Türkiye nin çıkmaz sokağı:
ToplumsalCinsiyet Eşitliği Politikaları -1
İbn-i Haldun un mağlup toplumların psikolojisi ile ilgili
önemli bir tezi vardır. İbn-i Haldun a göre mağluplar, galipleri hem davranış,
hem de düşünce olarak taklit ederler:
Nefs ve kalp, daima kavimlerine galebe çalmış ve kendi
kavmine boyun eğdirmiş olanların olgunluk ve üstünlüklerine inanır. Yenilen
kimse buna inandıktan sonra, bütün iş ve hareketlerinde kendisini yeneni örnek
edinir ve ona benzemeye çalışır. Yahut kendisine üstün gelen kimsenin
galebesinin, adet, mezhep ve mesleğinden ileri geldiği vehmine kapılır, bunu
galebenin sebepleri ile karıştırır. İşte bu yanılgılardan dolayı yenilgiye
uğrayan kimse giyim ve kuşam, hayvana binmek, silahlanmak ve bütün diğer hal ve
işlerinde kendisini yeneni örnek edinir... O kavmin hali ve adeti bu yolla
onlara sirayet eder. (1)
Osmanlı aydınları ve yönetici kadroları, Batı karşısında
alınan seri askeri mağlubiyetlerin bir sonucu olarak Avrupa yı taklit etmeyi,
onda var her şeyi, toplumsal yapıya, değer sisteminin ana bileşenlerine uyup
uymadığına bakmadan almayı, adeta bir ilke haline getirmişlerdir. Bu yolla
mağlubiyetleri durduracaklarına samimi olarak inanmışlardır. II. Mahmut un
sarık sarmayı yasaklatması, kendisi ve devlet ricalinin Avrupa tarzı giyinmeye
başlaması ve fesi resmi kıyafet olarak ilan etmesi, bu yaklaşımın bir
sonucudur(2). III. Selim e,
yakınlarından birinin; Padişahım, şapka giyip, Frenk olduk deyip, sokağa
yürümekten gayrı çare yoktur demesi böyle bir psikolojinin sonucudur(3).
Almanya ya bir heyetle ziyarete giden Seyit Bey in; Olmayacak bu iş. Bizim
karının başına şapkayı giydirip sokağa çıkarmalı. Başka çare yok! tarzındaki
çözüm arayışları(4), mağlubiyetlerin Osmanlı aydınlarının zihni üzerinde
yaptığı tahribatın bir ölçüsüdür. Mağlubiyetlerin asıl sebeplerine inerek çözüm
arama yerine, şekille çözüm arama, tüm mağlup toplumlarda görülebilecek olan
bir şuuraltı olayı, bir hastalık halidir.
Cumhuriyet döneminde ise yol boyu toplumsal yapıya, değer
sistemine uyup uymadığına ve hatta toplumsal bir sorun olup olmadığına, ihtiyaç
olup olmadığına bakmadan Batı da hukuk, ekonomi, eğitim, aile yapısı, gençlik
ve hemen hemen her alanda ne varsa almak, bir ilke haline getirilmiş ve
İnönü nün tabiri ile kanunen ve cebren uygulamaya sokulmuştur. Bu durum,
zaman zaman durağanlaşsa da kesintiye uğramamıştır. Toplumsal tepkileri
yumuşatmak için Avrupa Birliği ne üye olmak , her derde deva olarak
sunulmuştur. Bunun sonucunda AB uyum yasaları çerçevesinde ne varsa transfer
edilmeye başlanmıştır.
28 Şubat Postmodern Darbe sonrasında Müslüman kesimlerin
üzerinde yürütülen psikolojik savaş etkisini göstererek, Müslüman camianın
önemli bir kesimi tarafından, AB üyeliği ile ilgili kendilerine sunulan
İçerdeki zalimlerin zulmünü engelleyebilmek için taktik bir ittifak , kabul
edilip içselleştirilmiştir. O güne kadar AB ye karşı olanlar, AB nin saflarına
geçmiş; o güne kadar AB yi savunanlar, AB nin karşısında, görünürde, saf
tutmuşlardır(!) İçerdeki zalimlerin efendileri, ağa babaları Batılılardı.
Öyleyse içerdeki zalimlerin zulmünden zalimlerin efendilerine sığınarak
kurtulmak, nasıl bir taktik, nasıl bir strateji idi Fillerin ehilleştirilmesi
metodu ile Müslüman camianın büyük bir kesimi, kumpasa alınmış, Batıdan gelen
ne varsa kendi menfaatine olduğunu düşünür hale getirilip
tepkisizleştirilmiştir. İşte AB uyum yasaları çerçevesinde ithal edilen bir
kavram ve bir politika da, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikasıdır.
