Kanuni Sultan Süleyman Han’ın emriyle Koca Sinan’ın inşa ettiği Süleymaniye Camii.
Bir dünya şaheseri.
Yer seçimi yapılırken çok titiz ve ince hesaplar yapıldığı rivayet ediliyor. Öyle bir yere inşa edildi ki, İstanbul’un her tarafı, Marmara Adaları gözüktüğü gibi Osmanlı’nın doğduğu toprakların zirvesi olan Uludağ da gözüküyordu.

Sultan Süleyman Han’ın zaman zaman minareye çıkarak, özellikle Uludağ’ı temaşa ettiği, Osmanlı’nın fışkırdığı topraklar ile kendi zamanında ulaştığı üç kıtaya yayılmış geniş sınırları olan devleti düşünerek tefekküre daldığı söylenir.

Böyle bir tefekkür anında, bu muazzam devletin yıkılıp yıkılmayacağı, yıkılırsa neden yıkılacağı konularında kafa yorar. Ama içinden çıkamaz. Bu konuyu sütkardeşi olan ve Şeyhülislam makamında bulunan Yahya Efendi’ye sormak ister ve bir name yazar:

“Bizi aydınlat. Bu Osmanlı Ebed Müddet Devleti de çöker mi?
Yahya Efendi aynı namenin arkasına:
"Neme lazım be Sultanım!" diye yazar ve geri gönderir. Bu cevaba bir anlam veremeyen Sultan Süleyman bu sefer kendisi gider:
"Aşk olsun karındaşım. Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum.

Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin. Bu konu ile ilgilenmedin bile!"

Yahya Efendi:

“Haşa ki Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Bir yerde zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse  ve tüm bunları görüp işitenler, ‘Neme lazım be…’ derse; işte o zaman, devletin sonu gelir, Osmanlı bile yıkılır…"
Yahya Efendi’nin cevabını alıp bu güne uyarlamayı okuyucuya bırakarak asıl yazacağımız hususa gelmek istiyoruz.
Geçenlerde Cumhurbaşkanlığının bir kararı yayınladı. Süleymaniye’nin minarelerinden ibreti alem için temaşa edilen Uludağ’ın büyük bir kısmı Milli Park statüsünden çıkarıldı. Yani yapılaşma yasağı kaldırıldı da diyebiliriz.
Bu kararın alınmasından birkaç gün sonra da Sayın Cumhurbaşkanı, Körfez Arap ülkelerine ziyarete gitti. Giderken de havaalanında şu açıklamayı yaptı:

"Belli assetleri (varlıkları) satma durumları olacak. Biz neyin satılacağını, neyin satılmayacağını iyi biliriz, 21 yıldır bu tecrübeyle…"
Nelerin satılacağı merak konusu. Seyahat öncesi hazırlıklara bakılırsa satılacakların içinde Uludağ’ın da bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Dememiz o dur ki, ibretle temaşa edilen Uludağ, şayet pazarlıklar bir noktada anlaşma ile sonuçlanırsa, Arap ülkelerindeki zenginlere satılacak. Yani milletimiz için devlet hayatının kaynağı “Uludağ” artık “Ölüdağ” olarak hayatiyetini devam ettirecek.

Biz gelelim Süleymaniye Camii’nin minarelerine:
Girişte de ifade ettik. O caminin yer seçimi yapılırken çok titiz bir çalışma yapılmıştı. Şayet caminin minaresine çıkılırsa ve ucube beton yığını gökdelenlerle önü kapatılmamışsa, İstanbul’un hemen hemen her yeri rahatlıkla görülebilir. Buna, Altın Boynuz da denilen Haliç’in her tarafı, dünyanın eşsiz manzarası İstanbul Boğazı’nın her tarafı, Marmara Adaları, Yalova, Bursa, Çanakkale sahilleri ve denize bakan tepeleri de dahildir.
Yine bu minarelerden Topkapı Sarayı’nın hazine daireleri, eskiden beri Arapların ilgi alanına giren Mukaddes Emanetler Dairesi, paha biçilmez eserlerin bulunduğu reyonlar net olarak gözükmektedir.
Bu assetleri (varlıkları) de paraya çevirmek isterlerse diye endişe duymamak mümkün mü?

DİKEN

“Bana ne” gölgesinde kalmış,
Dünün küçük diken budağı;
Büyümüş, serpilmiş, gelişmiş,
Bu gün teslim almış bu dağı...