Senaryolar üzerinden dünyanın yeni bir çatışma ortamına girdiği bir dönemde, Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla almış görünüyor. Herkesin bir senaryosunun olduğu bir ortamda, Türkiye ve bölge açısından "en kötüsü", muhtemelen Müslümanların "Melheme-i Kübra", Yahudilerin, Hıristiyanların ve Evanjelistlerin "Armagedon" olarak adlandırdıkları  "Kıyamet Savaşı" ya da bir diğer ifadeyle "Son Savaş" olacaktır.

Bunu biz söylemiyoruz. Kutsal kitaplardan think tanklara kadar (örneğin, ABDli strateji merkezleri Brookings, American Enterprise ve Savaş Çalışmaları Enstitüsünün Türkiyeyi Suriye ile savaştırmak üzere hazırladığı son ortak senaryoya bu perspektiften bakılabilir) bir çok yerde bu savaştan bahsediliyor. Bahsedilmenin ötesinde, artık buna inanmışlar tarafından bu sürecin hızlandırıldığı bile görülüyor.

Bu kapsamda 11 Eylülün "Kıyamet Savaşı" adına bir dönüm noktası oluşturduğunu söylemeye gerek yok. Özellikle Bush yönetimiyle birlikte Evanjelist anlayışın Ortadoğuda uygulamaya koyduğu proje, tek kelimeyle bu sürece hizmet etmeye yönelik olarak görülüyor. Hatırlayın, Bushun sonradan gaf olarak ilan edilen konuşmasını... Ne demişti

Evet, "Bu bir Haçlı seferidir" ifadesi, hiç kuşkusuz Amerikan liderlerinin bir çoğunun bilinçaltındaki İslam dünyasına yaklaşımın bir kez daha tezahüründen başka bir şey değildi. Dolayısıyla, Mesihçi bir anlayış üzerine inşa edilmiş ABDden böyle bir açıklamanın gelmesi, Müslümanlar açısından sürpriz olmadı...

Dolayısıyla, Armagedon Savaşının temelde Müslümanları ve Ortadoğu coğrafyasını esas aldığını biliyoruz. Buna göre, Hz. İsa (a.s.)nın yeryüzüne dönebilmesi için Müslümanlara karşı bu savaşın yapılmasını şart gören Museviler ve Hıristiyanların önemli bir kesimi, ki bunların başında Evanjelistler gelmektedir, bu savaşın alt yapısını aşama aşama gerçekleştirmekteler. Bu noktada İsrail Devletinin 1948de kurulmuş olması bile, bu kesimler tarafından başlı başına bir başarı olarak telakki ediliyor.

İsrailin kurulması sonrası, Müslümanlarla giriştiği savaşların sonunda başlangıçta sahip olduğu toprakların onlarca katına sahip olması, bu yöndeki inanışı fazlasıyla kuvvetlendirmişe benziyor. Özellikle Filistin meselesinde İslam dünyasının içine düştüğü durum, Irakta yaşanan işgal süreci ve son olarak Suriyede yaşananlar, bu kesimi Armagedon noktasında daha fazla cesaretlendirmiş gibi. Bir diğer ifadeyle, Nilden-Fırata kadar "Büyük İsrail" için şartlar fazlasıyla oluş(turul)muşa benziyor.

Nasıl benzemesin Bugün, bu projenin önündeki en büyük engel Türkiyede karşılıklı top atışları altında ciddi ciddi bir savaş olasılığı konuşulurken, dış politikada gelinen aşamaya yönelik bir uyarı-dikkat çekme niteliğinde kabul edilebilecek olan "en kötü senaryo gerçekleşiyor" sözleri bu ortamda sarf edilirken ve tüm bu gelişmeler karşısında bildik bazı kesimler "zil takıp oynarken", ne denmesi bekleniliyor Dolayısıyla, şu meşhur "en kötü senaryoyu" burada biraz olsun açmakta fayda var.

Hiç kuşkusuz, en kötü senaryo bizim açımızdan Türkiyenin savaşa girdiği ya da çekildiği bir senaryo olacaktır. Nitekim gelinen aşama itibarıyla, Türkiye-Suriye arasındaki "hızlandırılmış planlı kriz", söylem-eylem boyutunda bu olasılığı düne göre fazlasıyla güçlü kılıyor, her ne kadar bizler halen buna pek ihtimal vermek istemesek de...

Şimdi düşünün ve hayal edin... Türkiye bir anda "gaza getiriliyor ve ordumuz kara-hava-deniz unsurlarıyla Suriyeye, daha doğrusu Esada haddini bildirmek ve bu ülkeye demokrasi, insan hakları, özgürlük getirmek için giriyor. Başlangıçta Suriye ordusu direnemiyor ve Şama doğru çekiliyor. Hatta Şamın düşmesi bile bir ara an meselesi oluyor.

Peki, sizce bu kadar kolay olur mu Yani, savaş böyle devam eder ve Türkiyenin zaferiyle sonuçlanır mı

Eğer mevcut şartlar altında bir senaryo kurguluyorsak, açıkçası bu o kadar da kolay değil. Çünkü, böylesi bir durumda İran, Suriye ile yaptığı ittifak anlaşmasının bir gereği olarak savaşa girecektir, ki bunu her defasında dile getiren Mollalar en azından kararlılıklarını göstermek ve caydırıcı olabilmek adına bunu yapmaktan çekinmeyeceklerdir (eğer Türkiye ile gizli bir anlaşmaya varıp, son dakikada bu tutumlarından caymazlar ise)...

Tabi, İranın da savaşa dahil olmasıyla birlikte, otomatikman Lübnan, daha doğrusu bu ülkedeki Hizbullah vb. gruplar da Türkiyeye karşı savaşa gireceklerdir, diğer ülkelerden gelecek Şii savaşçılar hariç...

Buna bir de, Irakın dahil olmasıyla (ya da edilmesiyle) birlikte, ki bu olasılık hiç de az değil (en azından Barzaninin son dönemde yaptığı hazırlıklar ve Türkiyenin hami rolü görüntüsü göz önünde bulundurulduğunda), o zaman  bu savaş Türkiye-Suriye çatışmasından bir anda bölgesel bir iç savaşa ya da hesaplaşmaya dönecektir.

Peki, sizce savaş bu ülkelerle sınırlı kalacak mıdır Elbette, "hayır"! Şimdi burada biraz nefes alalım ve gelecek yazıyı bekleyelim. Çünkü, "Kıyamet Savaşı" asıl o zaman başlıyor...