Burada 2000 yılından bu yana Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Politikaları (TCEP) kapsamında ithal edilen yasal mevzuat ve uygulanan
politikalar genel olarak ele alınıp değerlendirilmektedir.
Muhtevası/Felsefi Alt Yapısı Göz Önüne Alınmadan İthal
Edilen Kavramlar
Ernest Edmodson Ramsaur, Avrupa ya gitmiş olan
Jöntürklerle ilgili yaptığı aşağıdaki tespitler günümüzün Jöntürkleri için de
geçerlidir:
(Jöntürkler) Bu hızlı değişimin diğer bir sonucu ise
maruz kaldıkları birçok şeye herhangi bir anlam yükleyememeleridir. Bunun
sebebi karşılaşabilecekleri ile ilgili hiçbir önbilginin kendilerinde mevcut
olmamasıdır. Bu yüzden de o devirde Türkçede ifade edilmeye başlanan birçok
fikir ve kavram henüz hazmedilememekteydi. Kullanılan kelimeler bile tam
manasıyla özümsenemiyordu Hatta o kadar zamansız ve yersizdir ki, bu
kavramların savunucuları fikirlerini destekleyip onlara kaynak olabilecek
unsurları imparatorluk dışında aramak zorunda bırakılmışlardır.
İmparatorluk münevverlerinin ekseriyetinde Batı
düşüncesinin kabul edilmesi halinde kendiliğinden güçlü modern bir devlete
ulaşılacağına dair yaygın bir kanaat hasıl olmuştu.
Dış devletler, Türk tarafını, Balkanlar da kendi
menfaatleri doğrultusunda bir anlaşmaya imza atmaya zorluyorlardı ve yine Türk
hükümetine reform adı altında çeşitli uygulamaları dikte etme konusunda oldukça
azimliydi. (5)
Burada konumuz açısından aşağıdaki hususların göz önüne
alınması gerekmektedir:
1-Batı toplumsal yapısında ortaya çıkan ve Osmanlının
meselesi olmayan ve o günün Osmanlısı için çözüm de olmayan birçok kavram
Avrupa dan ithal edilmiştir.
2- Kavramları ithal edenler/etmek isteyenler, kavramların
muhtevasına vakıf değildir.
3- Kavramların ithalatı ile uğraşanlar, dış destek
aramışlar ve İşbirlikçi durumuna düşmüşlerdir.
4- Batılı devletler, belli bir strateji çerçevesinde
Osmanlının çözülüşüne sebebiyet verecek reformları uygulatmak için bir taraftan
baskı uygularlarken diğer taraftan Jöntürklerin hamiliğini yapmışlardır.
Bu gün Toplumsal yapımızla uysun ya da uymasın her şey,
AB uyum yasaları çerçevesinde ithal edilip mecliste yasallaştırılmaktadır. AB
sevdası, bugünün Türkiye sinde Batının müdahalesine, AB uyum yasaları
çerçevesinde hukuki bir alt yapı hazırlamakta ve gerekçe oluşturmaktadır. Bunun
uzantısında AB izleme ve değerlendirme komisyonları , Türkiye hakkında düzenli
raporlar sunarak, denetlemeler yaparak süreci hızlandırmak için baskı
uygulamaktadırlar. Bu kapsamda baskı uygulanacak konulardan biri de, Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği ve Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Politikalarıdır .
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yasal Mevzuatı
Birleşmiş Milletler 1970 li yılların başından itibaren
dünyadaki kadın sorunlarının ele alınıp çözüme kavuşturulması için dünya kadın
konferansları düzenlemektedir. BM, bu çerçevede Birinci Dünya Kadın
Konferansını Meksika da düzenlenmiş ve bu toplantıda alınan kararların bir
sonucu olarak, 1979 yılında, BM Genel Kurulu tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kabul edilmiştir. Türkiye, 1986
yılında sözleşmeyi imzalamıştır. CEDAW, kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi ile
ilgili bağlayıcılığı olan en önemli uluslararası belge olarak kabul
edilmektedir(6). İkinci konferans 1980 de Kopenhag da, üçüncü konferans ise
1985 yılında Nairobi de yapılmıştır. Dördüncü konferans 1995 yılında Pekin de
gerçekleştirilmiş ve konferansın sonunda Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı
isminde iki belge kabul edilmiştir. 2000 yılında ise BM tarafından, Pekin de
yapılan konferansın sonuçlarını ve yeni gelişmeleri değerlendirmek ve yeni
stratejiler belirlemek amacıyla Kadın 2000: 21. Yüzyıl İçin Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği, Kalkınma ve Barış (Pekin+5) isimli özel oturum yapılmış ve bir siyasi
deklarasyon ve bir de sonuç belgesi kabul edilmiştir(6, 7).
