Akıl, gerçekten akıllı olsaydı kendini tanırdı.
Aklı gören, fotoğrafını çeken var mı?
Doktorlarımız, özel aletlerle kalbimizin, ciğerimizin, ana rahmindeki çocuğun parmak ucunu çekiyor da, aklımızın fotoğrafını çekemiyor ve aklın mahiyetini dahi bilmeyen adam, “Benim aklıma sığmıyor” diyerek, kendini birinci sıraya çıkararak Firavun gibi kendisini Rab yerine koyuyor ve müezzinlerimizin beş vakitte on beş defa söylediği “La ilahe illa Allah/Allah’tan başka İlah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur” kelime-i tevhidinin yalnız baş tarafını “La ilahe/Hiçbir ilah yok” lakırdısını ağzında geveliyor ve ateistler gurubuna karışıyor.
Deistler de, Ebu Cehil mantığıyla hareket ederek yeri-göğü ve her şeyi Allah’ın yarattığına inanıyor ama yine Ebu Cehil gibi, “Biz (kendi işlerimizde) atalarımızın izinden gideriz, Allah’ı işimize karıştırmayız” diyorlar.
Rabbimiz bunları şöyle haber verir:
“Onlara: ‘Allah'ın indirdiğine uyunuz’ dendiği zaman, onlar: ‘Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. Ya babaları bir şeye aklı ermemiş ve doğruyu bulamamışsa” (Bakara süresi ayet 2/170).
Günümüzde dünyanın en seçkin fizik ve kozmoloji/uzay bilimcisi (8 Ocak 1942-14 Mart 2018) fizikçi olarak yetişmesine rağmen uzayın haşmetine hayran olur ve uzaya uzanır. Uzayın daha derinlerine girer haşmet ve hayret artar.
Bu kadar detayı yapmam mümkin değil, benim hayalim bile buna ulaşamaz. Ben en akıllı adam ben yapmadığıma göre kilisenin tarif ettiği Allah, milyonlarca yılda ancak İsa diye bir çocuk yapan nasıl bu uzayı yapsın mantığıyla hareket ederek ateistliğini itiraf etmişti;
Ama o kendine güvendiği aklın da ne olduğunu bilemedi.
Kendi vücuduna sahip olamadı.
Boyundan aşan inkâra yöneldi.
Ama boynundan aşağı vücudunu yönetip sağlığına kavuşturamayan aklını ilah edindi.
Dünyanın güvenlik kurulu diye kendilerini tanıtan beşli çete, teknolojisiyle, deniz altında yüzeni, karada kaçanı, havada uçanı gördüğünü söyleyip hava atarken dünyadaki bütün koronavirüsleri toplansa ceviz kabuğunu dolduramayacak kadar olduğu halde her gün halklarından yüz binlercesi ölüyor ve o güvendikleri, Allaha karşı onunla durdukları akılları onlara bir çare buluvermiyor.
Rabbimiz de bu türler için:
“Hevasını kendisine ilâh edineni, bir ilim üzerine Allah’ın şaşırttığı, kulağına ve kalbine mühür vurduğu ve gözü üzerine perde çektiği kişiyi gördün mü? Allah'tan sonra ona kim yol gösterecek? Hâlâ düşünmüyor musunuz?” buyurur (Casiye süresi ayet 45/23).
Yani bunlar, kendine tapınanlar.
Kur’an bunlar için “Dehriyyun” der:
“Dediler ki: ‘Hayat ancak şu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve diriliriz. Bizi ancak zaman helâk eder.’ Bu konuda onların hiçbir bilgisi yoktur. Onlar ancak zannederler” .(Casiye süresi ayet 45/24).
Sevgili Peygamberimiz de:
“Siz, bir adamı, yeryüzünün en derin yerine (arzın merkezine) sarkıtsanız, orada Allah’a inmiş olur.” (Tirmizi, Sünen, K. Tefsir Hadid, Ahmet, Müsned, Ebu hüreyre hadisi).
Uzayın sonu, arzın merkezi, karıncanın beli, hardal tanesi..özetle yaratılan her şey ve her yerde Allah celle celalühün akılları hayran kılacak ilmini, kudretini, sanatını görecektir.
Müslüman’ın aklı da ateistin, deistin, Yahudi’nin, Budist’in, Hıristiyan’ın aklı gibi çaresizdir ama Müslüman aklının hayran kaldığı bu dünya ve gökyüzündeki tabiat kanunlarından yararlanırken, o tabiat kanunlarını yaratanın gönderdiği kitap olan Kur’an-ı Kerim’i, Allah’ın gönderdiği elçisinin anladığı, uyguladığı şekilde anlamaya ve uygulamaya geçerken aklını, aklı yaratanın huzurunda secdeye kapanmasını sağlarken, kendisi gibi çaresiz akılların kulu olmaktan kurtarmış olurlar.
Kendileri gibi çaresiz akılların kulluğuna soyunan ateistlerle deistlerin birlikte oldukları şey, aklın çaresizliğidir.
Müslüman’ın aklı da çaresizdir.
Şair Fuzuli:
“Ben aklımdan isterim delalet
Aklım bana gösterir dalalet” diyor.
Dünyanın bütün zalim liderleri, komutanları, eşkıyaları, soyguncuları, sömürgenleri, hortumcuları okullarını iyi derece ile bitirmiş akıllı insanlar ama o akıl onu sapkınlığa götürüyor.
Aklımızı yaratana teslim edelim.
Kâinat, o kadar ince yaratılmış, o kadar detaylı ama sanatkârane süslenmiş, o kadar faydalı hale getirilmiş ve bu detayların hepsi sayısını henüz tespit edemediğimiz yıllardan önce meydana getirilmiş.
İşte bu harika evrenin bu kadar detaylı yaratacak bir gücün olamayacağına karar veren aklın tek ölçeği var o da onun kendi aklı veya kendinden üstün gördüğü bir Firavun veya Ebu Cehil aklına uymaktadır.
“Aklıma sığmıyor” sözünün ne anlama geldiğini bile bilmeyen adam.
Senin aklına, benim aklıma sığan biri, senden de benden de küçük olur ve seni de, beni de yaratamaz ki.
Onun için müezzinler beş vakitte on beş defa, “La ilahe illallah/Allahtan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur” dedikleri ezanda, otuz defa da, “Allah-u Ekber/Allah, en büyüktür” derler.
Dört kitabın manası olan “Lâ ilâhe illallah” kelime-i tevhidini söylerken, “Lâ ilâhe” deyip orada durmayız. Hemen, “İllallah” bölümünü de söyleriz. Çünkü “Lâ ilâhe” bölümü ateistlerin boş düşüncelerinin sloganıdır. Yani “Lâ ilâhe”nin manası: “Hiçbir ilah yoktur” anlamınadır. Onun için biz, bir nefes boyu da olsa imansız kalmamak için bir nefeste, “Lâ ilâhe illallah” deriz ve “Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur” diyerek her ezanda ve her vesile ile imanımızı tazeleriz.