UZUN yıllardan beri özellikle tarım ürünlerinde
üreticiden tüketiciye gelene kadar ortaya çıkan fiyat artışı gündeme gelir.
Üretici emeğinin karşılığını alamazken fiyatların yüksekliği sebebiyle
tüketicilerin bütçesini zorlar Olay bununla da bitmiyor, her ay açıklanan
enflasyon rakamlarında özellikle kış ve ilkbahar aylarında tarımsal ürünlerin
fiyatındaki yükseklik etkili oluyor. Çoğu zaman çiftçinin ürünü tarlada ya da
ağacında kalırken büyükşehirlerde market ve pazarlardaki fiyatlar insanı
dehşete düşürüyor. Tarladan bedava denecek bir fiyata alınan ürünün büyükşehirlerde
5-10 misli fiyata satılıyor oluşunun sorumluluğu genellikle aracılara yüklenir.
Bu sebeple de çiftçi emeğinin karşılığını alamazken aracıların büyük karlar
elde ettikleri söylenir. Ama bu bozuk düzenin ıslahı akla gelmez. Gelse bile
kurulmuş olan düzeni değiştirecek gücü siyasi iktidarlar ya kendilerinde
bulamazlar ya da böyle bir sorunla uğraşmak istemezler. Bunun yerine çitçilere
bir takım destekler vermeyi tercih ederler. Çitçilerin desteğe ihtiyacı
olduğunu inkâr mümkün değil. Çünkü çiftçi desteklenmezse tarım ülkesi olmakla
övünürken bir süre sonra tarım ürünlerinin dışarıdan ithali söz konusu
olacaktır. Desteğe rağmen tarımsal ürün ithalatı sürüyor.
Uzunca bir süre Mersin in Aydıncık, Bozyazı ve Anamur
ilçelerinde bulundum. Sürekli ikamet etmesem de irtibatım hiç kesilmedi. Bu
sebeple seralarda sebze üreten insanların durumunu yakından biliyorum.
Seralarda muz üretimi yapanların durumu nispeten iyi olmakla birlikte kış
aylarında salatalık, domates, patlıcan, biber gibi sebzeleri yememizi sağlayan
üreticilerin durumu bir türlü düzelmedi/düzeltilemedi. Söz gelimi birkaç gün
önce markette salatalığın kilosunun 350 kuruş olduğunu görünce Bozyazı da
serada salatalık üreten bir tanıdığımı arayarak, salatalığın fiyatını sordum.
Aldığım cevap 50 kuruş oldu. Birkaç güne kadar da 40 kuruşa düşeceğini söyledi.
Bu bakımdan hükümetlerin kontrolünde pazarlamaya yönelik yeni uygulamaların
hayata geçirilmesi gerekiyor. Yani, üreticinin 40-50 kuruşa sattığı salatalık
Ankara da tüketiciye 350 kuruşa ulaşıyor. Üretim yeri ile tüketim noktası
arasında salatalığın fiyatı yüzde 700 artış gösteriyor. Aynı durum domates,
patlıcan, dolmalık biber ve sivri biber için de geçerli. Üretici ile tüketici
arasında bu fiyat artışının sadece sera ürünleri ile sınırlı olmadığını,
zeytinden, mercimeğe, kuru soğandan patatese ve kuru fasulyeye kadar her üründe
söz konusu. Kısacası, çiftçi alnının terinin karşılığını alamazken, tüketicinin
ödediği para çok yüksek oluyor.
Tarımsal ürünlerdeki bu tarla ile market arasındaki fiyat
farkında nakliyenin payı önemli olmakla birlikte aracıların ve market
kârlarının eklenmesi ile birlikte vatandaşın bütçesini zorlayan bir rakam
ortaya çıkıyor.
Bu bakımdan suçu tek başına aracılara yıkmak işin
kolaycılığına kaçmak, soruna çözüm üretmekten uzaklaşmak demektir. Ancak ortada
ciddi bir problem vardır ve bu probleme çözüm bulmak durumunda olanların kılını
kıpırdattığı yok. Böyle giderse tarımsal üretim giderek azalacak, insanların
kırsal alanlardan şehirlere göçü hız kesmeden devam edecek demektir. Dışarıdan
ithal etmek ihtiyacı karşılamak mümkündür ama tarım ülkesi olduğumuz
söylenirken tarımsal ürünlerin ithal edilmesi ortada ciddi bir yanlış olduğunu
gösterir. Bu bakımdan üreticiyi ve tüketiciyi koruyan bir çözüm bulunması
kaçınılmazdır. Bir zamanlar bu soruna çözüm bulmak için üretici kooperatifleri
gündemdeydi. Geçmişte pek çok başarılı kooperatif örneği de görüldü. Ama kötü
örnekler kooperatiflere ilgiyi eskiye göre azalttı.