t24.com sitesine röportaj veren Ali Bulaç, "Laiklik en çok başörtülü kadınlar üzerinden tartışıldı, ama son seçimlerdeki "Başörtülü aday yoksa oy da yok" kampanyasına çok keskin biçimde karşı çıktınız. Neden " şeklindeki soruya şu cevabı verdi;
"Edindiğim bilgilere göre kampanya AK Partiyi zora sokmak için "derin devlet" tarafından planlanmıştı. Türkiyede 3 oy deposu var: Muhafazakarlar-dindarlar-tarikatlar; şehir varoşları- yoksul kitleler ve Kürt seçmen. Bu 3 depoya ulaşabilirseniz, iktidar olursunuz. 2011 seçimlerinde AK Partiyi muhafazakâr kesimde ne vurabilir diye düşündüler..."
Bu röportajın hemen ardından "Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok Platformu"ndan zehir zemberek bir açıklama yapılarak Bulaça şu cevap verildi:
"Yazar Ali Bulaç kampanya süresince ve kampanyanın ardından uzunca bir zaman geçmesine rağmen haksız ithamlarını sürdürmüş, bizlerin "beyaz casuslar", "derin güçler tarafından kullanılmış insanlar", "iyi sıhhatte olsunların oyununa gelmiş kişiler" olduğumuza dair kimi açıklamalar yaparak, bu iddialarını kaynak göstermeden "aldığı bilgilere" dayandırmıştır.
İddiaları kampanyaya katılan bizleri büyük bir itham ve zan altında bırakmaktadır. Töhmet altında bıraktığı insanlar hangi derin güçler tarafından, nerede, nasıl kullanılmış, böyle bir bağlantı kendileri ile nasıl kurulmuştur Kendisini bu iddialara adres olan bilgi kaynaklarını ve aldığı bilginin mahiyetini açıklamaya davet ediyoruz. Aksi halde bizlerin ve kamuoyunun gözünde bir müfteri olarak kalacaktır."
Fakat bunun bir de öncesi var;
Haziran seçimleri öncesinde "Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok Platformu" sözcüsü Neslihan Akbulutla Vatan Caddesi üzerinde bulunan mütevazı bürolarında kampanyaya dönük olarak geniş bir röportaj yaptım. Neslihan Akbulut o söyleşide Bulaçın tavrına yönelik sorularımıza şu cevapları vermişti:
- Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç kampanyanıza ağır cümlelerle yüklendi, eleştirdi. Ne diyorsunuz
- Ali Bulaç başta çok üstenci bir üslupla çok haksız ithamlarda bulundu kampanyaya yönelik. Daha sonra kendisi de geri adım attı. Ben böyle söylemek istememiştim de şöyle demek istemiştim demeye çalıştı. Üslubu şu açıdan yakışıksızdı; Zaten bize yasakçı kesimler baştan beri şunu söylüyordu, bu kadınlar kendi iradesiyle başını örtmüyor, bunlar bir hareket olarak ortaya çıktıysa mutlaka arkasında birileri vardır. Ali Bulaç aynı kampanyaya bakıyor ve bize "Ha, bunlar biraraya geldiyse bu kampanyanın arkasında birileri vardır" diyebiliyor. O zihniyetteki insanların bize yaptığını Ali Bulaç da yaptı. Bu çok kınanası bir tavırdı. Bu kınamayı da gördü. Belki kendi içine döndü. Haksız bir eleştiriydi.
- Sizin arkanızda gerçekten birileri var mı
- Hayır, böyle birileri yok. 20-30 yıldır bu mücadeleyi veren kadınlar vardı. Bizler en doğal hakkımızı talep ettik. Bunun arkasında bir kuvvet aramak zaten başlı başına mantıksız bir tavırdır. Ben bir haksızlığa uğruyorum, hiçbir tavır göstermek aklıma gelmiyor, birileri gelip bana fısıldıyor ben de "Ha şimdi zamanı" diyorum. Böyle şey olur mu hiç Böyle birşeyi beklemek saçmalık. En haksız olanını Ali Bulaç yaptı."
Söz ağızan çıkmadan senin esirindir, peki ya çıktıktan sonra!..
Bakan Faruk Çelike teşekkürler
Geçen yazımda emekli olmaya çalışan bir vatandaşın mağduriyetini bu köşede dile getirdim.
Sağolsun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelikin talimatı ile konu araştırıldı ve bu vatandaşımızın mağduriyeti giderildi.
Diğer kurumlara da örnek olması açısından Sosyal Güvenlik Kurumu, Sosyal Sigortalar Genel Müdürü İbrahim Ulaş imzalı açıklamayı aynen aktarıyorum:
"14/10/2011 tarihli Milli Gazetede yayımlanan "35 Yıllık Sigortalının Emekli Maaşı Çilesi" başlıklı haber incelenmiştir.
Bilindiği üzere, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra aylık talebinde bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına ya da bu Kanunda belirtilen sigortalılık hallerinden birden fazlasına tabi olanlara aylık bağlanmasına esas alınacak kanun, bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri olup, anılan Kanun gereğince de yaşlılık aylıklarında son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde en fazla hizmetin geçtiği sigortalılık hali dikkate alınarak aylık bağlanmaktadır.
Buna göre, 3xxxxxxxxxx T.C. kimlik, 3xxxxxxxxxxxx sigorta sicil, 5xxxxxxxx Bağ-Kur numaralı Mustafa ERİŞ hakkında kayıtlarımızın incelenmesinde; 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine tabi hizmetleri bulunan adı geçenin, Kurumumuza 18/08/2008 tarihinde yaşlılık sigortası yönünden müracaat ettiği, ancak, tahsis talebinde bulunduğu tarihten önce 4/1-(a) ve 4/1-(b) kapsamında geçen hizmetleri birleştirilmediğinden, aylık müracaatından sonra aylık bağlamaya yetkili ünite tarafından 4/1-(b) kapsamında geçen hizmetlerinin istendiği, söz konusu hizmetlere ilişkin prim borcunun 06/05/2011 tarihinde ödendiğinin bildirilmesi üzerine adı geçene borcun ödendiği tarihi takip eden aybaşı olan 01 / 06 / 2011 tarihi itibariyle 2xxxxxxxx2 tahsis numarası ile yaşlılık aylığı bağlandığı, ancak, daha sonra yapılan inceleme sonucu sigortalıya tahsis talebini takip eden ay başı itibariyle aylık bağlanması gerektiği anlaşıldığından aylıklarının tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 01/09/2008 tarihinden itibaren yeniden hesaplanarak gerekli düzeltme işlemi yapıldığı anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, adı geçenin aktivasyon işleminin 01/06/2011 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla bu tarihten sonra sağlık yardımlarından yararlanmasına engel bir durumun bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim."