Anadolu Gençlik Derneği, Ankara İskitlerde "Enderun Eğitim Merkezi" adıyla yeni bir hizmet mekanının açılışını gerçekleştirdi. "Enderun", Erbakan Hocanın idealinde olan bir eğitim modeliydi. Bu açılışla, Anadolu Gençlik, liderine olan sadakatini bir kez daha ortaya koydu.

Enderun, Osmanlı döneminde saray teşkilatı ve yüksek okul seviyesinde bir eğitim kurumuydu. Devlet adamı ve her seviyede yönetici yetiştiren bir mektepti. Anadolunun en ücra yerindeki gelecek vaad eden çocuklar aranıp bulunur, yeteneklerinin heba olması önlenirdi.

Bu okullarda, İslami ve fenni ilimler, devlet yönetimi, sanat öğrenimi ve vücudun zinde kalması amacıyla beden eğitimi dersleri verilirdi. Enderun için söylenen şu söz meşhurdur: "Kapıdan çarıklı olarak giren Anadolu çocukları, ilim öğrenmiş ve yetişmiş olarak sarıklı çıkarlardı."

Osmanlının uzun ömürlü bir devlet oluşunda Enderunun büyük rolü vardı. Cihan padişahı Yıldırım Bayezid, 1402deki Ankara Savaşında mağlup olmuştu ama, Enderunda yetişen seçkin ilim ve devlet adamları sayesinde Osmanlı kısa sürede toparlanmış, 50 sene sonra dünya tarihinin seyrini değiştiren İstanbulu fethederek süper güç Doğu Roma İmparatorluğuna (Bizans) son vermişti.

Timur, güçlü bir devlet adamı olmasına rağmen, 30 sene içinde devletini parçalanmışlıktan kurtaramamıştı. Çünkü, Timurun Enderun gibi bir eğitim kurumu yoktu.

AGD Genel Başkanı Salih Turhan, Enderun Eğitim Merkezinin açılış sebebini "İnsanlık, huzur ve barışın hasretini çekiyor. Ülkemizde pek çok problem var. Batılın yıkılıp hakkın galip gelmesi için yapılan bir çalışma" şeklinde değerlendirdi.

ÇETİN BİR İMTİHANDAN GEÇİLDİ

Açılış töreni sırasında nice hatıralarım canlandı. Erbakan Hoca, Enderun hedefini daha 28 Şubat öncesi yıllarda koymuştu. 28 Şubat sürecinde kitleler, Milli Görüş ve MGV için her şeyin bittiğini düşünüyordu.

Ama, MGV bütün ezberleri bozdu, hesapları alt üst etti. Niçin çalıştığının şuuruna varmış hiçbir MGVli görev yerini terk etmedi. Hem de darbecilerin "Gerekirse silah kullanabiliriz" açıklamalarını yaptığı, fişleme söylentilerinin ayyuka çıktığı bir zamanda. 28 Şubat sürecinde nice kahraman (!) meydan yerini terk ederek her biri bir deliğe girdi.

Milli Görüşçüler, asrın lideri Erbakan Hocanın rahle-yi tedrisinden geçmişler, onun "Asıl kahramanlık, çay sohbetleri ve edebiyat meclislerinde ahkam kesmek değil; yük ve baskı altında da istikametten ayrılmamaktır" sözündeki manayı kavramışlardı. Onun için tuttuğu eli bırakmıyor, verdikleri söze sadık kalıyorlardı.

28 Şubatın en baskılı günlerinde genel başkanlık yapan merhum Adnan Demirtürk, aylık toplantılarını Türkiyenin en gözde mekanlarında yapıyor, "Haberiniz olsun, biz görevimizin başındayız" mesajını veriyordu. "En büyük emniyet çalışmaktır" diyerek artan bir performansla görevini yürüten rahmetli Adnan Demirtürkü gördükçe; Başını Vermeyen Şehit hikayesinin kahramanı Kuru Kadının "Fani bedene kefen yakışır" sözü aklıma geliyordu.

