Geçen yazımızda, İslâm a düşman olan zındıka komitesinin
Müslümanların evlerinde rahatça bir bardak çay içmelerini kıskandıklarını
söylemiştik. İşte o komite nice zamandır Avrupa daki kardeşlerimizin rahatına,
huzuruna da göz dikmişti, şenâetlerini sergilemenin alt yapısını
hazırlıyorlardı. Şimdi hazırlık tamam, icraat zamanı! dediler ve sahneye
çıktılar. Bu hâdiseler karşısında Avrupa daki bütün kardeşlerimize evvelemirde
îtidal çağrısı yapıyorum.
Bütün bu kâinat ve bu dünya Allah-u Teâlâ nın mülkü. Bu
bakımdan bir Müslüman dünyanın hiçbir yerinde yabancılık çekmez. Burası
Rabbimin mülkü, ben de emânetçiyim der.
Şu anda Avrupa da bulunan kardeşlerimize ilk önceleri
gurbetçi deniliyordu. Sonraları bu tâbir kullanılmaz oldu. Çünkü artık onlar
kendilerini gurbette hissetmiyorlardı. İlk nesil işçi olarak gitmişti, ama
sonraki nesil, yani o ilk gidenlerin çocukları ve torunları babalarının çektiği
zahmet ve meşakkati de görerek ciddi şekilde çalıştılar. İşyerleri açtılar,
meslek sahibi oldular, ticaret hayatına atıldılar, okuyup kariyer sahibi oldular.
Avrupa nın muhtelif ülkelerinde yaşayan kardeşlerimizin
çok zahmetli çalışma hayatlarını yakından müşahede ettim. Ama onlar hallerinden
şikâyetçi değillerdi. Onlar çok çalışkandı, çok dürüsttü ve inançlarına
bağlıydı. İslâm a olan bağlılıkları ile hiçbir yerde anarşi ve kargaşa
olaylarına karışmıyorlardı. Bütün o ülkelerin idareleri ve diğer vatandaşları o
Müslüman halka müteşekkir olmalıydı.
Cenab-ı Hakk ın isimlerinden biri de Rahmân dır. Bu
ismin tecellisi olarak Cenab-ı Hak yarattığı bütün mahlukat gibi, bütün
insanlara da rızıklarını vermekte, onların bu dünyada bulunurken can, mal ve
namus emniyeti içerisinde yaşamaları için vesileleri halk etmektedir. Bu
vesilelerden biri de devlet idaresi dir. Allah u Azimüşşân ın bu dünyadaki
câri kanunlarından biri de: Kendi halkına zulmeden devleti yeryüzünden silip
kaldırmasıdır. Beşer tarihine bakıldığında yüzlerce, binlerce devletin kurulmuş
olduğunu görürüz. Bunların yerinde yeller esmektedir. İşte bu silinişin temel
sebeplerinden biri o devletin kendi halkına zulmetmesidir. Şu an isimleri
mevcut bütün Avrupa ülkelerine bu Kánun-u İlâhîyi hatırlatırız.
Bizim haberimiz yok! , Bizde özgürlük var! , Kim
yapmış bilmiyoruz! gibisinden kargaları bile güldürecek bahanelerle bir avuç
çapulcunun camileri yakmalarına, İslâm a ve Sevgili Peygamberimize (asm)
hakâret etmelerine, masum insanlara saldırmalarına, gösteri adı altında
Endülüs senaryosu uygulamaya kalkışmalarına göz yummak, insanlığa ihanettir.
Şunu kendileri de çok iyi biliyor ki Müslüman terörist
olmaz. O tâbir elbisesi; Müslümanların
yurdunu işgal edip milyonlarca Müslümanı katledenlere, kadınlara tecavüz
edenlere, petrolü ve diğer servetlerini yağmalayanlara uymaktadır. Ama yavuz
hırsız misali, hem çalıp hem de malım çalındı! diye bağırıyorlar. Hem dövüp,
hem de acıdan ses çıkaranlara Ne bağırıyorsun! diyorlar.
Avrupa daki kardeşlerimiz, İslâmiyet e daha da candan
sarılmalı, İslâm ın ne olduğunu Avrupa daki bütün insanlara anlatmalıdır.
Sokaklara çıkmanın lüzumu yok. Onlar da zaten bunu istiyor. Onun yerine
gerçekten aklını ve vicdanını satmamış, insanlığı bütün bütün ölmemiş aydınlar
ziyaret edilebilir ve onlara İslâm ın ne olduğu ve tezgâhlanmak istenen oyunun
içyüzü anlatılabilir.
Tezgâhlanan dehşetli oyunda, Müslüman nüfusu Avrupa dan
çıkarmak da var. Bu oyuna göz yummak demek, bütün Avrupa nın huzurunun selb
olması demek. Bunu o ülkenin idarecilerine, aydınlarına ve halkına anlatmak
gerek.