Son yıllarda akraba ve arkadaş çevremdeki kimi gençlere bakıyorum.

Kimisi okumakta, sadece okuluna gidip gelmekte.

Kimi, mesleki bilgilerini artırmanın yanı sıra hararetle yabancı dile de yönelmekte.

Kimisi de sadece okuduğu mekteple sınırlı kalmayıp mesleki bilgileri öğrenmek zaten boynunun borcu deyip başka ilimlerle, güzel sanatlarla da ilgilenmekte.

Bir koltukta birkaç karpuz taşımakta.

Kimi ise dershane müdavimliği gereği birkaç yıl oralara takılmakta.

Belki çalışsa üniversite hedefini bile tutturacak ama hâlâ hayatla dalga geçmekte, sınıf düzenini bozmakta, diğerlerinin öğrenme yolunu sabote edip aslında kendi düşmanı yine kendisi olmakta.

O birkaç yılı da heba edip üniversite defterini kapatınca; çalışmaya, iş tutmaya, meslek öğrenmeye hiç heves yok.

Oturuyor.

Bilgisayarı başında sanal dünyasında sigaraları deviriyor.

Annesinin ayağına kadar getirdiği yemekleri yiyor.

Bir tuvalete kalkıyor yerinden.

Kaloriferli evlerde yaşıyor.

Sultanlarda yok keyfi.

O yaşa gelinceye değin ne bir sanatı, hüneri, mesleği olmuş.

Oysa her dönemin sultanlarının bir meşgalesi vardı.

İsmail Hami Danişmend, el işleri ile geçinen padişahları konu etmiş. Ancak son devir Osmanlı padişahlarının devlet hazinesinden maaş aldıklarını ama daha öncekilerin aylığı yoktur. Gelir kaynakları, kendilerine düşen ganimet hisseleri ve İstanbul ile taşradaki meyve bahçelerinin geliri ve birde İslam geleneği gereği, kendi el işlerinin çarşılarla pazarlarda satılmasından elde ettikleri kazançlardan ibarettir.

Fatih’in mesleği bahçıvanlık, Kanuni kunduracı, 2. Selim kuyumcu ve hilalci, 3. Murad okçu, 4. Murad yaycı, İbrahim hilalci ve bağa işçisi, 4. Mehmed düğmeci, 3. Ahmed hattat, 1. Mahmud hilalci ve kuyumcu, 3. Osman marangoz, 3. Mustafa para basardı, 1. Abdülmecid, okçu ve yaycı, 3. Selim ipekli kumaş boyacısı idi.

Padişahların nafakalarını temin için yaptıkları bu el işleri ya devlet ve saray erkânına satılır veya çarşılarla pazarlarda satışa çıkarılarak büyük bir rağbetle kapışılırdı. Fakat 2. Mahmud’un hat eserleri, 2.Abdülhamid’in ünlü mobilyaları piyasaya verilmemiştir. Meraklısı çeşitli saraylara dağılmış çivi kullanılmadan yapılmış, ahşabın bir dantel gibi zarifçe nakışlandığı Hamid marangozluğunu seyrederken hayran kalmaktadır.

Koskoca cihan sultanları talaş tozları arasında gece gündüz çalışmışlardır.

Bir de güzel sanatlarla ilgilenmişler pek çok şair, besteci ve ressam sultan, edebi zevkten de geri kalmamışlardır.

Çevremdeki çocuklara bakıyorum da.

Bir elleri yağda bir elleri balda.

Keyifleri sultanlarda yok.

O eski İstanbul kışlarında mangal başında tir tir titreyen sultanlar bir de zamane gençleri.

Bir ayakları seferlerde, elleri geçimlerini sağlayacakları işlerde, yürekleri şiirde, musıkide.

Torunları, onlardan çok daha lüks imkânlarda.

Artık kellelerin uçtuğu ne savaşlar var, ne rızıklarını kazanacakları bir beceri ne de bedii bir zevk anlayışları.

Kaloriferli odalarında; çikolata, cips, kola çöplerinin ayakları altında yığıldığı.

Gel keyfim gel değil işte.

Sefere çıkmalarına gerek yok, düşman kendilerine yine kendileri.

Üretmeyen tüketen bu nesil mutluluk yoksulluğu çekecek gibi.

Bizim neslimizden arkadaşlarımızı görürdük, hem okur hem de hafta sonlarında çalışırlardı.

Ya bir bakkal çırağı olarak görürdük onları, ya ayakkabı boyarlardı, ya da pazarlarda kesekâğıdı, su, limonata satarlardı.

İşte o nesildir, şimdiki tembellerin ebeveyni olan kuşak.

Son nesli resmederken erkek gibi bir izlenim çıkmakta ama kadın cinsinde de tembellik tavan yapmakta.

Eşinin aldığı iki kuruş maaşla geçinmeye çalışan ama ben de bir şeyler üreteyim, evde çocuklara bakarken bir şeyler dikip örüp nakışlayıp el emeği göz nurunu satıp hayat savaşına karşı durayım demiyor.

Zamanelere ev işleri bile ağır geliyor, temizlik ve yemek yapmaktan şikâyet ediyor.

Eşinin küçük maaşını da çar çur ediyor.

İnternetten sipariş verip kredi kartı ile alışveriş yapıp faiz ahtapotu ile borçlandırdığı eşini çıldırtacak geri zekâlılıklardan da geri durmuyor.

O kahvaltı senin bu çay benim facebookda, marifetmiş gibi paylaşıyor.

Üretmiyor, çalışmıyor, okumuyor.

Çocuklarına yetkin bir anne de olamıyor.

Söyler misiniz keyif bu hayatın neresinde.

MİNE ALPAY GÜN