BM 1999 yılında, CEDAW sözleşmesine ek bir protokolü
kabul ederek üye ülkelerin onayına sunmuştur. İhtiyari protokol olarak
adlandırılan bu belge, CEDAW a imza atmış ülkelerin yargılama yetkisi altında
bulundurduğu bireylere, CEDAW komitesine hukuki başvuru hakkı tanımaktadır.
Türkiye 8 Eylül 2000 de bu protokolü imzalamış ve 30 Temmuz 2002 tarihinde de
onaylamıştır(6). Ayrıca Türkiye, 2011 Mayıs ayında, kısa adı İstanbul
Sözleşmesi/Konvansiyonu olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi adlı
uluslararası belgeyi, hiçbir maddesine şerh koymadan imzalayarak kabul eden ilk
ülke olmuştur. Sözleşmenin 75. maddesine göre sözleşme, sekizi Avrupa Konseyi
üyesi olmak üzere on devlet tarafından onayladıktan sonraki üç aylık sürenin
sonunu takip eden ayın ilk günü yürürlüğe girebilmektedir. 10. ülke olarak 22
Nisan 2014 tarihinde Andorra tarafından sözleşmenin kabul edilmesinden sonra
yürürlük için aranan 10 ülke koşulu sağlanmış ve Avrupa Konseyi İstanbul
Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde sözleşmeyi imzalamış olan tüm ülkelerde
fiilen yürürlüğe girmiştir. BM ve AB, üye ülkelerin toplumsal cinsiyet
eşitliği politikaları ile ilgili uygulamaların takibini yapmakta ve periyodik
değerlendirme raporları yayınlamaktadır. Diğer taraftan toplumsal cinsiyet
eşitliği, AB uyum sürecinin önemli makro göstergeleri arasında yer
almaktadır(6).
İstanbul Sözleşmesi 2011 , 8 Mart 2012 tarihinde kabul
edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun a
esas teşkil etmiştir. Türkiye, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikası nı (TCEP)
bakanlıklar üstü bir ana politika haline getirmiştir. 9. Kalkınma Planı, Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği ne duyarlı olarak hazırlamıştır. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, 5 yıllık Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008 2013)
hazırlamış, uygulamış ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikası na dayalı
uluslararası belgeleri esas alan kanun ve yönetmelikler çıkarmıştır.
Adı geçen uluslararası belgeler ve iç hukukta yapılan
düzenlemeler, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını , kanunlara dayalı
bir yaptırım gücüne sahip kılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları,
sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nın yürüttüğü bir politika olarak
değil, bakanlıklar arası bütünleşik bir politika olarak uygulanmaktadır. Bu
uygulama Ulusal Eylem Planı nda ve AB müktesebatında Gender Mainstreaming
stratejisi olarak isimlendirilmektedir(6):
Gender Mainstreaming: Yasal düzenlemeler, politika ve
programları da kapsamak üzere, planlanan herhangi bir hareketin kadınlar ve
erkekler açısından doğuracağı sonuçların belirlenmesi ve değerlendirilmesi
sürecidir. Kadınların ve erkeklerin sorun ve deneyimlerinin, ekonomik, politik ve sosyal tüm alanlardaki
politika ve programların tasarlanması, uygulanması ve izlenmesi aşamalarının
bütüncül bir boyutu haline getirilmesini, böylece her iki cinsin eşit fayda sağlamasını ve eşitsizliğin ortadan
kaldırılmasını amaçlayan bir stratejidir.
Bu stratejiye göre Türkiye, bir devlet olarak atacağı her
adımı, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olarak atmak zorundadır. Bu
bağlamda 2002 2004 yılında kadın örgütlerinin Kadın Bakış Açısından Türk Ceza
Kanunu adlı kampanya sonucunda Türk Ceza Kanunu nda (TCK) köklü değişiklikler
yapılmıştır. Edep, namus, ırz, ahlâk, ayıp, edebe aykırı davranış gibi
kavramlar, TCK dan çıkarılmış, Bakire olan olmayan ayrımı kaldırılmış,
hayâsızca hareketler maddesinin kapsamı daraltılmış ve evlilik yaşı (yasanın
bir önceki halinde kızlar için 15 erkekler için 17 yaş) 17 ye çıkarılmıştır(6).
