hiç düşünmez ve hayal etmez.
İnsan neden kendini bir tartıya koymaz, neden doğru ya da yanlış üzerine kafa yormaz?
Müslümanlar bir kuşatma altında, büyük bir gerilim oluşturuluyor, korkunç bir travma içinde.
Çıkara dayalı siyasa hayatın önüne bu kadar mı geçer miymiş?
Bu tarz siyasanın dalgalı oluşu, sonuçları insanları nereye sürüklüyor? İnsanları ötekileştiren, uzaklaştıran, iten, nefret oluşturan bir psikolojik ortamdan ne beklenebilir?
Müslümanlar üzerindeki ağır darbeden, kuşatmadan nasıl kurtulacak?
Reklama dayalı, haksız bir düşünce karmaşası oluşturan bir yapıdan elbette sağlıklı bir sonuç beklenemez. Çünkü haksız ve yalana dayalı bir dünyadır bu.
Bu yapı bir Müslüman’ın sahip olması gerekli olan düşünce yönteminin dışına iter. Bu yapı insanda değer bırakmaz. Bu yapı insanı kişiliksizleştirir. Bu yapı dün ne düşünmüş ne söylemiş onu düşündürtmez. Onun için içinde olduğu an önemli.
İnsanların açıklarını yakalama, onun üzerinden bir düşünce üretme hayatın acı bir tarzı. Çünkü gün insanların ayıplarını örtme, kusurlarını görmeme, iyi yanlarını öne çıkarma günü değil. Çünkü başkasının yanlışları üzerinde bir hayat algısı tarzı ağır basıyor. Çünkü düşünce üretmekten yoksun anlayışların öne çıktığı gerçeğini göz ardı ediyoruz.
Müslümanların temel değerleri güvenilir olmalarıdır. Ne olursa olsun yalan söylememeleri, yalan üzerine bir hayat algısı oluşturmamaları en belirgin özellikleri. Yalan yalandır, beyazı grisi yoktur. Beyaz bir düzlem giderek lekelenir, giderek kararır ve giderek tanınamaz olur.
Neden geçmişe özlem duyulur, neden geçmişin güzelliklerinin sürdürülmesi çabası içinde olunmaz? Neden özlemi duyulan bir hayat tarzı, üslubu yaşanmak istenmez? Özlemini duyduklarımızın hayatlarında çelişkiler var mıdır, yok mudur?
Söz de bize emanet kılındı. Sözün asaleti eminlikten beslenir. Aslı odur çünkü. Peygamberimizin her sözü bizim için ışık ve yol göstericidir. Öyle ise bu söz güzelliğinden neden ruhumuzu beslemiyoruz ki?
Neden bu düşünme yöntemini kendimize uyarlamıyoruz?
Bugün soru sormak geldi içimden. Soru sormayı ve düşünmeyi arzuladım. Bu, benim için geçerli öncelikle. Soru sormayı bilmeden sorunların üstesinden gelemeyiz. Çünkü günümüzde soru sorma yetisi insanların elinden alındı. Soru sormayın, kurcalamayın, araştırmayın, deniliyor. Size boca edilenle yetinin demek oluyor bütün bunlar.
Sanki düzen adalet, iyilik, güzellik üzerine kurulu da insanlar ona uyma çabasındadırlar… Sakın bu gibi şeylerle uğraşmayın gibi bir algı oluşuyor ne yazık ki. Düşünmek, acı çekmektir. Bunu göze almak kolay olmasa gerek. Ah, acılı, çileli olmayı bir göze alabilsek…