BATILILAR ile işbirliğinin, sonunda ittifak ve Batı kültürü içinde erimeyi kabullenişe dönüşmesi İslam dünyası için ciddi bir tehlike olarak ortaya çıktı. Batı’nın gücü karşısında yenilmişlik psikolojine kapılmak giderek Batı’ya teslimiyeti beraberinde getirmiş, böylece Batılılar İslam dünyasını teslim alma hedefine fazla güç sarf etmeden ulaşmaları soncu ortaya çıkmış, böyle olunca İslam dünyası bir bütün olarak Batı’dan gelen her türlü teklif ve telkini üzerinde düşünmeden kabul eder hale gelmiştir. Söz gelimi Tunus’ta başlayan değişim hareketi Batı tarafından “Arap Baharı” olarak mı nitelendirildi, bu nitelendirme hemen aynen kabul edildi. Hâlbuki başlayan olayların nerelere varabileceği daha başından İslam dünyasının lehine olmayacağı görülüyordu. Tüm İslam dünyasının alkışladığı ve desteklediği Arap Baharı’nın bugün geldiği noktayı gördükten sonra Batı’nın İslam dünyasına örnek olamayacağı açıkça görülüyor. Buna rağmen görülmek istenmeyişi insanı rahatsız ediyor.

Arap Baharı’nın bugün gelinen noktada Libya’nın parçalanmasını hedeflediği bu hususta darbeci Sisi ile ABD vatandaşı Hafter’in ortak hareket ettiklerini görmek bile İslam dünyasının parçalanmasını öngören bir hareketin Arap Baharı olarak takdim edilmesi ve İslam dünyası tarafından sorgusuz benimsenmesi Batı’yı eleştirmekten çok öncelikli olarak İslam dünyasının öz eleştiriye yönelmesini gerekli kılıyor. Çünkü Batı’nın hedefleri arasında İslam dünyasının teslim alınması var. Haçlı Seferleri’nden bu yana bu yaklaşımda hiçbir değişiklik olmadı. Böyle olmasaydı Suriye’de 4 yıldır devam eden çatışmalarda kimilerine göre 200 bin, kimilerine göre 250 bin insan hayatını kaybetmiş ve 10 milyon kişi evinden uzakta yaşamak zorunda kaldığı halde Batılıların hâlâ kılını kıpırdatmıyor olması, bir diğer ifadeyle birkaç Hıristiyan’ın öldürülmesi üzerine tüm dünya ayağa kaldırılırken, İslam dünyasında her gün yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi karşısında sergilenen tavır üzerinde durmak ve düşünmek gerekmez mi Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı Danışmanı Thomas Krajeski’nin, “Sonunda Suriye’deki rejim değişmek zorunda kalacak. Suriye’de Esad için bir gelecek görmüyoruz” diyerek İslam dünyası ile dalga geçer bir tavır sergiliyor değil mi Mademki, Suriye’de Esad için bir gelecek görmüyorsunuz niçin 4 yıldır destekliyor, bunca Müslüman’ın hayatını kaybetmesine ortak oluyorsunuz

Aslında gereksiz bir soru sorduğumun farkındayım. Onlar karakterlerinin gereğini yapıyorlar. Ama bunca işlenen cinayete rağmen kendimize gelemiyor, katliamlar karşısında tepkisizliğimizi koruyoruz. Bu sessizlik devam ettiği sürece sıranın bir gün bize de geleceğini bir türlü göremiyoruz. Çünkü Batılı sömürgeci güçler İslam dünyasında bir süre birlikte hareket ettikleri yöneticileri bir süre sonra devre dışı bıraktıkları, hatta elleri ile ipe çektiklerini görmemize rağmen geçici menfaatler uğruna Batılılar hâlâ İslam dünyasında kolaylıkla maşalar bulabilmektedirler.

Bu bakımdan tehlikeyi ve düşmanı bilmek gereklidir ama yeterli değildir. Yeterli olabilmesi için tehlikeye karşı toplumsal uyanışa ihtiyaç vardır. İslam dünyasında bir takım kişiler hâlâ sömürgecilerle anlaşarak iş başına gelebiliyor ve bu gerçek toplumdan gizlenebiliyorsa gaflet uykusuna nasıl daldığımızı gösterir. Ülkemizin güçlü hale gelmesi için farklı görüşlere sahip olunsa bile bazı ortak notalarda buluşulamıyorsa bundan sadece sömürgecilerin yararlandığını artık görmek gerekiyor. Yoksa yıllar yılı olduğu gibi bundan böylede “Tencere dibin kara, seninki benden kara” söyleminden kurtulamayacağız. Bu tespiti sadece kendimiz için yapmıyor, İslam dünyasının genel hastalığına dikkat çekmeye çalışıyorum.