İnsanı umutsuzluk ve yenilmişlik duygusuna sevk edecek bir şey varsa, o da kendi sesiyle konuşmamasıdır. Bu tespit içinde önemli bir ayrıntıyı barındırıyor. İnsanın, kendine yabancılaşması, kendinden uzaklaşması ve kendini var eden bütün nedenlerini kaybetmesi işte bir insanın felaketinin ilanıdır. Bu nedenle insanın inandığı ile eylediği çelişmeye başlamışsa eşik çoktan geçilmiş demektir. İnsanı o dipten çekip çıkaracak, ruhuna sondajı vuracak bir adım gerekir ancak topyekûn çürümüş bir toplumda bunu yapmak da hayli zordur. Çünkü çeşitliliğin, düşünmenin, üretmenin ve paylaşmanın bütün yolları tıkanmıştır. Anlama ve anlatma ve de dinleme ve konuşmanın yerini yargısız infaz almıştır. Ki bu güç sarhoşluğu ile insanların acılarının üzerinden devşirilen sapkın arzular damarlarda dolaşmaya başlar. Böylesi zamanlarda insanlar, korkularını bastırmak için daha çok bağırmaya, daha çok insanlıktan uzaklaşmaya başlarlar. Tam bu nokta da insan sesini kaybeder ve umutsuzluk içerisinde teslim bayrağını çeker. Artık bir adım atacak mecali kendinde bulamaz ki bulunmuyor.
Hayat uzun bir yürüyüş ve bu yürüyüşte en büyük yıkım adımların bir birine eklemlenmemesi sonucu kimi zaman dünyanın cazibesi kimi zaman da rızık endişesi ve fakirlik korkusu ile insan kısa yoldan sonuca ulaşmak istiyor. Haliyle de bir irade ortaya koyamıyor, hedefleri sadece kendi hikâyesine indirgiyor. Bu durum, “çile”li yollara talip olan herkesin temel bir problemi olarak çözülmeyi bekliyor. Yaşadığımız zamanın ihtilaflara, çatışmalara ve parçalanmalara varan bu görüntüsünün ardında da insan’ın bozulmasını arayabiliriz. İnsan bozulduğu için ne temsilde ne düşüncede ne de aksiyonda bir özgünlük yok. Ondan dolayı ne bu yamalı zihinsel süreçler ne de bu devşirme dil ve kültür bir medeniyet inşa edecek insanı, nesli ortaya çıkarmıyor. Kötünün, ahlaksızın kutsandığı değerlerin günden güne ihtiyaca göre değiştirildiği bir zamanda insanın düştüğü bu kuyudan çıkması için icat edilen her yapay çözüm problemin derinleşmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Bu yüzden de kendini, hakikatini arayan, temiz kalabilmeyi başarabilen insanlar toplum dışına atılırken, erdemli olabilmek ve onları koruyabilmenin yolları ise dikenli tellerle çevrili bir halde. Ondan dolayı da bu değerlerin müşterisi yok. Hattı zatında atacağı adımdan, söyleyeceği yeni bir sözden her şeyden daha çok korkan insanlar var. Bu da her ortamda bir neme lazımcılığa; durmaya, duymamaya, görmemeye, söylememeye varıyor. Zaman içinde rehavete ve atalete sebep olan bu haller uygulama sıklığı arttıkça bir karakter haline geliyor. İçe doğru kapanan insan, toplum ve dolayısıyla kültür üretme kabiliyetini kaybettiği gibi yozlaşmanın da kemikleşmesine neden oluyor. Ekonomik, sosyal ve kültürel alanda her geçen gün karşılaştığı müeyyideler ile manevra kabiliyeti kaybolan insanların, toplumların ve de onların yöneticilerinin ortaya koyduğu reaksiyon kuru gürültünün ötesine geçemiyor. Hamasette artık dikiş tutmuyor çünkü duyuş da sağırlaşma, görüşte körleşme var. Bu durum bütün bozuk zamanların ortak özelliğidir. Eskiden dünyanın her bir köşesinde bir kurtarıcı (Mesih/Mehdi) beklenirdi, şimdi o beklentiden de vazgeçilmiş gibi. Ne yapalım bu da böyle diyerek; geçse de olur, geçmese de modunda bir haleti ruhiye hâkim.
