Batı (yani kuvvete dayalı) devlet modelinde merkezî bir güç vardır. Bu güç devleti oluşturmuştur. Devlet ülkeyi eyaletlere veya illere ayırır. İlleri ilçelere ve bucaklara ayırır. Bucakları muhtarlıklara veya semtlere ayırır. Halkın aile kurmasına izin verir. Böylece devlet mutlak güçtür. Bu mutlak güç sadece bir şeyi yapamaz; kadını erkek, erkeği kadın yapamaz. Bunun dışında her türlü güce sahiptir. Bu merkezî devlet önce site devletleri olarak oluşur. Sonra site devletleri aralarındaki savaşlar sonucu şehir devleti olur. Sonunda ulus devleti oluşur. Ulus devletleri de birbirleriyle yaptıkları savaşta diğer devletleri hakimiyetleri altına alır ve imparatorluklar oluşur. Batı feodal düzenden sonra önce krallıkları oluşturdu. Sonra bu krallıkları yıktı, demokratik ulus devletleri oluşturdu. Şimdi de Avrupa Birliği benzeri büyük devletler oluşturuyor. 

Merkezî gücün nasıl oluşacağı hususunda geliştirilmiş teoriler vardır. İbni Haldun a göre merkezî güç asabeye yani soya dayanmaktadır. Bir anne babadan doğup çoğalan kabile önce kendi içinde sıkı bir disiplinli yönetim oluşturur. Güç olur. Sonra o güç diğer kabileleri hakimiyeti altına alınca devlet oluşur. Büyür, yaşlanır ve sonunda parçalanıp yok olur.Adam Smith ise bunun ekonomiyle oluşması gerektiğini ileri sürmüş, devletin ekonomiye müdahalesine şiddetle karşı çıkmıştır Kapitalistlerin mantığı budur. Serbest bırakalım, zenginler yarışsınlar, sonunda tekel oluşsun, o tekel kuvvet olsun ve merkezî bir yönetim kursun. Karl Marx ise bunun işçilerin birleşmesiyle oluşmasını istemiş, isyan ve ihtilalle yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Yirminci yüzyılda diktatörlerin tanrılaştırılması ile de bu işlerin başarılacağı iddia edilmiştir. Hâsılı, Batı devlet modelinde önce devlet oluşmakta ve her türlü güç onun elinde bulunmaktadır. Devlet alt örgütlenmeyi yapmakta ve onlara istediği hakları vermekte, istediği görevleri yüklemektedir.

Oysa Doğu (yani hakka dayalı) devlet düzeninde sistem tam tersine işlemektedir. Her şeyden önce hak sahibi olanlar "insanlar"dır. Aile doğal bir müessesedir, kendiliğinden zorunlu olarak oluşmaktadır. Aileler birleşerek aşiretlerini yani ocaklarını kurmaktadır. On civarında aileden oluşan bu aşiretler birlikte yaşama kurallarını kendileri koyar ve birlikte yaşarlar. Çalışmak zorunda oldukları ve aşiret içinde üretmek mümkün olmadığı için kabile içinde birleşerek bucaklarını kurmaktadırlar. Burada site devletlerini oluşturuyorlar. Tüm yasaları -ceza yasaları dahil bütün yasaları- bunlar koyuyorlar. Kendi aralarında yargılayıp mahkum ediyorlar. Bucaklarda hakem kararlarına uymayanlar oluyor. Bunlar eşkıyalıkla saldırılar yapmaktadır. Bucaklar birleşip merkezî bucaklar oluşturuyor ve bu merkezî bucaklara verilen vergiler karşılığı o ilin güvenliği sağlanmaktadır. Ne var ki dış saldırılara karşı il çapında örgütlenme yeterli olmamaktadır. Bunlar da birleşerek devleti oluştururlar. Böylece en büyük güç oluşur. Aynı dili konuşmayanların ortak savaş yapmaları mümkün olmadığı için silahlı en büyük güç devlettir. Bununla beraber ortak sorunları çözmek için de devletler birliği oluşmaktadır ama bu birliğin silahlı gücü bulunmamaktadır.

Şimdi burada açıkça iki düzen arasındaki fark ortaya çıkıyor. Birinde yani Batı devlet modelinde mutlak güç merkezdedir, devlettedir. Devlet yerel yönetimlere istediği kadar haklar vermekte, istediği kadar görevler vermektedir. Kişilerin de hakları ve davaları devletin atıfeti sebebiyle doğmuştur. Ne isterlerse kişilere o haklar tanınmakta, onlara istedikleri vecibeler yüklenmektedir. Mesela zorla askere götürebilmektedirler. Oysa Doğu devlet düzeninde asıl hak sahibi olanlar kişilerdir. Kişiler ortaklıklar kurmakta, hangi konularda anlaşmışlarsa ocaklarına, bucaklarına, illerine ve devletlerine o görevleri vermektedir. Kişi ona göre yetkilerle donatılmakta, sorumlu tutulmakta ve bu amaçla vergisini vermektedir. Merkeze temsilcileri göndermekte ve ortak işleri onlara yaptırmaktadır.

Batı da devletin doğal hakları vardır, hepsi onun elindedir, istediği gibi dağıtmaktadır. Doğu da ise kişi doğal haklara sahiptir. O haklarından bir kısmından vazgeçerek birliğe vermekte, onları kullandırarak işlerini görmektedir. Batı da kişiler devletin kuludur. Doğu da ise merkez halkın hâdimidir, hâkim devlet yerine hâdim devlet vardır.

Batı da, Doğu nun etkisiyle oluşan fikirlerle devletin yanında kişilere de bazı doğal hakları tanımayı savunmuşlar ve buna insan hakları demişlerdir. Yani devletin yanında kişilerin de hakları olsun demişler ve insan haklarını icat etmişlerdir. Doğu dan bazı maddeleri bozarak kopya etmişlerdir. Oysa Doğu da hak sahibi olan devlet değil, insanlardır. İnsanlar istedikleri kadarını merkeze devrederek ortak işlerini gördürmektedir. Bu sebepledir ki insan hakları diye bir kavram yoktur, çünkü bütün haklar zaten insan haklarıdır. Usulde yegane hak sahibi ve mükellef kabul ettiği kimse Âdemoğludur, yani insandır. Âdemiyet hak sahibi kabul edilmektedir. Tüzel kişilerin hakları ile başkanın hakları birleştirilmiştir.  Vesselâm