Yıldırım Bayezidvari hareket eden Milli Gençlik erlerinin pratikliğine bakın ki; Milli Gençlik Vakfının kapatılması için hukuki sürecin tamamlanmasından sonraki ilk hafta içinde, illerimizde hemen Anadolu Gençlik Dergisi temsilciliklerini faaliyete geçirdiler. Aciz bir kardeşiniz olarak, bu destanlık fedakarlık ve mücadeleyi çok yakından takip etme fırsatı buldum.

GÖZ YAŞARTICI ÖRNEKLER

Milli Gençlik kadroları mütevazi insanlar... Çalışmalarını Allah için yapıyor, acılarını içlerine gömüyorlar... Eğer, onların hangi şartlarda mücadele vererek bugünlere geldiklerinin kitabı yazılsa, inanıyorum ki, bugünün en ilginç eseri meydana gelirdi. Bunu iki örnekle anlatmak isterim:

1. 2003 Ocakıydı. Hafta içi bir gün Ulustaki 5 katlı genel merkez binasına uğramıştım. Koskoca binada, Bekçi Mehmet Ağabey ve Genel Sekreter Ali Özdemirden başka kimse yoktu. Milli Gençlik, tarihinin en büyük maddi sıkıntısını yaşıyordu. Parası ödenemediği için telefon ve elektrikler kesilmişti. Kalorifer yanmıyordu. Mehmet Ağabey, battaniye gibi bir palto giymiş, Ali Özdemir bey sarımsı pardesüsü ile illerdeki çalışmaların takibini yapıyordu. Elleri ve yüzü soğuktan mosmor kesilmişti. Her ikisi de görevlerinin başındaydı ve durumlarından şikayetçi değillerdi.

Kriz noktasına gelen maddi sıkıntının gerekçesini anlamaya çalıştım. Zaten devlet, MGVnin 166 kalem malına el koymuştu. Gömlek çıkaran pek çok kişi, milletvekili, genel müdür vb. mevkilere geldikten sonra aidat ve dergi aboneliklerini kesmiş, MGVye mekan bağışlayan pek çok kişi de, ya mekanını geri istemiş, ya da kira ücreti talep etmeye başlamıştı. Gelir kaynakları bir anda dibe vurmuştu. Daha nice engellere rağmen, Milli Gençlik bayrağı yere düşürmedi.

2. Uzun süre MGV ve AGD çalışmaları içinde yer alan İzmirli Mustafa Eras Hocadan dinledim: "Genel Merkez emriyle Muğlaya gittim. Üniversite öğrencisi olan AGD Muğla Şube Başkanı beni terminalde karşıladı. Hocam, zaten evimiz yakın, yürüyüverelim dedi. Fakat, git, git bitmiyor. Belki yarım saatlik mesafe. Eve vardık. Yemek koydular. Bir bulgur pilavı, bir de önceki günden kalmış makarna. Sofrada başka bir şey yok. Bozuntuya vermeden yemeye çalıştım. 1-2 saat kadar sohbetten sonra, AGD yöneticisi gençleri lokantaya davet ettim. Hepsinin yüzü gülüyordu. Sonradan öğrendim ki, AGD Muğla Şube Başkanının cebinde şehir içi minibüse verecek yol parası bile yoktu."

İşte, bu şartlar içindeki öğrenciler, herkesi imrendiren Kuran Ziyafeti programı yaptılar. Minibüs ve otobüs tutamadıkları için, topladıkları 1er, 2er liralarla kendilerini temsilen birkaç arkadaşını fetih kutlamalarına gönderdiler. Erbakan Hocanın "İman var, imkan var", "İnanç tekeden süt çıkarır" sözlerinin canlı örneği oldular.

Ey Milli Gençlik, ey Milli Görüşçüler! Davamızı "bitti" sandıkları noktadan; liderin ideali olan "Enderun Eğitim Merkezi"ni açma noktasına geldik. Gençlerin törendeki duruş ve kararlılığını görmeliydiniz! Rabbimiz, Enderun gibi sağlam bir eğitim kurumu bereketiyle; Ankara Savaşı yenilgisinden sonraki 50 sene içinde Bizansı fethetme fırsatı verdiği gibi; ataları gibi iman, azim ve kararlılığa sahip Milli Görüşçüleri de yardımsız bırakmayacaktır. Gayret bizden, takdir Allahtan!