Mahalle baskısı kavramı, Prof. Şerif Mardin’in sosyo kültürel hayatımıza bir hançer gibi soktuğu, bu kavram üzerinden birilerinin “güç ve tahkimat” devşirmeye çalıştığı bir kavram olmuştu. Özetle, muhafazakâr ve dindar kesimin sosyal etkilerinin artmaya başlamasıyla birlikte laik olan kesimin üzerinde bir baskı oluşturulmaya çalışıldığı faraziyesi geliştiriliyor, insanların arasındaki görüş farklılıkları “Öteki-Beriki Mahalle” olarak adlandırılan bir eksende değerlendiriliyordu. Kuşkusuz, bu kavram, kendilerini laik olarak tanımlayan kesimin Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiği kazanımları kaybetmemek, hatta kendilerine daha çok nemalar oluşturmak için yaslandıkları bir materyalist formülasyondan başka bir şey değildi. Zira yıllarca devlet kademeleri dâhil olmak üzere, bürokrasinin tüm alanlarında yuvalanan, buralardan sağladıkları otokratik gücü, kendileri gibi olmayan, kendileri gibi düşünmeyenlerin üzerinde keskin bir kılıç gibi hissettiren bu kesimin, ellerindeki oyuncaklar birer birer alındıkça “ağlaşmaları” ve “hırçınlaşmaları” doğal bir sürecin tetiklenmesine yol açıyordu.
Hatırlarsanız, 28 Şubat sürecinde başörtülü üniversite öğrencilerine, aklı başındaki, kendi kararlarını kendileri alabilecek yetenekteki kızlarımıza, “Başörtünüzü çıkarın” direktifi verip, bu direktifin yerine gelmesi yönünde bilim yuvası üniversitelerin içinde “ikna odaları” kuranlar, bu yönde daha önce hukuksuz, mantıksız şekilde aldıkları kaleler birer birer düşmeye başlayınca, sinirden ne yapacaklarını şaşırmışlardı. İkna odalarının mucitlerinden o dönemin öğretim üyesi, şimdinin CHP Milletvekili Nur Serter, başörtülü öğrencilerin üniversitelere hiçbir genelgeye bağlı kalmaksızın serbestçe girebilmelerine imkan tanıyan süreçte, televizyonlara çıkıp beyanat verirken, neredeyse şarıl şarıl ağlayan bir görüntü vermekteydi. Bu kesimin Cumhuriyet tarihi boyunca da dini değerlere saygı noktasında iler tutar bir girişimlerine şahit olmak mümkün olmamışızdır zaten. CHP zihniyeti denilince akla, Kur’an-ı Kerim okunmasını yasaklayan, camileri cemaatsiz bırakıp ahıra dönüştüren zihniyet gelir. Türkiye’nin demokrasi mazisindeki kara lekelerin büyük yekûnunda CHP zihniyetinin damgaları ardı ardını sıralanmıştır.
Geçtiğimiz haftadan beri televizyonlarda en önemli haber olarak Üsküdar Validebağ Korusu’ndaki arbedeler veriliyor. Validebağ Korusu’nun en uç noktasında, korunun genel çehresini değiştirmeyecek şekilde bir cami inşaatına başlandı. Başlandı başlanmasına ama yukarda izah etmeye çalıştığımız zihniyet yüzünden bir türlü tam anlamıyla inşaat yürümüyor. Koruyu bahane eden birileri, camii inşaatında çalışan araçların önlerini kesiyorlar, koruda çadırlar kuruyorlar, polisle çatışıyorlar, yoktan yere arbede çıkarıyorlar..,
Elbette, camii inşaatını engellemeye çalışanların en önünde yine Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri var. Polise saldırıyorlar, TOMA’ları engelliyorlar, inşaat araçlarını engelliyorlar. Huylu huyundan vazgeçmez diye bir atasözümüz vardır. CHP zihniyetinin farklı bir davranış türü sergilemesini beklemek bizim için hayal olurdu.
Önceki gün bir televizyon kanalında camii karşıtlarından birisiyle röportaj yapılmış… Diyordu ki, “Ezan sesi beni rahatsız eder”… Cümleleri ardı ardına yuvarlıyordu ve en sonunda da şunu söylüyordu, “Biz de elhamdülillah Müslüman’ız”
CHP zihniyeti dediğimiz şey işte tüm boyutlarıyla bu cümlelerde gizlidir… “Benim dedem de müftüydü… Benim anam beş vakit namaz kılar… Benim ninem de başörtüsü takar… Ben de Müslüman’ım ama ezan sesi beni rahatsız etmesin.”
Müslüman’san, Müslüman gibi davran kardeşim!