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet
Batı da yapılmış araştırmalarda, cinsiyet ve toplumsal
cinsiyet kavramları arasında özel bir
ayrım yapılmaktadır. Cinsiyet (sex), kadın ve erkek arasındaki doğuştan
getirilen biyolojik farklılığı ifade ederken; toplumsal cinsiyet (gender) kadın
ve erkeğe toplumun yüklediği anlamı; ondan beklentilerini, rol ve görev
tanımlarını içermektedir(6, 8). Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün (KSGM) 2008
yılında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmasında, cinsiyet ve toplumsal
cinsiyet kavramlarını aşağıdaki gibi açıklamaktadır:
Cinsiyet kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği,
genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet ise;
toplumun verdiği roller, görev ve sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü,
algıladığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır.
Toplumsal cinsiyet, 2011 İstanbul Sözleşmesi nde şu
şekilde tanımlanmaktadır:
Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal
olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir.
KSGM nin toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin
yaptığı bir çalışmada ise toplumsal cinsiyet kavramı, şu şekilde
tanımlanmaktadır:
Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkekler arasındaki
ilişkiler ve rol dağılımının biyolojik farklılıklar tarafından değil; siyasi,
sosyal ve ekonomik yapılanmalar tarafından belirlendiğini ifade eder. Diğer bir
deyişle, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık dışında onlara atfedilen
tüm farklılıkların ve onların yüklendikleri tüm rollerin ve ilişkilerin sosyal
olarak yapılandırılmış olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu rollerin ve
ilişkilerin değiştirilebilir ve eşitlikçi bir biçimde yeniden
yapılandırılabilir olmasını öngörür. Toplumsal cinsiyet bakış açısı biyolojik olanla sosyal ve kültürel olan
arasındaki farkı anlamak ve dönüştürülebilir olanı (sosyal kültürel
yapılanmalar) dönüştürmek için çaba harcamak olarak tanımlanabilir.
Toplumsal cinsiyet teorisyenleri, sosyal hayatta insanın
doğuştan getirdiği biyolojik cinsiyet kimliğine dayalı belirlemeler yapmak,
cinsiyet ayrımcılığı yapmaktır. Yaratılış olarak kadın ya da erkek olarak
doğmuş olmak, hayatın içerisinde onlara farklı roller yüklemez/yüklememelidir.
Farklı roller yüklemek, kadın ve erkek arasında cinsiyete dayalı eşitsizlik
meydana getirmektedir. Dolayısıyla bütün devletler/politika yapıcılar, ev içi
ve ev dışı hayatta biyolojik cinsiyet farklılığını göz önüne almadan
cinsiyetler arası eşitliği sağmakla yükümlüdürler. Bunu engelleyen, buna karşı
çıkan en önemli unsurlar, gelenekler, örfler, adetler, kültürler, din ve
mezheplerdir. Dolayısıyla bu alanlarda toplumsal cinsiyet eşitliği felsefesine
aykırı unsurlar ya kaldırılmalı ya da değiştirilmelidir(6).
Kaynaklar:
1- Haldun. İ, Mukaddime, MEB. Ankara, c:I, s: 374.
2- Aktaş, C., Kılık-Kıyafet ve İktidar, Nehir Yay.,
İstanbul, 1989. S: 46.
3- Atay, F.R., Çankaya, Ankara, s. 430-431.
4- Yalçın, H.C., Tanıdıklarım-Seyit Bey, Yedigün, No:
183, 9 Eylül 1936 (Aktaran Cündioğlu, D. Başörtüsü Risalesi, Tıbyan Yay., s. 28).
5- Ramsaur, E., E., Jöntürkler 1908 İhtilalinin Doğuşu, Pınar yayınları, İstanbul, 2011, s:
18-24.
6- Şahin M., Gültekin M., Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine
dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın Ve Aile(İzlanda, Finlandiya, Norveç,
İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.
7-Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü(KSGM),
http://www.kadininstatusu.gov.tr/tr/19131/Uluslararasi-Belgeler.
8- Dökmen, Y. Z. Toplumsal Cinsiyet/Sosyal Psikolojik
Açıklamalar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2010.
9- Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü nün Rolü, 2006-Aralık,
(http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/butceleme.pdf).