Oysa Topçu’nun ifadesi ile “Ümit dua halidir. Samimi olan ve mutlak kuvvetten başkasına güvenmeyerek yalnız ona teslim olan” için bu perde elbette aralanacaktır. Çünkü “ancak O’na ibadet edip, O’ndan yardım isteyen” ve istikametine hiçbir dünyevi vehmi bulaştırmayanlar için sadece müjde var. Onlar azimli bir gayret vardır. Ve onlar için ‘ellerinin emeğinden daha hayırlı bir şey’ yoktur. Onların hedeflerinde ne makamlar, mevkiler ne rütbeler ne de dünyalıklar vardır. Onlar rahmet ve merhameti sonuz bir yola revan olmuş kişilerdir. Dünyada karşılaştıkları cefalar, töhmetler altında yol alırlar ve bilirler ki, bu yol kendileri ile başlamadı ve de kendi zamanları ile de sınırlı değildir. Hesap gününe inandıkları için adaletli ve merhametlidirler. Sonsuz bir düzlemde yol almaya ne matematik yeter ne hamaset ne de ticaret yeter. O düzlemde korku yoktur, pazarlık yoktur. İnanmak ve yaşamak vardır. İnce bir çizgi halinde yaşamak, bir an sonrası hesap verecek gibi sorumluluk şuuru ile aşkla yaşamak. Gönül gözünü, kulağını, aklını mutlak’a açarak yaşamak, gerisi hikâye… İşte kaostan çıkmak için “Ey iman edenler! İman edin” inceliğinde yaşamak. Ümit ile korku arasında… Ağlardan sıyrılıp, çağlara yol alacak bir yaşamak! Hoşça bakın zatınıza…
TAŞ GEMi
“Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir, yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin”
(Zülfü Livaneli)
Not: Selçuk Küpçük, yeni bir kayıt paylaştı. Merhum Akif İnan’ın, “Yazık Bana Vahlar Bana” isimli şiirini bestelemiş. Çok da güzel olmuş. Azam, “Abi, dinleyelim” dedi. Birkaç gündür dinliyoruz. Çevirip çevirip dinliyoruz. İyi geliyor. Gönül evi yıkmaktan çekinenlerin ruh telinden, yükseliyor müzik. Ölüm korkutmuyor, hasretlik duygusu koymasın diyor. Bütün sesleri kısıp, müziğin sesini açalım. Orhan Taşkır, Erol Parlak’tan “Sevmeli Cananı Canı Gönülden”i dinleyelim der. Mahmut Örün, Ahmet Kaya’dan “Şafak türküsü” nü dinleyelim der. Bu hafta küçük bir liste yapacak kadar şarkımız var ancak şimdilik bunları tadıyoruz.
Bize kadar
Adorno ince görmüş ve “Önceki haline geri dönmek ister insan, çalışmak zorunda olmamak için çalışır” demiş. Yusuf Yalanız,“Kâinatı tefekkür etmek insanda “düzen” (ahlakı)bilincini harekete geçirir” der. İbrahim Veli “Hayatın boşluklarını kapatan her bir kelime hayata bakışı değiştirir” diyor. Kavramların ördüğü dünyaya dikkati çekiyor. Bu hafta Ragıp el-İsfahani’nin, “Erdemli Yol” kitabı var. Kitap, İz yayınlarından… Bu hafta “Meçhul Kız- TheUnknown Girl” filmi var. Gelecek ile vicdan arasında bir yerde diri ile ölü arsında bir arayış. Kendine doğru bir sondaj…
DAĞARCIK
“Hayatın akışı içinde bir anıyı aradan çıkarmak; bir şiirin içinden güzel bir mısrayı çıkarmak gibi. Birinde anlam bozulur diğerinde seni sen yapan her şey!” (Üzeyir Türk’ten tadımlık)
TEKKE
“Akıllı kimdir? Herkesten öğrenen. Kuvvetli kimdir? Hırslarını yenen. Zengin kimdir? Halinden memnun olan…” (Meksika atasözü)
Bir lahza
“Doğru kararlar tecrübeden gelir; ama tecrübe kötü kararlardan oluşur.” (TheMechanic’ten)