Yeni bir anayasa hazırlanması AK Parti’nin sürekli gündemde tuttuğu bir konu. Seçim kampanyalarında malzeme yapıldığı gibi, bu hususta oluşturulan partiler arası komisyonunun çalışmalarından da sonuç çıkmadı. O günlerde ısrarla partilerin her konuda mutabakat sağlayarak yeni bir anayasa yapmalarının mümkün olmağına dikkat çekmiş, gerekçelerimi de sıralamıştım. Söz gelimi AK Parti ile CHP bütün maddeler üzerinde mutabakat sağlayarak yeni bir anayasa yapması düşünülüyorsa bundan bir sonuç çıkmayacağını ileri sürmüştüm. Çünkü devlet düzeninden hukuki sisteme, pek çok konuda iki parti arasında görüş farklılığı söz konusuydu. Böyle olunca da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeni bir anayasayı en azından referanduma götürecek güce sahip olan AK Parti gerçekten yeni, özgürlükçü bir anayasa yapılmasını samimiyetle istiyorsa bu işi sonuçlandırıp referanduma götürmesi, milletin hakemliğine müracaat etmesi gerekirdi. Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören anayasa değişikliği yapılmış ve referanduma sunulmuştu. Halkın oyları ile anayasa değişikliği yürürlüğe girmişti. Aynı yol yeni anayasa hazırlanması hususunda da uygulanabilirdi. Ne var ki, bu yapılmadı, ısrarla partiler arasında tüm maddeler üzerinde uzlaşma sağlanarak hazırlaması gündemde tutuldu. Böyle bir yaklaşımın gerçekleşmesi elbette iyi olurdu ama gerçekleşmesi mümkün olmayan bir uygulamada ısrar edilmesi yeni anayasa yapılmasının çıkmaza sokulması anlamına geliyordu. Bir başka ifade ile partilerin uzlaşması ile yeni anayasa yapılmasında ısrar etmek -bu uzlaşma isteği nereden gelirse gelsin- yeni anayasa istiyor görünerek yapılmasının önünü kesmek ve suçu da diğer partilere yıkmak anlamına geliyordu.
Şimdilerde partiler arasında yürütülen dolaylı koalisyon pazarlıklarında da yeni anaysa olmazsa olmaz şart olarak ileri sürülüyor. Hemen belirtelim ki toplumun yeni özgürlükçü bir anayasaya uzun yıllardır ihtiyacı var. Bir başka ifade ile toplum darbe anayasalarından kurtulmak istiyor. Bunu yapacak olanlar da siyasi partiler. Meseleye son 13 yıllık dönem bazında bakıldığında yeni anayasa hazırlanmasında sorumluluk birinci derecede AK Parti’ye düşüyordu. Çünkü üç dönem tek başına iktidar olmuş, hatta ilk seçimin ardından yüzde 36 oy almakla birlikte anayasayı tek başına hazırlayarak Meclis’ten geçirmesi mümkün iken bu yapılmamıştı. O zaman muhalefet yüzde 36 oy almış bir partinin tek başına yeni bir anayasa yapmasına karşı çıkmış, AK Parti de bu itirazı kabullenmişti. Hâlbuki yüzde 36 oy almış olmak iktidar partisinin yeni bir anayasa yapamayacağı anlamına gelmiyor. Kaldı ki, yeni anayasa hazırlanır, Meclis’ten geçtikten sonra ihtiyaç olmasa bile halkın oyuna sunulabilirdi. Seçmenin yüzde 50’den fazlasının oyunu aldığı takdirde azınlığın değil çoğunluğun benimsediği bir anayasa ortaya çıkar, buna da muhalefetin itiraz hakkı kalmazdı. İtiraz edilmesi halinde de muhalefetin seçmenin çoğunluğunun oyunu dikkate almadığı, itibar etmediği anlamına gelirdi. AK Parti iktidarının üçüncü döneminde her partinin eşit üye ve dört partinin uzlaşması ile yeni anayasa hazırlanması talebi de toplumu oyalamaktan öte bir sonuç vermedi. Anayasa hazırlama komisyonunda partilerin eşit üye ile temsil edilmesi görünüşte iyi niyetli bir uygulama gibi görünse de sonuçta yeni anayasa hazırlanmasını engelleyen bir uygulama olarak sergilendi. Tüm bunlar bilinirken bugün yine bir koalisyon kurulmasının şartlarından birisinin yeni anayasa hazırlanması olarak belirlenmesi bu defa da istiyor görünerek koalisyon kurulmasını engellemek, böylece erken seçimi gündeme getirmenin bahanesi olarak gündemde tutuluyor izlenimi veriyor.
Kısacası iktidar ve muhalefet neyin nasıl olabileceğini değil, neyin olamayacağını göstermenin peşinde görünüyor.