Geçen yüzyıldan itibaren gerek eğitim, gerek sosyal hayat ve gerekse toplumsal düzende hedeflenen, amaçlanan bir hayat tarzının ciddi sonuçlarıyla milletimiz Batılılaşma sürecinde önemli bir kırılma yaşamıştı.

1930 lardan itibaren din eğitiminin yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi ciddi anlamda bir boşluk meydana getirmişti. Din adamı grubu bilgiden yoksundu. Sadece bir hoca efendiden kısa dönem bir eğitim alan birkaç zammı sureleri [küçük sureler] ezberleyenler ve kulaktan dolma bilgiye sahip olanlar din adamı oluvermişlerdi. Sosyal hayattan uzak olan bu tipler modern fenne karşı çıkar, her yeni şeyi gâvur icadı diye niteler reddederdi. Mehmet Âkif ten itibaren modern dünyanın bütün hayırlı ve iyi şeylerinin alınması konusunda önemli bir bakış bulunmaktaydı. Edebiyatta ve düşüncede önemli isimler modern edebiyatın imkânlarından yararlanarak öz ve ruh bakımından bize ait olanı ortaya koymaktaydılar. Üstat Necip Fazıl gibi sanatçılar, Nurettin Topçu gibi felsefeciler, Bediuzzaman Said Nursi gibi birçok din adamı bu konularda önemli. Dergiler, kitaplar, sohbetler toplumun bilinçlenmesinde önemli çabaları bulunmaktaydı. Tasavvuf kolları içten içe sürüyordu. Necip Fazıl ın Büyük Doğu hamleleri, dönemleri önemli bir bilinçlenme sürecinin sağlanmasına neden oldu. Mehmet Şevket Eygi nin gazetecilik çabaları da bu harekete eklenmeli. Sezai Karakoç un Diriliş Hareketi, Nuri Pakdil in Edebiyatı, Mavera dergisi de bilinçlenmede önemli yerleri bulunmakta. Hemen her biri, kendi alanlarında, âdeta sıfırdan alarak yeni bir okur tabanının oluşmasını sağladı.

Erbakan Hoca, bilinçli bir bilim adamı ve teknik uzmanlığının yanı sıra siyasette, önemli bir hamlenin başlatıcısı. Milli Görüş hareketi salt siyasal bir hareket değil, özü itibariyle bir düşünce hareketi. Karşılığı millette bulunan değerlerin kavranması ve yeniden algılanması ile bir bilinç düzeyinin oluşumunu sağladı. Bütün bu hareketler özüne ve ruhuna uygun ilerledikçe, zamanla bir bilinçlenmenin oldu. Bilinçlenme önemli bir süreç.

Milli Görüş birçok alanda oluşumlar gerçekleştirdi. Gençlik, esnaf grupları, sivil toplum örgütleri, kadınların örgütlenmesinde bir araya gelmesinde çok büyük adımlar atıldı. Millî Gazete ve Yeni Devir gazeteleri ise bu bilincin oluşumunda en önemli konuma sahip. Tam bir okul. Okurunu, gazetecisini ve yazarını yetiştiren bir düşünce hareketi oldu.

Bu büyük döşünce oluşumunu kırmak, ana doğrultusundan uzaklaştırmak için içten içe bir çürüme dönemi başladı. Okur tabanını, şairini, yazarını yetiştiren bu harekete dışarıdan adamlar getirilerek onlara büyük paralar verildi. Bu okur tabanına aldıkları yüksek ücretler karşılığında düşüncelerini empoze ettiler. Mehmet Barlas, Can Aksın, Cengiz Çandar, Nazlı Ilıcak, Kürşat Bumin, Ali Bayramoğlu gibi batıcı ve Amerikancı yazarlar vasıtasıyla bu kitleler önemli bir kırılmaya götürüldü. Bu kırılmalarla artık insanlarımızın, okur tabanımızın bakış açışı değişti. Üstat Necip Fazılların oluşturduğu okur tabanı çok farklı bir alana doğru hızla kaydırıldı. Bu kırılmanın sonucunda ise Akepe doğdu.

Akepe ise bu zamanın bir tipi olarak ortaya çıktı. Düşüncedeki bu kırılmalar insanımızın duyarlılıklarını da etkiledi ve olumsuzladı. Medeniyet bilinci duygusu tam bir darbe yedi. "Batı medeniyeti karşısında yenilmiş" bir bakış ve duygu oluştu. Bu da teslimiyet getirdi. Bu oluşan yeni taban için Bağdat şehrinin ve kültür tarihinin, uygarlık değerlerinin bombalanması Saddam Hüseyin ile eş değer tutuldu. Saddam despotunun yıkılması ile İslâm kültür tarihine ait eserlerinin yok edilmesi onlar için aynı anlamı ifade etmekteydi. Müslüman insanların öldürülmesinin, medeniyet topraklarının bombalanmasının hiçbir önemi yoktu. AB uğruna feda edilen değerlerin de bir anlamı yoktu. Dolayısıyla uzun yıllar emek verilerek oluşturulan bir taban bir bilinç kırılmasıyla ayakları kaydırıldı. Bugün karşılaştığımız süreç çok ilginç bir durum oluşturuyor. Ahlaki değerlerin, İslâm kültür tarihinin ve birikiminin onlar nezdinde hiçbir anlamı yoktur. Kabullenilen şeyler tam anlamıyla bir kırılmadır.

Bu kırılmanın en prototip örneği ise Akepe dir. Bu kırılan kitleyi , ne edebiyat, ne düşünce ve sanat, ne İslâm tarihi ve kültürü, ne Hıristiyanlaştırma ilgilendiriyor. Psikolojik duygularla ve savrulmalarla iktidar olunsun ve iktidarın küçük ve dünyevî nimetlerinden yararlanılsın yeter. Geçmişi olmayan ve geleceği kalmayan bir Turgut Özal ve ANAP sendromunu Akepe yaşatıyor.